Deprem dayanışma çalışmaları farklı biçimlerde özgün örneklerle devam ediyor. Halkın özne olması, sorunlarına kendi gücü ve bilinci ile müdahale etmesi temelinde geliştirilen çalışmalar enkaza dönüşmüş deprem bölgesinde çeşitli olanaklar ve üretim alanlarını açığa çıkarıyor. Yeni Demokrat Gençlik, geleneksel olarak yaptığı köy çalışmasını, depremin ilk günlerinden bu yana yürüttüğü deprem dayanışma çalışması kapsamında depremzedelerin üretime yönelmesine katkı sunmak bağlamında ele alarak gerçekleştirdi.
Deprem dayanışma çalışmaları kapsamında örgütlenen YDG Köy Çalışmasına ilişkin Volkan ve Ezgi ile konuştuk. Sohbette, çalışmanın diğer köy çalışmalarıdan özgün ve farklı deneyimler açığa çıkardığını, yorucu ancak öğretici ve verimli bir çalışma olarak olumlu sonuçlandığı dile getirildi.
– 6 Şubat’tan bu yana Partizan ile ortak YDG olarak deprem dayanışma çalışması yürütüyorsunuz, kısaca bu süreci değerlendirir misiniz? Bu çalışma yaz süreci ile birlikte bir üretim çalışması şeklinde devam ediyor, şu an nasıl bir aşamada çalışmalarınız?
Volkan: Başından bu yana depremin etkili olduğu birçok bölgede yoldaşlarımızla belli çalışmalar gerçekleştirdik. İlk süreçte temel sağlık, hijyen, gıdanın ulaştırılması ile ilgili çalışmalar yaptık. Ancak bu çalışmaların kısa vadede yaptığımız, temel dayanışma çalışmalarının bir parçası olduğunun bilincindeydik. Bu çerçevede uzun vadede depremin yaralarının nasıl sarılacağı kaygısı ilk günden açığa çıkmış oluyordu. Bu anlamda daha yerel ve gerçekten kitle ile daha sıkı bağlar oluşturduğumuz, onların sorunları noktasında birlikte mücadele ettiğimiz, dayanışmayı bu temelde ele aldığımız bir süreç işletme yönünde adımlar atmak gerektiğini biliyorduk.
Bu anlamda ilk dönem enkaz çalışmalarından sonra Antakya’da daha lokal anlamda bir çalışma olarak ele aldık. Tabi politik durumumuz, örgütsel gerçekliğimizi düşündüğümüzde sınırlı bir çevrede de olmuş olsa da, o sınırlı gücümüzü daha iyi değerlendirerek faaliyetimizi halkın sorunlarına yanıt olabilecek temelde ele almaya çalıştık. Bu çerçevede yaklaşık 8 aydır dayanışma çalışması yürütüyoruz.
Şu anda da dayanışma çalışması sürüyor ama çalışma, temel yaşam malzemelerin dağtımından çıkmak durumunda kaldı çünkü halk yaşanan ekonomik kriz ile birlikte yoğun bir yoksullaşma yaşıyor. İnsanlar kendi geçimini sağlayamazken, bölge halkının depremle birlikte işsizlikle karşı karşıya kaldığı, büyük bir kısmının göç ettiği veya çadır ve konteynırda kalmak zorunda olduğu bir dönemde, böyle zorlu bir dönemde oradaki insanların ihtiyaçlarının böyle karşılanamayacağının bilincindeydik. Bu tablo bizim açımızdan belli bir arayışı açığa çıkardı.
Tarım arazileriyle çevrili olan Antakya’da insanların üretime nasıl katılabileceğine dair tartışmalarını yürüttük. Oradaki üreticilerin, ürünlerinin değerinde satılabilmeleri açısından neler yapabileceğimize yoğunlaştık.
Bu tartışma bizim açımızdan üretim dayanışması veya daha ileriki zamanlarda belki de kooperatif diyebileceğimiz bir tartışma zemini yarattı. Tabi henüz bu tartışmanın başındayız.
