Temmuz ayının son haftaları “Tarih tekerrürden ibarettir, birincisi trajedi, ikincisi komedi” diyen Marks’ı bir kez daha haklı çıkardı. Kan ve katliamla beslenenlerin “90’lı yıllar” imasıyla yaptığı savaş çığırtkanlığındaki 90’lı yıllar TC açısından bir trajediyken 2015’li yılların tam bir komediye dönüşeceği ortaya çıktı. İktidar hırsının bas bas bağırdığı savaşı besleyecek bir ekonomik gücün olmayışı bu komedinin hammaddesidir. Daha savaş başlamadan ekonomi acil butonuna basmış, imdat sirenleri çalmaktadır.
Savaş söylemi her ne kadar siyasi bir söylem olsa da ekonomiyle iç içedir. Sağlam temeller üzerine kurulu bir ekonomik yapı savaşın tüm yükünü göğüsler. Savaştan azami kâr sağlayacak olan sermaye grupları ülke ekonomisinin mevcut durumuna bakmaz, bir an önce savaşın çıkmasını arzular. Ayrıca gözünü saltanat hırsı bürümüş, kana doymaz siyasi cenah ülke ekonomisinin durumunu bakmaz her ne olursa olsun savaş ister. Fakat gerçeklik de arzulara-istemlere bakmaz, hükmünü sürdürür.
TC ekonomisiyle R.T. Erdoğan ve AKP’nin savaş söylemi birbirine örtüşmeyen ayrıksı bir haldedir. TC ekonomisi yarı-sömürge bir ekonomi olup en kırılgan ekonomiler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Her ne kadar AKP döneminde, emperyalist sermayenin hareketine paralel bir ivme yakalansa da yarı-sömürge bir ekonominin makus kaderi olarak tekrar başa dönüp yama olan her yerden dikiş atmaktadır. Emperyalizme bağımlılığın kaçınılmazlığıdır yaşanılan.
2000’li yıllara doğru gelirken emperyalizm dünya ekonomisinde yeni bir iş bölümüne gitti. Yarı-sömürgelerde bu iş bölümünde emperyalist sermayenin yarı-sömürgelere yönelmesi önünde hiçbir engel bırakılmadı. Emperyalist sermayenin kuralsızlığı genişletildi. Bunu takiben yarı-sömürgelere “sıcak para” adı altında emperyalist sermaye akışı başladı. Böylece yarı-sömürge ülkeler üzerindeki sömürü derinleşmiş oldu; emperyalizme bağımlılık da artırıldı. Yarı-sömürge ülkelerin ekonomileri bu “sıcak para”ya bağımlı hale getirildi.
TC’nin ekonomisi “sıcak para”ya bağlı!
Bugün TC ekonomisinin motor gücü sanayi üretimi olmayıp ülkeye gelecek olan “sıcak para”dır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı olarak da anılan bu sermaye girişi olmadığında, “sıcak para” gelmediğinde TC ekonomisinin tüm birimleri kriz içerisine giriyor.
Emperyalist sermayenin yarı-sömürgelere yönelirken esas aldığı noktalardan birisi ekonomik ve siyasi olarak güvenli bir ortamın olmasıdır. Yarı-sömürgelerin istikrarsız yapıları nedeniyle sermaye hareketinin kuralsızlaştırılması azami kârın korunmasıdır. TC ekonomisi dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmelerden etkilenen, kriz eşiğine gelen kırılgan bir ekonomidir. 2008 ekonomik krizi, Arap Baharı, Suriye Krizi gibi etkenlerden, kaynağı belli olmayan dış kaynak girişlerinin olduğu ve bununla ayakta kaldığı artık saklanmıyor.
