EmekGüncel

RÖPORTAJ | Aykut Günel: “AKP rejiminin yarattığı yoksullaşmayla birlikte artık işçilerin, toplumsal sınıfların buna karşı çıktığını görüyoruz.”

Tuzla’daki Kimyacılar Sanayi Sitesi’nde MKB Oluklu Mukavva Kutu ve Ambalaj Fabrikası’nda, işçilerin Selüloz-İş Sendikasının öncülüğünde başlattığı direniş 80 günü geride bıraktı.

Direnişin ve sınıfın son sürecini Selüloz-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Aykut Günel ile konuştuk.

-İki aylık bir süredir MKB Rondo işçilerinin mücadelesi devam ediyor. İşçilerin direnişi ne durumda? Hem kış hem ekonomik koşullar bakımından. Buradan başlayalım…

-Bugün 81. gün oldu. 28 Ağustos’ta çıkmıştık greve biz. İlk toplu sözleşmemizdi. Zaten koşullar oldukça kötüydü. Hem çalışma koşulları hem de ücret koşulları oldukça kötü durumdaydı. Grevimiz başladıktan sonra gayet yüksek moralli devam etti.

Evet koşullar çok zor. Ülkedeki ekonomik koşullar, ücret almadan hayatını idame ettirebilmek özellikle bu dönemde oldukça zor. Ama içeri girdiklerinde aldıkları ücret de ortada olduğu için salt ücret anlamında düşündüğümüzde çok da büyük bir kayıp yaşamıyor arkadaşlar. Ama tabii ki zor. Bu noktada da kanuni bir grev olmasından ötürü de sendika bu anlamda işçilerin kısmi de olsa gelir kayıplarını gidermeye çalışıyor. Hem de burada kurduğu organizasyonla, buradaki liderliğiyle grevi devam ettirmeye çalışıyor. Arkadaşlar da bu noktada greve çıkarkenki taleplerinin arkasında sağlam durdukları için grev bugün itibariyle yani 81. gün itibariyle hala gayet yüksek morali şekilde devam ediyor.

-Hem Rondo’da hem de son dönemde direnişe çıkan birçok yerde patronlar hep yabancı. Bununla ilgili nasıl bir değerlendirmeniz var? Bu neye işaret? Mesela sizinki Avusturya sermayeli bir patron. Bu ülkelerde tırnak içinde belli bir demokrasi ve sendikalaşma vesaire gibi haklar var.  Bu patronlar burada olunca durum biraz daha değişiyor. Bunun nedeni nedir?

-Aslında sorunun içerisinden geliyor cevap. Sonuçta uluslararası sermayenin Türkiye’ye gelmesindeki temel mesele buradaki iş gücünün ucuz olması bir, iki, kanunların -işçi lehine dahi olanlar bile- oldukça esnek ve işverenler tarafından rahatlıkla çiğnenebilir olması.

Örneğin bizim burada yaşanmıyor ama As Plastik’i ya da Polonez’i düşündüğümüz zaman birçok grev kırıcı getirip çalıştırma durumunda dahi sadece idari para cezalarıyla karşı karşıya kalan bir işveren yapısından bahsediyoruz.

Koşulların onlar için bu kadar dikensiz gül bahçesi oldupu bir çalışma ikliminde işçiyi sendikasız çalıştırma ya da düşük ücretlere çalıştırma noktasında da sorun yaşamıyorlar.

Özellikle bizim iş kolunda, kâğıt ve ağaç iş kolunda, şirketlerin neredeyse yarısından fazlası uluslararası sermaye. Kâğıt sektörünü düşündüğümüzde %60’lara %70’lere varan bir uluslararası sermaye grubuyla karşı karşıyayız. Bu tarz işyerlerinde örgütlenmede çok genel bir klişe vardır. Uluslararası şirketlerde örgütlenilir falan ama bu uluslararası şirketlerin buna yakın davrandığı için değil. Aksine burada özellikle küresel dayanışmalarla, sendikalarla baskı yapılabildiği için örgütlenme hamleleri daha rahat oluyor ama bu durum son dönemdeki grevler ve direniş için geçerli değil.

Ama son dönemdeki grevler ve direnişler, sizin dediğiniz gibi sermaye gruplarının yabancı olduğunu düşünürsek buralarda da artık işçilerle arasındaki ilişkilerin gerilmeye başladığını burada artık sermayenin o gerçek yüzünü göstermeye başladığı bir dönemle karşı karşıyayız. Muhtemelen önümüzdeki dönemde de yani yılbaşından sonra da bu tarz örgütlenmelerle, grevlerle özellikle yabancı şirketlerde muhtemelen daha çok karşılaşacağız diye düşünüyorum.

– Sizin direnişiniz devam ediyor Rondo’da. Patronla bir diyalog var mı ?

-Bu tarz geleneksel grevlerde, kanunlu grevlerde, bizim yaptığımız gibi toplu sözleşme sonrasında yaşanan anlaşmazlık sonucu çıkılan bu tarz grevlerde temel olan grevin kısa sürmesidir. Kısa sürdüğü noktada etkili olabilir. Bir grev ne kadar uzarsa etkinliği maalesef o ölçüde azalıyor.

Bizimki de uzama eğilimi gösteriyor. Ama burada şöyle bir detay var. Diğer uzayan grevlerden farklı olarak içeride üretim %0 noktasında olmasa da çok çok büyük oranda durma noktasında ya da çok çok büyük oranda azalmış durumda.

Şimdi geleneksel grevlerde eğer üretimi durduramazsan grev 1000 gün de sürse, 2000 gün de sürse bunun bir karşılığı olmuyor. O yüzden daha sonuç alıcı şeylerin yapılması gerekiyor.

Bugüne kadar işverenle herhangi bir temas olmadı bizim buradaki grev açısından. Benim öngörüm tabii olur olmaz onu bilemiyoruz ama muhtemelen yılbaşına kadar işverenin de kendi tasarladığı, kendi planladığı bir dönem var. Bunu yılbaşına kadar devam ettirecek diye düşünüyorum. Ama ondan sonrasına bakacağız.

Bu tarz grevler ne kadar uzarsa ekonomik koşullar insanları zorlamaya başlıyor. Ücretli bir çalışanın iki ay, üç ay, dört ay ücret almaması demek onu çok ciddi anlamında zorlayan bir durum. Bu borçlanması anlamına geliyor. O yüzden bu tarz grevleri bir an önce bitirmek, işçilerin talepleri noktasında tabii ki, bitirmek en etkilisi ama üçüncü ayına yaklaştı bizimki.

-Sınıf öznelerine, devrimci-demokratik kamuoyuna nasıl bir çağrınız olur? Birçok direniş devam ediyor, özellikle Gebze Havzası’nda ve Esenyurt’ta. Hem bunları görerek hem de kendi greviniz şahsında nasıl bir çağrınız var?

-Tabii. Şimdi emek tarihinde şöyle bir şey vardır; her grev, her direniş sanki böyle yeni başlıyormuş gibi anlatılır. Bunlar da Türkiye’de yaklaşık Osmanlı döneminden de eski, 130-140 yıllık bir birikiminin sonucu.

Ama 2000’li yıllarda işçi sınıfında tabiri caizse bir ölü toprağı vardı. Şimdi bu özellikle son birkaç yıldır AKP rejiminin yarattığı yoksullaşmayla birlikte artık işçilerin, toplumsal sınıfların buna karşı çıktığını görüyoruz. Bu tarz grevleri biraz buralardan okumak lazım.

Şimdi geleneksel grevlerde, direnişlerde özellikle sol sosyalist, demokratik kamuoyu, grevin başlarında, direnişin başlarında çok ciddi bir ilgi gösterir ama o direniş uzamaya başladıkça oradaki ilgi azalmaya başlar. Benim hem sendika uzmanı olarak hem de bu işte sol, sosyalist grupların içerisinde yer alan biri olarak o arkadaşlara çağrım; burası ne kadar uzarsa uzasın, burayı sanki ilk gün çıkılmış gibi sahiplenmek, buranın sesini kamuoyuna duyurmak olmalı.

Çünkü bu tarz grevlerde en temel şey motivasyondur. Buradaki motivasyonu kendisini işçiler, kendi aralarında sürekli her gün yeniden üretmeye çalışıyor, ama bunun bir sınırı var.

Birden burada yalnız olmadıklarını klasik anlamda, en genel anlamda dayanışma denen şeyin kendisini burada hissederlerse direnme güçleri de artıyor, taleplerinin arkasında durabilme sağlamlığı da artıyor.

Bu yüzden benim en genel anlamdaki çağrım: Burası sanki her gün ilk gün çıkmış gibi greve diğer grev ve direnişlerle de birlikte buraları sahiplenip seslerini duyurmaları.

-Teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum.

-Rica ederim. Size de kolay gelsin.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu