Güncel

RÖPORTAJ-DENGÊ AZADÎ | Kürt Gazetecilerin Davasını Sahiplenmek Önemli!

"Yaşananları bir demokrasi meselesi, bir özgürlük meselesi, bir barış meselesi olarak görüp buna denk düşen bir mücadeleyi örgütlemeyip, buna denk düşen bir mücadeleyi hayata geçiremediğimiz sürece çok bir etkisi olmaz"

Gazeteciler Dicle Müftüoğlu, Sedat Yılmaz ve Abdurrahman Gök’ün duruşmaları bu ay içerisinde görülecek.

Meslek örgütleri temsilcileri, gazetecilerin yanlarında olduğunu belirterek, dayanışma çağrısı yaptı. Bu çağrıya karşılık biz de Mezopotamya Haber Ajansı (MA) haber şefi Diren Yurtsever ile Kürt basınına dönük saldırıları ve Kürt basını ile dayanışmanın nasıl büyütülebileceğini konuştuk. Yurtsever, “Güçlü bir katılım gerçekleştirmek, sahiplenmek ve bu anlamda bir dayanışma göstermek gerçekten çok önemli” diyerek gazetecilerin sahiplenmesi çağrısı yaptı.

– Kürt basınına dönük son dönemde artan saldırılar, sansürler, engellemelere baktığımız zaman nasıl bir tablo var sizce?

– İlk olarak, neden Kürt basını, Kürt gazeteciler hedefte onu anlamak lazım. Bunun 30 yıllık bir geçmişi var. 30 yılı aşkın bir süredir gazeteciler yani Kürt özgür basınında çalışan gazeteciler ya tutuklanıyor ya gözaltına alınıyor veya ağır hapis cezalarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu birinci olarak Türkiye’deki genel atmosferden bağımsız değil. İkincisi, hem tarihsel nedenleri hem de güncel nedenleri var.

– Bu saldırılar aynı zamanda Kürt mücadelesine de saldırı niteliğinde. Yani onun engellenmesidir aynı zamanda.

– Evet öyle. Türkiye’de son süreçte meşru olmayan bir iktidar var karşımızda. Giderek otoriter bir eyleme doğru evrilen hatta faşist diyebileceğimiz bir iktidar bu. Bu iktidar, faşizan uygulamalarını sürdürmek için topluma yönelik bir baskı mekanizması oluşturuyor. Toplumu sindirmeye çalışıyor. Siyasal muhalefete, toplumsal muhalefete ve kendi kontrolü altına, güdümü altına alamadığı basına dönük de bunu yapıyor.

Bunların en başında da Kürt gazeteciler geliyor.

Nedeni şu, bir, Türkiye’de tarihsel bir Kürt sorunu var. Kürt sorununa dair bu devletin, iktidarın sürdürdüğü red, imha ve inkâr politikası söz konusu. Bu çerçevede de Kürt sorununa dokunan herkese karşı cezalandırma, yargı yoluyla sindirmeye dönük politikalar hayata geçiriliyor. Kürt gazeteciler, bugün Türkiye’de sadece Kürt sorununa dair haberler yapmıyor, sadece Kürt sorununa dokunmuyor. Bu iktidarın bugüne kadar işlediği bütün suçları açığa çıkaran, ifşa eden, teşhir eden ya da devletin, sistemin, iktidarın üstünü örtmeye çalıştığı bütün gerçekleri, boğmak istediği bütün hakikatleri açığa çıkarmak istiyor. Tüm bunları yaptığı ve bunun mücadelesini yürüttüğü için bugün hedefte. Kadınların sesidir, toplumda ötekileştirmek istenen, sesi kesilmek istenen, görülmek istenmeyen bütün kesimlerin görünür olmasını sağlayan sesidir Kürt basını.

Bu devletin Kürt sorununa dönük özellikle son 2 yıldır yürüttüğü bir kirli savaş vardır. Ve bu kirli savaş kapsamında Kürt halkına dönük ve Kürt coğrafyasında işlediği ihlaller vardır. Bir dizi hak ihlali, yaşam ihlali yine insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında da diyebileceğimiz suçlar, ihlaller vardır. İktidar bunları yaparken ilk başta bunları topluma sunacak, toplum nezdinde bir farkındalık, duyarlılık yaratacak mekanizmanın kendisini ekarte etmeye çalıştı.

Çünkü Kürt basını yürütülen kirli savaşı teşhir etti. Mesela geçen yıl 9 Kürt gazeteci tutuklandı. Yine bu hafta ayın 5’inde duruşması görülecek olan gazeteci arkadaşlarımızdan Abdurrahman Gök, Kemal Korkut cinayetini adeta aydınlattı. Bu ve bunun gibi özgür Kürt basın geleneğini sürdüren Kürt gazeteciler olmasaydı Türkiye’de hatta dünyada bilmeyeceğimiz o kadar çok gerçeklik olacaktı ki!

 

Basın özgür değilse özgürlüklerden bahsedilemez!

– Evet, Kürt basınına yönelik saldırılar var ve toplamda devrimci gazetecilere dönük de bir saldırı var. Bu ikisini birleştirmek ya da gazetecilerin dayanışmasını sağlamak için neler yapılmalı sizce?