R.T.Erdoğan/AKP işte bu ekonomik yapı üzerinden savaş edebiyatı yapıyor. İktidarda kalmanın, planı-projesi olarak yapılan savaş edebiyatı, iç politikada siyasi gerilim ve kriz yaratırken aynı zamanda ekonomideki dar boğazı daha bir belirginleştirdi. Gelinen aşamada R.T. Erdoğan’ın ekonomistleri dışında tüm ekonomistler, ülkenin ekonomik krize doğru sürüklendiği noktasında ortaklaşıyor. Öyle ki Merkez Bankası, TÜİK, Türkiye İhracatçılar Meclisi dahi ekonomideki kötüye gidişi açıkladıkları rakamlarla ifade eder oldu. Daha savaşa girmeden, savaş söylemi dahi sermaye çıkışını artırmıştır. Merkez Bankası verilerine göre, ülkeden kaçan sermaye miktarı ilk yedi ayda 5.2 milyar dolardır. TÜİK verilerine göre, AKP’nin sırtını dayadığı-palazlandırdığı inşaat sektörü, R.T. Erdoğan/AKP’nin hem içeride hem de dışarıda izlediği politika nedeniyle ilk üç ayda yüzde 3.51 küçülürken, ilk altı ayda inşaat firmalarının aldığı ihale sayısı da yüzde 40 oranında düştü. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, ilk altı ayda yapılan ihracat yüzde 8.2 oranında azalarak 73.5 milyar dolara düştü. R.T.Erdoğan/AKP’nin yarattığı siyasi gerilim-çatışma ortamı dalgalı kurda 1 doları 2.35 TL’den 2.84 TL’ye çıkardı.
Savaşın faturası yine halka çıkıyor!
Alt alta sıraladığımız ve ekonomideki kötü durumun ifadesi olan veriler, savaş siyasetinin ekonomiye yansımış halidir. Bunun faturası kuşkusuz ki, R.T. Erdoğan/AKP hırsızlarına, yolsuzluk yapanlarına, ülkeyi parsel parsel satanlara, Vakıf adı altında ülke topraklarını özel mülkü yapan oğlu Bilal’e, kızı Sümeyye’ye değil, emekçi yoksul halkımıza çıkarılmaktadır. İşçilerin, köylülerin, ezilen tüm emekçilerin emeğine alınterine el konularak, cebindeki üç kuruş da gasp edilmektedir.
AKP cenahı, Osmanlı benzetmesiyle yükseliş döneminden duraklama dönemine, 7 Haziran ile birlikte çöküş dönemine girmiş, artık hasta adam (Osmanlı’nın 1870’ler sonrasındaki durumu için Avrupa’da yapılan benzetme) moduna geçmiştir. 7 Haziran Genel Seçimleri’nden tek başına iktidar olarak çıkamayan AKP adeta çırpınmakta; çırpınırken de muhalif her kesime saldırmaktadır. Suruç Katliamı’nda DAİŞ çeteleri işbirliği ile gerçekleştirdiği katliamın ardından başlayan süreç ile sonrasında devrimci, demokrat ve yurtsever kesimlere yönelik operasyonlar, Suriye’ye yönelik savaş girişimi, Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik askeri operasyonlar ile devam etti-ediyor. Zergele’de, Silopi’de katliamlar, infazlar yapıyor; Colemêrg’te “Ne yaptı lan size bu devlet?” sorusuyla ellerinden kelepçeleyerek yüzüstü yatırdığı Kürtlere zulmetmeye devam ediyor.
Ancak biliyoruz ki Osmanlı’nın çırpınışı gibi R.T.Erdoğan/AKP faşizminin çırpınışı da sonuç vermeyecektir. Çöküşü durdurmak, ekonomide-siyasette kötü durumu saklamak, saltanatı koruyup-sürdürmek için yapılan savaş edebiyatı bumerang tepkisiyle yine R.T.Erdoğan/AKP faşizmini vuracaktır. Operasyonlar, tutuklamalar, işkenceler, yargısız infazlar, katliamlar… Şurası kesindir ki AKP faşizmi döktüğü kanda boğulacak. Dün dedik, bugün de diyoruz: “Yaptıklarınız, yapacaklarımızın teminatıdır”. Burjuvazinin kaleleri halk tarafından bir bir yıkılacaktır. Çünkü tarih henüz başka bir son yazmadı!