Federe Kürt Bölgesel Yönetimi’nin ya da başka bir deyişle Barzani’nin 25 Eylül’de düzenlediği referandum, bölgede dengelerin bir anda değiştiği bir süreci tetikledi. Barzani’nin bağımsızlık görünümü verdiği, gerçekte ise Irak merkezi hükümetine karşı etkinliğini ve yetkilerini artırmayı hedeflediği görülen referandum, Kürtler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Referandumu, 100 yıllık Kürdistan rüyasına bir adım olarak gören Kürtler, sandıklara akın etti. Ne var ki referandum sonrasında yaşananlar, halkın tarihte sıkça tanık olduğu yeni bir ihanetle karşı karşıya olunduğunu gösterdi.
Referandum sonrası Irak merkezi hükümeti ile Federe Kürt Bölge Yönetimi arasındaki karşılıklı açıklama ve görüş- meler sürerken 16 Ekim günü neredeyse 24 saatte ve ciddi hiçbir dirençle karşılaşmadan Kerkük, Şengal ve DAİŞ’ten özgürleştirilen diğer bölgeleri ele geçirildi. Kerkük’te PKK’nin, Şengal’de iseYBŞ birliklerinin karşı koyuşu dışında Irak hükümetinin işgaline karşı bir direnişin yaşanmaması, KDP ve YNK’nın Peşmergeye “çekil” talimatı verdiğini gösteriyor.
Kerkük için “Kürdistan’ın kalbidir” söylemini sıklıkla kullanan Talabani ve Barzani aileleri, gelinen aşamada tek bir kurşun atmadan Irak Kürdistanı’nın büyük bir bölümünü işgalci güçlere teslim etti. Böylece Peşmerge, Haziran 2014’teki IŞİD saldırıları öncesindeki sı- nırlarına çekildi. Açık ki, Irak ordusu ve ona eşlik eden Haşdi Şabi milis gücünün bu zaferi, Peşmerge’nin geri çekilmesi, Barzani ve Talabani’nin yaptığı anlaşmalar sonucunda gerçekleşti. 15 Ekim’de Süleymaniye’de Mesut Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum’un katıldığı toplantıda, şehrin teslimatının kararlaştırıldığı ama bu kararın halka ilan edilmediği bilgileri bu gerçeğe işaret ediyor. Toplantıda Kerkük’ün kontrolünü elinde bulundurun Talabani ailesinin de (YNK) olması Kerkük’ün nasıl düştüğü hakkında yeterince fikir veriyor.
Kürtlerin bağımsız bir devlet umudu ne yazık ki söz konusu aşiretler ve onların yöneticileri tarafından masa başında hüsrana uğratıldı.
KDP ve YNK Kürt Halkına İhanet Etti!
Peki, neden böyle oldu? Barzani (KDP), TC, İran ve Irak’ın dahası emperyalistlerin “tehditleri”ne rağmen gerçekleştirdiği referanduma neden sahip çıkmadı? Öyle görünüyor ki, Barzani, referandumla özellikle de DAİŞ işgali sırasında iyice zedelenen prestijini yeniden tesis etmek ve Irak hükümetine karşı da gücünü artırmak için bir oyuna girdi.
Ancak başta ABD’nin, akabinde bölgedeki işbirlikçi, uşak devletlerin referanduma yönelik tepkileri ve hamlelerini yanlış okudu. Bu güçlerin Kürtlerin referandumla birlikte bağımsız bir devleti tartışmaya başlıyor olmasına yönelik tahammülsüzlük ve düşmanlıklarını hafife aldı. Kuşkusuz parlamentoyu işlevsiz bırakan, bölgeyi aşiret yapısıyla yöneten, Kürt halkından önemli oranda uzaklaşan ve yozlaşan bu güçlerin gerçek anlamda Kürtlerin bağımsızlık rüyasının arkasında durması olanaklı değildir.
Yaşananların, Ortadoğu’da emperyalist güçlerin çizdiği sınırlar ve ortaya koyduğu planların dışına çıkan “müttefiklerine”, neler yapabileceğine dair uyarılar içerdiği çok açık. ABD emperyalizmi, referandum sürecinde uyarısını dikkate almayan Barzani’ye ve onun üzerinden YNK’ya en önemlisi de Rojava’da demokratik özerk bir yönetim in- şasını sürdüren YPG’ye mesaj vermektedir. Başka bir deyişle ABD emperyalizmi, Barzani’yi, Kerkük’ü Irak merkezi hükümetinin kontrolüne vererek cezalandırmıştır.
Ortaya çıkan tablo, işbirlikçi devletler tarafından paramparça edilen dört parça Kürdistan’da gerçek anlamda bir bağımsızlığın ancak halka dayanarak, bağımsız bir politik duruşla sağlanabileceğidir. Emperyalist koridorlara bel bağlamanın faturası son gelişmelerde görüldüğü üzere oldukça ağır olmuş- tur. Kuşkusuz bu duruma en çok sevinen güçlerin başında Türk devleti gelmektedir.
“Millet İradesine” Saray Neşteri!
Barzani’nin referandum hazırlığına girişmesiyle, hakaret ve tehditlerinin dozunu iyice artıran TC devletinin, Kerkük’ün işgal edilmesi sürecine doğrudan dahil olduğuna şüphe yoktur. Nitekim bu yönde çok sayıda veri, açıklama kamuoyuna yansımıştır.
TC devleti bir yandan Irak hükümeti ile anlaşma yaparken diğer yandan Peşmerge’nin Kerkük’ün teslim edilmesine ikna edilmesinde aktif rol oynamıştır. Söz konusu Ortadoğu’daki gelişmeler özellikle de Kürtler söz konusu olduğunda TC devletinin rolünü küçümsememek gerekir. Türk devletinin bu alanda ciddi bir inisiyatif alabileceği kabul edilmelidir. Bölgede Osmanlı’dan bugüne TC’nin dinmeyen heveslerinin olduğu bir sır değildir. TC devleti ve bugün onun kaptan köşkünde oturan AKP hükümeti, Barzani’nin referandumunu, daha doğrusu Kürt düşmanlığını yaşadığı siyasi tıkanıklığı aşmak için bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Referandum tartışmalarıyla körüklediği ırkçılık ve milliyetçilikle bulanmış şovenizm rüzgârını körükleyerek meclisten geçirdiği tezkere ile soluğu İdlip’te almıştır. İdlip’teki varlığını Afrin’i kontrol altına tutmak olarak ilan etmekten çekinmeyen AKP, bu atmosferi, referandum sürecinde şırınga ettiği Kürt düşmanlığıyla inşa edebilmiştir. TC devletinin Afrin’in hemen yanı başına konumlandığı ve burayı işgal etmek için uygun zamanı beklediği kimse için bir sır değildir.
Tüm bunlara karşın AKP yaşadığı siyasi bunalımı ve krizi aşamamanın buhranını yaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın istifasını takiben yaşananlar bu tıkanıklığın bir ürünüdür. Bugün, artık bir devlet aparatına dönüşmüş, devletleşmiş bir partiden söz ediyoruz. AKP içinde yaşanan her gelişme doğrudan devlet organlarını ilgilendiren onların sürece dahlini gerektiren sonuçlar üretmektedir. Herhangi bir partinin iç işleyişi olarak görülmesi gereken her gelişme, bahsini ettiğimiz gerçekten dolayı bir devlet krizine dönüşmektedir. Belediye başkanlarının istifasıyla yaşananlar, “Sandıkla gelen sandıkla gider” söylemini diline pelesenk eden AKP’nin milleti iradesine ne düzeyde saygı duyduğu bir kez göstermiştir. 1 Kasım ve 16 Nisan’da sandıktan çıkan sonuçları reddeden, hileyle değiştiren R.T. Erdoğan/AKP bugün, büyük oranda kendi tabanı tarafından seçilen belediye başkanlarını deviriyor.
Dillerden düşmeyen milli iradenin yerine sarayın iradesi inşa ediliyor. Ne var ki işler pek de yolunda görünmüyor. İktidarını sürdürmek için OHAL’i 5. kez uzatmak zorunda kalan AKP, sandıktan öte sokaktan, ezilenlerin büyüyen öfkesinden korkuyor.
OHAL’e ve yasaklamaya rağmen eylemlerini sürdüren Şişecam işçilerinin direnişi bunda haksız olmadıklarını gösteriyor! Her gün plastik mermi ve gaz bombalarıyla, işkence ederek gözaltına aldıkları Yüksel direnişçilerinin kırılmayan iradesi buna işaret ediyor. Gözaltı ve tutuklamalara, yoğun askeri operasyonlara rağmen, devrimci ve ileri güçlerin, Kürt halkının, kentlerde ve kırlarda dinmeyen isyan ve direniş sesleri bu gerçeği dikkat çekiyor!