Türkiye ekonomisi risklerle dolu bir sürecin içine girdi. Özellikle sermaye hareketlerinde yaşanan değişimler, küresel piyasalarda artan likidite sıkıntısı, jeo- politik riskler ve savaş konsepti ekonomide ciddi sarsıntıları beraberinde getirebilir.
Rusya krizinin ilk yansımaları somut olarak görülmeye başlandı. Yüksek cari açık sorununa karşı, en önemli kalemi oluşturan turizm sektörü, ciddi daralma içene giriyor. Yılın ilk verileri negatif. Sektörün yaz aylarında tam anlamıyla bloke olma ihtimali var (Ayrıca son patlamaların kitlelerde yarattığı ruh hali ve uluslararası düzeyde Türkiye’nin imajı sektördeki krizi derinleştirici içerikte).
Bu gelişmenin yanı sıra AB ile (AB’deki durgunluğun etkisiyle) ihracat giderek zayıflıyor. Dış ticaret verileri, başta Rusya olmak üzere önemli düşüşleri gösteriyor. İthalatta ve ihracatta ciddi düşüşler yaşanıyor. Ekonominin genel olarak aktüel verileri son derece olumsuz ve gidişatın giderek kötüleşeceğini ortaya koyuyor.
DIŞ ŞOKLARA YÜKSEK ZAFİYET
Ekonomi ayrıca dış şoklara karşı yüksek zafiyet gösteriyor. FED’in haziran ayına ertelenen faiz artırma kararı, Türkiye ekonomisinde büyük gelgitlerin önünü açabilir.
FED, küresel finans sisteminin en önemli kurumu olarak hareket ediyor. FED, 2006 yılından beri ilk defa, (2015 yılının sonunda) faiz artırımı yaptı. Faizi 0- 0.25 aralığından 0.25- 0.50 aralığına yükseltti. FED, 2016 yılında 0.25 oranında 4 kez daha faiz artırımının yapılacağını açıklanmasına rağmen, küresel piyasalardaki dalgalanmalardan dolayı, faiz artırımı erteleme yönünde karar aldı. Anlaşılan yıl içinde iki kez faiz artırımı yapacak. 2017’de faizin yüzde 1,5 olması hesaplanıyordu, şimdi bu oran doğal olarak daha düşük seyredecek.
FED, bir dünya merkez bankası niteliğinde hareket ediyor ve küresel finans mimarisinin en önemli aktörü olarak işlev görüyor. Yaptığı her hamle dün olduğu gibi bugünde sarsıcı sonuçlar yaratıyor.
Her ne kadar aktüel bir faiz artırımı gündemde olmasa da, FED’in yeni kararlarının özellikle gelişmekte olan piyasalarda sarsıcı sonuçlar doğurması kaçınılmaz gözüküyor. Sermaye kaçışlarının, sermayenin güvenli pazarlara yönelmesinin yanında, genelleşmiş/ küresel likidite sıkıntısının artacağı bir konjonktüre girdik.
2008 yılından sonra FED, küresel piyasalara 3.9 trilyon Dolar enjekte etmişti.
EKONOMİDE ÇOKLU VE YÜKSEK KIRILGANLIK
Türkiye ekonomisi yapısal sorunları yanında, küresel düzeyde finansal kırılganlığın artması, iç politik gelişmeler(savaş konsepti, siyasi belirsizlik) ve jeo- politik risklerden dolayı her an şiddetli bir sarsıntı içine girebilir.
