Suriye’de savaşın belli evrelere oturduğu ve bu evrelerin hemen her birinin çeşitli biçimlerde Suriye’nin kaderini tayin edecek yeni dengelerin oluşmasına neden olduğu bir süreçteyiz. Savaşın belki de en önemli argümanlarından olarak medyanın da bu süreçte edindiği misyon savaşın kaderini değiştirecek kadar geniş bir kapsama bağlı. ABD’nin özellikle savaş medyası aracılığı ile sürdürdüğü dezenformasyon ayrı bir inceleme konusudur.
Rusya’nın Suriye’den çekildiğine ilişkin son günlerde yapmış olduğu açıklamanın ardından uluslararası basında oluşan algı dikkat çekicidir. Rusya’nın Suriye’den çekilme kararını açıklamasının ardından Hizbullah’ın da paralel şekilde çekileceğine ilişkin açıklamalar gündeme oturdu. Çok geçmeden Hizbullah yaptığı açıklama ile çekilmeyeceğini açıkladı.
Hizbullah’ın bölgedeki varlığı her ne kadar güncelde Suriye Merkez hükümeti açısından önem arz etse de aynı zamanda bir rahatsızlığın sonucu olarak da varlığını korumaktadır. Zira 2013 yılından bu yana Suriye merkez hükümeti İran’a desteklerinden kaynaklı minnetlerini sunarken aynı zamanda Hizbullah eliyle sürdürülen yayılmacılıktan da rahatsızlığını dile getirmektedir. Özellikle İran’da “Kudüs’ün Parlayan Kılıcı” lakabıyla bilinen General Kasım Süleymani tarafından sürdürülen operasyon bölgelerinde Hizbullah’ın İran bayraktarlığı öne çıkmaktadır. Bunların başında ise Yebroud ve Kalamun bölgesi gelmektedir. Bu tablonun nasıl sonuçlanacağı bilinmez ancak İran’ın Hizbullah eliyle bölgede sürdürdüğü asimetrik varlığı Suriye açısından artık iç politikanın tamamen dışa bağımlı halde olduğuna işarettir.
Rusya’nın çekilmesi neyin sonucu?
Suriye’den “çekildiğini” açıklayan Rusya’nın almış olduğu bu karar özellikle savaş medyasında Esad ile Putin anlaşmazlığı sonucu olarak yorumlanmaktadır. Savaş medyası Rusya’nın çekilişini Putin’in Esad’ın uzlaşmaz tavrı karşısında bir “gücenme”ye bağlıyor ve Rusya’nın Esad’ı müttefiksiz bırakarak Cenevre’de ödün vermeye mahkum bıraktırdığı dile getiriliyor. Öyle ki savaşın sonuna gelindiği ve bir son dakika virajıyla Rusya’nın ABD’ye güzel bir hediye sunduğu ayrı bir başlık konusu.
Peki, gerçekten tablo böyle mi? Rusya bir pazar savaşından böylesi bir “gücenme” ile vazgeçti mi?
Savaş medyasında dile getirilen; Rusya’nın ve Suriye’nin politikalarını derinden etkileyecek bu bilginin bir ciddiyeti bulunmamaktadır. Öyle ki Rusya’nın emperyalist politikalarının bir kilidi konumundaki Suriye esas olarak bu kadar rahat vazgeçilecek bir yerde durmamaktadır. Rusya 2010’dan bu yana ABD tarafından kullanılmak istenen Suriye petrolünü denetimi altına almış durumdadır. Ayrıca bölgede oluşturduğu askeri üsler en çok da petrol rezervlerinin korunması içindir. Bu anlamıyla Rusya’nın bu pazar savaşından böylesi ve “ergen triple” vazgeçeceği bir safta yığınından ibarettir. Rusya’nın Suriye’de icra ettiği hava saldırılarının başlangıcını bilmek ve bunun ön müzakerelerini tartışmak önemli olacaktır.
Rusya’nın Suriye’de silahlarını denemesi ve askeri destek tartışmaları 2012 yılında tekfirci çetelerin birçok alanı ele geçirmesi ile başladı. Bu dönemde Rusya ile askeri müzakereleri sürdüren kişi Suriye Askeri Komuta kademesinden General Hasan Turkmani’ydi. Bu dönemde yapılan görüşmelerde Rusya, Temmuz 2015’te Suriye’ye yerleşmeye başladı. Konuya ilişkin ilk haber Fransa basınında yayınlanırken haber İsrail basınında büyük yankı uyandırdı. Rusya ve Suriye arasında süren hava bombardımanı müzakeresine göre bombardıman Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan ayrı olarak gerçekleşecek Güvenlik Konseyi toplantısı sonrasında başlayacak ve yani 6 Ocak 2016’da sonlanacaktı. Müzakere içinde ayrıca Suriye’nin kendi varlığını tesis ettiği bölgelerde güvenliği sağlamak için CSTO (Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü) gücünün konuşlanması da öngörülüyordu. Bugüne kadar buna ihtiyaç duyulmadı.
Ancak küçük bir ayrıntı olarak eklenmesi gereken nokta, söz konusu Rusya’nın çekilmesi özel bir karar ile 15 Mart olarak belirlenen, Cenevre görüşmelerinin yeniden başlayacağı tarihe kadar uzatıldı. Bu kararın arkasında yatan neden ise Suriye konusunda Cenevre’ye etkide bulunmaktı. Sonuç olarak, belirlenen tarihte çekilmeye başladı. Rusya belki askeri varlığıyla değil ama hali hazırda var olan komuta ve istihbarat gücüyle bölgede varlığını artırmış durumdadır. Bu varlığında ortadan kalkması Rusya’nın Suriye’deki pazar politikasının iflas etmesi ile ilgili bir meseledir.
Demokratik Suriye projesi ve Halkların Birleşik Devrim Hareketi
Rusya’nın bölgeden çekilmesinden önce gündeme gelen bir konu da Rojava’nın kaderiydi. PYD’nin dâhil edilmediği Rusya ve Suriye görüşmelerinde, Suriye net bir şekilde federalizme sıcak bakmadığını dile getirdi. Rusya’nın bu konuda Suriye’yi desteklediği ortadayken Rojava’da federalizmin ilanı yeni bir dengenin oluşumunu işaret etti. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi Suriye’nin kaderine ilişkin bir “Federalizm”i reddettiklerini açıkladı.
Ancak Rojava’nın Suriye Merkez hükümetine karşı başlatacağı müzakereler için şimdiden federalizm adımı atması aynı zamanda Suriye halkının kaderini belirleyecek bir adımdır. Rojava’da federasyonun ilanı karşısında Suriye’nin yaşadığı çelişki böyleyken, Türkiye ise ilan karşısında ortaya koyduğu tasarruf korku ve panikten ibarettir. Rojava’nın öne süreceği proje Irak’ta düşülen hatalara düşülmemesini öngören Kanton modelli Konfederal Suriye projesidir. Bu projenin Türkiye açısından etkisi ise Türkiye’deki sınıf dinamiklerinin mücadelede cephe gerilerinin ve örgütlenmeleri pekişmesi anlamına gelmesidir.
Bu tablo karşısında Suriye’nin kaderi aynı zamanda Türkiye’deki sınıf dinamiklerinin de gücünü açığa çıkaracağından oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Bu açıdan Halkların Birleşik Devrimci Hareketi ismiyle Ortadoğu’da kuruluşu ilan edilen Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’ndan 10 devrimci hareketin birleşik mücadelesi devrim mücadelesinde bir meşaledir. Birleşik örgütlü mücadelenin sonucu olarak açığa çıkan örgütlenmenin, bugünden geleceğe yürümenin güçlü bir adımı ve aynı zamanda MLM’nin Ortadoğu coğrafyasında vücut bulmasının simgesidir.