YDG’nin geçmiş dönemde gerçekleştirdiği köy çalışmasını yeniden yaptık ve insanlarla birlikte ilk üretimimizi gerçekleştirdik. Biber salçasını birlikte üretmiş olduk. Bizim açımızdan bir köy çalışmasıyken oradaki insanlar açısından kendi emeklerini kattığı ürünleriyle ev ekonomilerine katkı sundukları, yaşamlarına katkı sundukları bir üretim süreci oldu. Yaklaşık 10 gün sürdü bu çalışma, aslında yıllardır oradaki insanlar biber salçası üretiyor, imece usulü dediğimiz bir üretim biçimleri de var. Bugün açısından biz de böyle kolektif süreci yaratmış olduk.
– YDG’nin geleneksel köy çalışmalarının bir de atölye veya eğitim diyebileceğimiz ayağı oluyor. Bu yıl köy çalışmasında emek sürecinin yanısıra hangi başlıklarda tartışmalar yürüttünüz veya atölye yapabildiniz mi?
– Köy çalışması aslında emek yoğunluklu aynı zamanda da düşünsel anlamda da gelişim hedefli gerçekleşen bir çalışma. Bu yıl da bu çerçevede ele aldık, içeriklerde iki ana halka çıkmıştı. Biri; politika yapan özneyi, kadroyu tartıştığımız bir başlıktı. İkincisi ise kitlelerle kurduğumuz bağı, kitlelerin sorunlarına yaklaşımı hedef alan bir tartıştığımızdı. Kitlelerin sorunlarının aynı zamanda burjuvazinin saldırılarının da bu denli yoğun olduğu bir dönemde nasıl bir kadro bu sorunlarla baş edebilir, tartışmalarımızın bir yönünü bu oluştururken, bir yanı da “çelişkileri her gün biraz daha gün yüzüne çıkan kitlelerle nasıl bir bağ kurabiliriz” şeklinde oldu.
Buradan yola çıkarak okumalarımızı yapmış olduk. Bunlara ek olarak ise liberalizm üzerine bir makale okuduk. Yine aynı şekilde kadronun kendisinin gelişimine dair tutumunu belirleyen yaklaşımları ifade ederken aynı zamanda kitlenin gelişimine, kitleyle kurduğumuzun bağın niteliğine yönelik yaklaşımları belirleyen bir tartışmayı içeren bir makaleydi. Bu makaleler üzerinden eğitim çalışmaları yaptık. Aynı zamanda bu üretim sürecinde kendi gerçekliğimize, kendi pratiğimize yönelik gözlemlerimizle de bir eleştiri-özeleştiri süreci işletmiş olduk. Bu açıdan yoldaşlarımızla birbirimizi güçlendirme temelli yapıcı bir süreç yürüttüğümüze inanıyoruz.
“Kadınlarla çalışmak bizim açımızdan önemliydi!”
– Bu yıl köy çalışmasına yeni dahil oldun, senin için nasıl bir deneyimdi? Üretim içinde olmak, eğitim çalışmalarına katılmak nasıl bir süreçti?
Ezgi: Öncelikle söylediklerimizi bir genç kadın gözünden söylemek isterim, çünkü gitmeden önce de bir genç kadın olarak orada var olmayı düşündüm. Yani benim için yeni bir deneyim, aynı zamanda da bir emeğin ve ürünün ortaya çıkışının ilk kez bir parçası olacaktım. Bunun bilinci ile gittim ama gittiğimde şöyle bir şey beni şaşırttı; Burası kadın istihdamının çok yoğun olduğu bir bölge çünkü genellikle evdeki erkekler yani “reisler” ne dersek diyelim göçmen işçi olarak çalıştıkları için kadınlar hayatlarını tek başlarına kuruyorlar, çocukları ile veya bireysel olarak. Bu durum onların kendilerine çok özgüvenli olmalarını sağlamış. Kendilerinden emin bir şekilde bir hayat kurduklarını düşünüyorum. Bunun dışında şundan bahsedebilirim; Kadınlarla çalışmanın bizim açımızdan, benim gibi genç bir kadın açısından da birçok avantajı olduğunu söyleyebilirim. Onların kendinden emin olmaları ve aynı zamanda bu özgüvenle öğrettiklerini işbilir bir şekilde karşıdakine aktarıyorlar. Yıllardır bunu yaptıkları için bu özgüven ve işbilirlik birleşince bizim için çok öğretici oldu. Hem bir ürünün ortaya çıkma sürecin bir parçası olmak hem de kadınlarla çalışmak ve dayanışma kurmak bizim açımızdan önemliydi.
– Sen çalışma boyunca neler hissettin, zorlandığın anlar oldu mu?
– Teknik açıdan biraz zorlandık diyebilirim. Çok yoğun bir çalışma temposu içinde olduk. Sabah erken saatte işe başladık. Zaten iki nöbetçi arkadaş kahvaltıyı hazırlamış oluyordu erkenden. Ve o gün biber bitene kadar, bu altı-yedi saat oluyor, çalışmış oluyorduk. Acı biber geliyor örneğin ve acı biber gerçekten çok acı, çok zordu çünkü sürekli yakıyor. Burada kadınların deneyimlerinden faydalandık, daha önce bunu yapan köylü kadınların bize sürekli eldiven takmamız gerektiği söylemesi, (biz bu kadar çok yakacağını bilmiyorduk!) uzun giysilerle çalışmamız gerektiğini söylemesi bizim, kadınların bu önemli bir deneyimleriyle çalışmayı inşa etmemizi sağladı. Bu çok kıymetliydi.
Çok yoğun çalışıyorduk ve yemeklerimiz büyük oranda oradaki köylü kadınlar tarafından hazırlanıyordu, bu da çok önemliydi. Örneğin o gün çalışamıyorsa bir kadın bizimle katkısını yemek hazırlayarak sunmuş oluyordu.
Yemekten sonra ise eğitim çalışmasına geçiyorduk. Ve eğitimden sonra nöbetçi belirleyip uyuyorduk. Kişisel alanımız ve kişisel vaktimiz de yoktu zaten. Yorucu idi, hepimiz için çok yorucu idi.
– Kadınlardan öğrenme sürecine dair yukarıda değindiğin kısmı biraz daha açar mısın?
– Biz burada insanların ortaya koyduğu ürünü, ortaya çıkan ürünün herhangi bir aracı kurumu, kişiyi sokmadan, özel şirket, firma -ne derseniz artık- bunu yapmadan, halkın haklarını gözeterek bir çalışma hedefledik. Kadınların özgüvenli olmaları bize de güven sağladı. Çünkü biz emeklerinin karşılığını alabilecekleri bir sistem kurmayı hedefliyoruz. Onlara bunu göstermiş olduk. Onlar da bize inandıkları için tüm vericilikleri ve bilgelikleri bizi yönlendirdiler.
Bunu yaparken bunu eril veya “erkekçe” yapmıyorlar. Bilgeliklerinin yanısıra anaç bir yanları da var, mesela bir şeyi “yanlış yaptın” demiyorlar. Ben örneğin biber kesmeyi bilmiyordum çünkü hayatımda hiç biber salçası yapmamıştım. Gelip 10-15 dakika anlatıyorlar ama kalkıp da “bunu nasıl yapamazsın, nasıl bilmezsin” gibi ele almadılar. Bilmiyorsun ve bunu çok normal karşılıyorlar. Aynı zamanda birşeyleri bize öğretmeye çok hevesliler ve dediğim gibi güven sağladıktan sonra onlar sana tüm vericilikleri ile geliyorlar ve sen de tüm alıcılığınla alıyorsun. Bu anlamda aramızda bir dayanışma oluşuyor, bilmediğin en ufak şeyi sorabiliyorsun ve arada bir samimiyet gelişiyor.
Buradaki kadınlar bizim gerçekten daha önce görmediğimiz çalışkanlıktalar, çok emekçiler. Mesela sabah 6’da kalkıyor, başka bir yerde ücretli olarak çalışıyor, geldikten sonra biber üretimine yardım ediyor. Bu bahsettiklerimden biri Ganime anaydı ve 70-75 yaşlarındaydı. Hala yevmiyeyle çalışıyor ve sonrasında dayanışmak için gelip bizimle çalışıyordu. Bizim oradaki kadın arkadaşlarımıza çok örnek olduklarını düşünüyorum.
Ben giderken bir endişem vardı; sonuçta daha önce bu tür bir çalışmanın içerisinde bulunmadım acaba ayak uydurabilir miyim, yapabilir miyim, uyum sağlayabilir miyim, kendimi sevdirebilir miyim? şeklinde kendimce endişelerim vardı. Daha sonra dönüp baktığımda şunu fark ettim; İnsanların terazileri var ve bu terazi emekçi olan ve daha az emekçi olan şeklinde. Yani dışardan gelmen, kadın veya erkek olman önemli değil, verdiğin emek önemli. Eğer bir emek sarfediyorsan dayanışma adına çok kıymetli bu. Ama özverisiz çalışırsan bunu da görüyorlar.
“Hem kolektifimize hem de hem de bölge halkına ait bir çalışmaydı”
Volkan: Bu çalışma aslında deprem dayanışma çalışmasının bir ürünü olarak açığa çıktı. Ancak bizim özgün çalışmamızla da birleşmiş oldu. Bizim daha önceki köy çalışmalarımızı yoldaşlarımızın aktarımları ile ve yayınlarımızda çıkan yazıları okuyarak öğrenmiş olduk. Bu çalışmalar daha çok emekçi olarak, yarıcı olarak veya mevsimlik işçi olarak çalıştığımız biçimde gerçekleşiyor. Bu çalışma ise tamamıyla hem kolektifimize hem de hem de bölge halkına ait bir çalışmaydı. Bu yanıyla ciddi bir özgünlük taşıyor. Bu çalışma üretime göre planlanan bir biçim alıyordu ve çalışma saatlerinin çok uzun olduğu yani ciddi bir yoğunluk söz konusuydu. Az önce Ezgi’nin ifade ettiği gibi erken saatte kahvaltı yapıyoruz ve gece 12.00’ye kadar ve 2-3 saatlik eğitim çalışmaları dışında başka aralıkların olmadığı bir çalışma periyodundan bahsediyoruz.
Yoğun bir beden emeği ve bu beden emeği hem bize ait hem halka ait olduğu için bunun buna “of” demiyoruz. Normalde biz bununla karşı karşıya geldiğimizde kabul etmediğimiz bir durum oluyor. Bu aslında hem halkın olduğu için hem de onlardan öğrendiğimiz çalışma süreci. Bir de özgün olarak şunu söylemek lazım; 10 gün gibi kısa bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bir çoğumuz aslında belli sektörlerde belli sürelerde çalışan insanlarız ancak hep bir kahveyi masaya götüren veya yapan oluyoruz. Ama bir ürünün işleme girmesi anından son anına kadar yani ürün olarak kullanıma hazır hale gelişine kadarki sürecine bu kısa süre içinde tanık olduk ve hem de öğrenmiş olduk.
Bu açıdan yaşamımızın herhangi bir anında karşılaştığımız bir pratiğin dışında bir deneyimdi. Ezgi’nin ifade ettiği gibi çok kendimize ayırdığımız bir zamanın olmadığı bir süreçti. Belli başlı özgünlükleri barındıyordu ya da bir yoldaşımızın pratikte, bir ürünün her anına tanıklık etmiş, gözlemlemiş oluyoruz. Ya da birbirimizi tanımak için oldukça geniş bir zaman dilimine sahip olduk, bu geniş zaman diliminde hem kendimizi hem yoldaşlarımızı gözlemleme şansı yakalamış olduk. Bu önemli bir fırsattı, biz de bu fırsatları iyi bir şekilde değerlendirmeye çalıştık, sonuçlarını önümüzdeki politik çalışmanın içerisinde daha net görebileceğimizi inanıyoruz.
Okullarımız açılıyor, çalışan yoldaşlarımız var, bu yaşama daha güçlü katılmak, yaşam içerisindeki pratiklere güçlü hazırlanmak için bu çalışma bir öğretici bir yerde duruyor. Bu çalışmanın verimini önümüzdeki süreçte görebileceğimize inanıyoruz.