Türkiye ekonomisi çoklu ve yüksek bir kırılganlık yaşıyor. Cari işlemler dengesinin GSYH oranı ( yüzde 5 önemli kırılganlık kabul edilirken, Türkiye’de bu oran yüzde 5,7 ) kritik eşikte. Dış borç 405 milyar dolara ulaştı. Bunun yanısıra kısa vadeli dış borç stoku tehlikeli bir noktaya geldi. Kısa vadeli dış borç stokunun toplam rezerve oranı yüzde yüze yaklaşması nedeniyle uluslararası finans kuruluşları Türkiye’yi en kırılgan ülke ilan etti. Ayrıca Türkiye’nin net dış yükümlülüklerinin GSYH oranı da kritik eşiği oldukça geçti (yüzde 40 kritik eşik kabul ediliyor, 2014 rakamına göre bu oran yüzde 58 yaklaştı), Türkiye’nin cari işlemler dengesinin toplam rezervleri içindeki oranı başka bir kırılganlık olarak dikkat çekiyor.
Polis devleti yönünde düzenlemeler, iç savaş dinamiklerinin açığa çıkması, kaotik sürecin derinleşmesi ve Irak ve Suriye’deki iç savaş süreci, Rusya krizi gibi jeo- politik faktörler Türkiye’nin zaten kırılgan olan ekonomisini hızla alt üst edebilir.
2016 yılında son derece kritik gelişmeler yaşanabilir. FED’in haziran ayına ertelediği faiz artırımın gerçekleşmesi ve turizm sektöründe çöküş olasılığı krizi tetikleyici faktörlere dönüşebilir.
DÖVİZ ŞOKLARI, EMLAK BALONLU, KRİZE DOĞRU
Önümüzdeki dönem sermaye kaçışlarını ve yeni döviz şoklarını beraberinde getirebilir.
TCMB’nin tam anlamıyla eli kolu bağlanmış durumda. Döviz rezervlerinde ciddi erimeler yaşandı. Haziran ayında döviz kurlarında gerçekleşmesi muhtemel oynaklık, sorunları daha da artıracaktır.
2016 yılının özellikle yaz aylarında (savaşın sertleşme ve metropollere yayılma olasılığı, Rusya ile yaşanan krizin ve giderek artan kaotik ortamın başta turizm, tarım, tekstil-deri sektöründeki şiddeti daralmalara yol açması ve yüksek sermaye çıkışları/ kaçışları gibi) önemli gelişmeler yaşanabilir.
TCMB, FED’in 6.cı aya ertelediği kararına bağlı olarak faizleri artırma kararı alırsa, faizlere duyarlılığı yüksek olan sektörlerde, başta inşaat ve konut sektöründe önemli problemler yaşanabilir. Emlak balonunu tetikleyecek bu süreç başka bir bağlamda ekonomideki büyümeyi yavaşlatacaktır. Eğer faizleri sabit tutmada ısrar ederse yeni döviz şoklarının yaşanması yüksek bir olasılıktır. Bu kararın bir başka yansıması ise özel sektörünün ödemeler dengesinde ciddi problemler yaşanmasıdır (özel sektörün döviz cinsi borcu 180 milyar dolar civarında. Bunun 70 milyar dolarını kısa vadeli borçlar oluşturuyor). Enflasyonu tetikleyecek bu adım beraberinde cari açığın artmasına ve yine ekonomik büyümede yavaşlamaya yol açacaktır.
SAVAŞ VE KRİZ
Kısaca 2016 yılı son derece önemli gelişmelere gebe. Türkiye hızla savaş ve kriz diyalektiği içine giriyor.
Türkiye ekonomisi tam anlamıyla bir risk kombinasyonuyla karşı karşıya.
2016 yılı Nisan ayından sonra savaşın şiddetlenme ve metropollere yayılma ihtimali, iç politik faktörü öne çıkardığı gibi siyasal istikrarsızlığı hızla ve yıkıcı bir tarzda artırabilir. Bu gelişmenin diğer faktörlerle birleşmesi yıkıcı bir ekonomik krizin patlaması demektir.
Artık krizi öteleyici hamlelerin hızla aşındığı yüksek bir konjonktüre girdik. Savaş ve kriz diyalektiği giderek güncelleşiyor.
Volkan Yaraşır