– Sonuçta herkes şunu biliyor ya da meselenin ciddiyetini kavraması lazım. Türkiye’de ya da dünyada olsun, eğer bir yerde basın özgür değilse orada hiçbir özgürlükten bahsedemezsiniz. Basının özgür olmadığı bir yerde demokrasiden bahsedemezsiniz.

Böyle iç içe geçmiş bir durumdan bahsediyoruz. O yüzden bugün gazetecileri savunmak klasik anlamda ya da dar anlamda bir mesleği savunmak demek değildir. Bugün gazeteciliğin kendisini savunmak, toplumun haber alma hakkını savunmak ve gazetecilere dönük bu baskının karşısında durmak aynı zamanda bir demokrasi mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir. Ve bir barış mücadelesidir. Bu da Türkiye’de kendisine demokrat diyen, devrimci diyen, ilerici diyen, sosyalist diyen, kadın mücadelesi yürüten vb. aslında tüm toplumsal muhalefetin yani çok geniş bir yelpazede herkesin sorumluluğudur. Ama zaten söz konusu Kürt gazeteciler olduğunda biraz daha geri, hatta biraz daha değil çok çok fazla geri planda kaldığını biliyoruz bu dayanışmanın.

Meseleye böyle bakılabilirse eğer yapacak çok şey vardır. Yani güçlü bir itiraz, güçlü bir dayanışma örgütlemek mesela. Güçlü bir ses çıkarma, güçlü eylemsellik ortaya koyarak bu saldırıları püskürtebilen, geri adım attırabilen noktada durulabilir. Ama sorunu bu minvalde görmezsek gerçekten yapabilecek hiçbir şey yok.

Yaşananları bir demokrasi meselesi, bir özgürlük meselesi, bir barış meselesi olarak görüp buna denk düşen bir mücadeleyi örgütlemeyip, buna denk düşen bir mücadeleyi hayata geçiremediğimiz sürece çok bir etkisi olmaz. Bu açıdan bu noktada somut olarak daha fazla ne yapılabilir dersek, mesela gazetecilerin yapmış olduğu eylemlere güçlü bir katılım sağlanabilir. Herkes bulunduğu noktadan açıklamalarla, çeşitli eylem ve etkinliklerle basına dönük saldırıları protesto edebilir. Güçlü bir direniş hattı örerek bunun propagandasını yapabilir. İktidarın bu noktadaki pratiklerini daha güçlü bir şekilde teşhir edebilir. Gazetecilerin yargılandığı davalara, duruşmalara daha güçlü katılım sağlanabilir. Avukatlar, kendisine sosyalistim diyen, demokratım diyen, devrimciyim diyen farklı farklı kimliklerle kendisini tanımlayanların gönüllü bir şekilde gazetecilerin duruşmalarına daha güçlü katılması lazım.

Bu anlamda mesela siyasi partiler veya örgütler, güçlü bir diplomatik çalışma da yürütebilir. Dayanışma kapsamında, bu saldırılara karşı mücadele etme kapsamında aslında yapılabilecek çok şey var ama tabii ki en önemlisi doğru bir okuma yaparak, o okuma karşısında etkili bir mücadele hayata geçirmek.

Salı (5 Aralık) günü gazeteci arkadaşımız Abdurrahman Gök’ün ve Perşembe günü yani 7 Aralık’ta da Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanımız ve Mezopotamya Haber Ajansı editörlerinden Dicle Fırat’ın duruşması ve 14 Aralık’ta da yine MA’nın editörlerinden Sedat Yılmaz’ın duruşması var. Bu duruşmalara güçlü bir katılım sağlamak, sahiplenmek ve bu anlamda bir dayanışma göstermek gerçekten çok önemli. Buradan da bunun çağrısını yapabiliriz.

 

Yargılanan gazeteciliktir!

– Bu davalarda konu edilen şey gazetecilik aslında. Örneğin Abdurrahman Gök hangi haberler üzerinden suçlanıyor?

– Geçtiğimiz Mayıs ayından beri bu arkadaşlarımız tutuklu. Mayıs ayında zaten çok geniş kapsamlı bir operasyon yapıldı. Seçim öncesi yapılan bir operasyondu. Seçime giderken yaşanabilecek ihlalleri biliyorduk. Seçim öncesi hem bir korku iklimi yaratmak hem de geri adım attırmak için. Gazeteciliğin önüne geçmek için de özellikle Kürdistan’da böyle bu operasyonun yapıldığını biliyorduk. Zaten seçime giderken en büyük hukuksuzlukların ve usulsüzlüklerin zincirlerinden biriydi bu operasyon. Arkadaşlarımız o kapsamda tutuklandı.

Haklarında bir iddianame hazırlandı, ilk hazırlanan iddianameyi mahkeme heyeti kabul etmedi. Savcıya geri gönderdi. Çünkü somut bir şey yoktu. Yargılanabilecekleri bir şey yok ama buna rağmen iddianameye koydukları şeyin kendisi bile mahkeme tarafından kabul edilmedi. Bu kadar absürt, temelsiz, dayanaksız meselelerden bahsediyoruz yani. Dosyanın içeriği dediğiniz gibi tamamen arkadaşlarımızın yaptığı haberlerdir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu