İstanbul: 14 Mart Tıp haftası dolayısıyla sağlık emekçilerinin çalışma koşullarına dair TTB Merkez Konsey Üyesi Hüseyin Demirdizen “Sağlıkta Dönüşüm” ve gelişen “Sosyo-ekonomik eşitsizlik” üzerine hazırladığı araştırmada “devletin bu dönüşüm sürecini kendi verileri (TÜİK ve Sağlık Bakanlığı) açıkça ele veriyor” dedi.
Bu veriler arasında da devletin “sağlıkta daha az para harcıyoruz” söyleminin gerçekliği karşılamadığını ifade ederek dolar bazında vatandaşın cebinden çıkan ücretin 2002 yılında toplam sağlık harcamasının iki katı olduğunu kaydetti. Bunun da hastalık tespiti sıralamasında birinci basamakta yapılacak işlemlerin daha pahalı olan MR, Ultrasonografi, Röntgen vb. gerekli, gereksiz ikinci ve üçüncü basamaklarda sürdürülmesi olarak belirtti.
“Çok hasta bak da, nasıl bakarsan bak”
Sağlıkta performans sistemi üzerine “Çok hasta bak da, nasıl bakarsan bak” anlayışıyla sağlık hizmetinin dayatıldığını dile getiren Demirdizen, “Biz bu boğucu tabloya isyan ediyoruz” diyerek, yoğun ve stresli bir ortamda uzun süre çalışmak durumunda kalan doktorların “30 saati geçen nöbetlerin karşılığını alamadıklarını ve yeterli dinlenme olanağı bulamadıklarını” söyledi.
Mevcut sistem hastalık üretiyor, hastalıklarımızı ve emeğimizi istismar ediyor diye açıklayan Demirdizen, “Paran kadar sağlık olağan hale gelirken yoksulluk ve eşitsizlik bedenlerle birlikte vicdanlarda da yaralar açıyor” dedi.
Doğallaşan eşitsizlikler
“Sağlıkta eşitsizliğinin nedeni tamamen sosyo-ekonomiktir” diyen Demirdizen “Kalıcı eşitsizlik kavramının eşitliğin prensip edinilmediği siyasi ortamlarda süreklileşen ve adeta kendilerine doğallık atfedilmeye başlanan eşitsizliklere gönderme yaptığını” ifade ederek, yaşanan sosyoekonomik eşitsizliğin temelinde hanenin gelir seviyesi gibi nesnel sosyoekonomik koşulların etkili olduğunu aktararak, açık bir uygulanan ayrımcılığa dair ise “gelir seviyesi ne olursa olsun etnik kökene ve/veya anadile bağlı, din ya da mezhebe dayalı, ya da toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı kimlik, çoğunluğun eğilimlerinden ya da egemen ideolojiden ayrıştığı ölçüde aşağı görülme ve denk addedilmeme sebebi olabiliyor” dedi.
Sağlıkta dönüşüm ile dönüşen özel sektör
Demirdizen, “Sağlıkta dönüşüm ile birlikte bazı hizmetler neredeyse önemli ölçüde özel sektöre devredilmiş durumda. Örneğin kamu hastanelerinde 305 mamografi varken özelin elinde, 517 tane bulunuyor. Meme kanseri teşhisinde çok önemli olan bu makine kamuda olmadığı için hasta mecburen özele gidecek. Türkiye’de 10 milyon insan açlık sınırındayken ve 35 milyon insanın da yoksulluk sınırında yaşadığı ortadayken sağlık sistemini ‘özel’ dönüştürdüğünüzde tedavi hakkı bir yerde engellenmiş oluyor” dedi.
Tedavi ve bakım hizmetleri bazı alanlarda özel sektöre devredilmiş durumdayken özel sektörün yasal olarak SGK ücretlerinin % 200’e kadar fark aldığını kaydeden Demirdizen, “Tanımlanmamış ilave ücretler alındığı sıklıkla kamuoyuna yansırken, kamu sağlık hizmetlerinde 12 kalemde ilave ücret ödemeden hizmete ulaşmanın olanağı yok” dedi.
“Sağlık emekçileri ölüyor, öldürülüyorlar”
Tüm çalışanlar gibi sağlık emekçilerinin çalışırken katledildiğini ve ölümüne çalıştırıldığını belirten Demirdizen, “Sağlık emekçileri, güvensiz çalışma ortamlarında başta şiddet, mobing ve mesleki riskler nedeniyle hastalanıyor, yaralanıyor, ölüyorlar, öldürülüyorlar” dedi. Demirdizen sağlık hizmetlerindeki pazarın büyüdüğüne de vurgu yaparak, “Yaptığımız çalışma bir kez daha göstermiştir ki içimizde en zor durumda olan asgari ücretle ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışan taşeron sağlık çalışanlarıdır” dedi.
Çalışırken geçinebilecek ücret, emeklilikte hak edilen aylığın alınması yönündeki taleplerinin de karşılanması gerektiğini söyleyen Demirdizen, “Herkes için eşit, ücretsiz sağlık hizmeti, hekimler ve sağlık çalışanları için iş, gelir, gelecek ve can güvencesi sağlanana kadar 14 Mart’ların bayram değil, mücadele olarak yaşanacağını duyuruyoruz” diye konuştu.