GüncelManşet

RÖPORTAJ | Azadiya Welat: “Bir halkın dilinin ve hakikatinin savunucularıyız”

Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 27 Mart günü Beyoğlu’nda bulunan binası ile basımının yapıldığı Gün Matbaacılık polis tarafından basıldı. Hemen ertesi gün TMSF eliyle matbaaya kayyım atandığı açıklandı.

Onlarca matbaa ve gazete çalışanı gözaltına alındı. Gelinen aşamada Kürtçe dilinde yayım yapan tek gazete olan Azadiya Welat gazetesi basım yapacak matbaa bulamıyor.

Bizde Özgür Gelecek olarak, Kürt basınına yönelik söz konusu baskıları, Azadiya Welat gazetesine yönelik bu düşmanlığı, baskıları ve gelinen süreci Welat gazetesi Editörü Ayşe Kara ile konuştuk.

“Kayyım atamak özünde sömürgeciliğin en somut örneğidir”

Öncelikle bugüne kadar defalarca kapatılmış, yasaklanmış olan Özgürlükçü Demokrasi gazetesi TMSF’ye devredildi ve yine TMSF eliyle Gün Matbaasına kayyım atandı. Bu konuya ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Welat Gazetesi Editörü Ayşe Kara: Öncelikle şunu belirteyim, özgür basın üzerine olan baskılara yabancı değiliz. Yıllardır karşılaştığımız bir durum. Apê Mûsa’nın (Musa Anter) dediği gibi bizde bu ülkenin bize ve halkımıza yaptıklarının canlı şahidi, sanığı, mahkûmu ve davacısıyız. Bu ülkede kadın gazetecilerin daha fazla baskıya maruz kaldıklarının özellikle altını çizmek istiyorum.

Her zaman iktidarlar kitle iletişim araçlarını kontrol altına almak isterler. Kontrol altına alamayınca da saldırganlaşırlar. AKP iktidarı dönemini, basına karşı baskı ve zor aygıtlarının devreye konulduğu dönem olarak tanımlayabiliriz. Önceki yıllarda az da olsa sansür ve ifade özgürlüğü için bir hassasiyet vardı. Artık yapılan baskıların dozajı o kadar arttı ki sansür ve ifade özgürlüğü kavramları neredeyse unutulmuş ve kimsenin aklına gelmemektedir.

Bu ülkede kanıksama o kadar arttı ki her şeyi kanıksar hale geldik. Gazeteler mi kapandı, insanlar mı tutuklandı, şehirler mi yakılıp yıkıldı, insanlar diri mi yakıldı artık rutin bir hal aldı. Ölümler dahi artık sadece sayılarla ifade edilir hale geldi.

3-5 çocuk veya sivil mi öldürüldü normal olarak görülmeye başlandı. Öyle bir duruma geldi ki ölümlerin sayısı onlarca ile ifade edilince biraz dikkat çekmeye başladı. Dediğim gibi ölümler çok rutin olmaya başladı. Bu daha kötü durumların habercisidir ve çok tehlikelidir.

Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaasına kayyım atamanın ne anlama geldiğini iyi düşünmek gerekir. Kayyım atamak demek bir yere el koyma ve orayı işgal etmek anlamına gelir. Kayyım atama demek bu işin daha yumuşatılmış halidir.

Kayyım atamak özünde sömürgeciliğin en somut örneğidir. Sizin olmayan ve birilerinin emeğiyle varettiği bir yere el koyuyorsunuz. OHAL ile birlikte uygulamaya konulmuş bir yöntemdir. Kürdistanda halkların oyu ve iradesi ile seçilmiş 90’dan fazla belediyeye el konuldu.

Şu anda içinde bulunduğumuz OHAL döneminde son iki yıldır ülke KHK ile yönetiliyordu. Mevcut iktidar OHAL ve KHK’siz ülkeyi yönetemez hale gelmiş. Fakat dikkat ederseniz Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaasına el koymak için herhangi bir KHK çıkarılmadan direk el konuldu. Bu yeni bir durumdur. TMSF neden el koyduğuna dair bir açıklama yapmıyor ve kimseyi bilgilendirme gereği bile duymuyorlar. Herşey bu kadar ortada ve net iken hukuk ve hukuksuzluktan söz etmek abes kaçıyor.

 

“Bu ülke de Kürtçe gazeteyi yayınlayacak yürekli matbaacılar aradık”

Welat gazetesinin de basım yeri Gün Matbaacılıktı. Bugün öğrendiğimiz kadarıyla hiçbir matbaa gazetenizi basmayı kabul etmemiş, buna dair neler söyleyebilirsiniz?

Welat gazetesi yıllardır İstanbul’da Gün Matbaasında ve Adana’da başka bir matbaada basılıyordu. Gün matbaasına el konulduğu için bizde, “Adana’da bulunan matbaada gazetemizi çıkarmaya devam ederiz” diye günlük rutin çalışmamıza devam ettik.

Gazetenin basımına dakikalar kala matbaanın sahibi bizi arayarak gazetemizi basmayacağını söyledi. Nedenini sorduğumuzda ‘Bu beni aşar’ dedi. Gazetenin herhangi hukuki bir sorununun olmadığını, basımı önünde engel olmadığını söyledik fakat ısrarla basmayacağını söyledi. Kendisine gazetenin hazır olduğunu hiç olmazsa bugün basmasını söyledik.

Gazeteyi bir günlük basmayı kabul etti. Akabinde matbaa sorumluları ile yüzyüze ve telefon ile görüşmemize rağmen gazeteyi basmayacaklarını tekrar ettiler. Bu matbaa onlarca yıldır gazetemizi basıyor ve onlarca yıllık bir hukukumuz var.

1990’lı yılların en zor dönemlerinde, matbaaların hergün polislerce basıldığı bir dönemde bile bu matbaa gazetemizi bastı. Fakat bugün gazetemizi basmayı göze alamamaktadır. Bu örnek günümüz koşullarını açıklamaya yeter sanırım.

Bu arada birçok yerel ve ulusal matbaa ile görüşmelere devam ettik. Kimi matbaalar teknik yetersizlikten ve kimi matbaalar ise basamayacaklarını söylediler.

Bir ülkede bulunan matbaalar neden bir gazeteyi basmak istemezler? Aslında cevabı çok basittir; baskı ve tehditlerden çekindikleri için böyle bir riske girmek istemezler.

Ahmet Kaya, 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül gecesinde “Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.” demişti.

Bizde bu ülke de Kürtçe gazeteyi yayınlayacak yürekli matbaacılar aradık.

 

 

welat 1“Okuyucularımız bu sayıyı saklayacaklarını söylediler”

Gazetenizi tüm engellemelere rağmen fotokopi ile çoğaltarak dağıtımını gerçekleştirdiniz. Halkın buna yönelik tepkisi nasıl oldu?

Matbaalar gazetemizi basmadığı için bizde gazetemizi fotokopi ile çoğaltıp halka ulaştırma kararı aldık.

Bizim yaptığımız sivil itaatsizlik ve bu yaşanılan duruma bir tepkiydi. Kürtçe gazete 1992 yılından bu yana yayımlanmaktadır. Binlerce abonemizin 1992 yılından bu yana gazeteye abone olduğunu biliyoruz.

Bu abonelerimiz her koşulda gazeteye sahip çıkmış ve anadilinde gelişmeleri takip etmektedirler. Ayrıca bu gazete ile birçok kişi Kürtçe öğrendi. Biz Welat gazetesini sadece bir gazete olarak görmüyoruz. Anadilinde eğitime izin verilmeyen bir halkın okulu olarak görüyoruz.

Şimdiye kadar birçok kişi bu gazete ile Kürtçe öğrenip anadilinde roman ve hikâyeler yazdılar. Bu gazete birçok şair, yazar ve gazeteci yetiştirdi. Gazeteyi yayınlayacak matbaa bulamayınca bizi en çok zorlayan durum şuydu; yıllardır bu gazeteyi okuyan insanlara ne diyeceğiz?

Bizi en çok zorlayan bu durumdu. Gazete çalışanlarında bu durumdan kaynaklı biraz da duygusal bir atmosfer oluştu. Ve bir o kadar tepki oluştu.

Fotokopi ile çoğalttığımız sayıyı halka ulaştırdığımızda dile ve gazeteye yapılan bu saldırıyı kabul etmeyeceklerini, artık kendi anadillerinde basılan bir gazeteye ulaşmamanın üzüntüsünü yaşadıklarını belirttiler.

Gazete çıkmasa bile özgür basını her ortamda takip edeceklerini söylediler. Özellikle kadın okuyucularımız gazetenin fotokopi sayısına ilgi gösterdiler. Bazı okuyucularımız bu sayıyı saklayacaklarını söylediler. 

 

“Kürtçe yayın yaptığımız için devlet için bir hedef miyiz? Evet, hedef olduğumuzu biliyoruz”

Ülkede OHAL koşullarında yazılı ve basılı yayım yapan tek Kürtçe gazetesiniz.

Bugün şantiyelerde, okullarda, fabrikalarda yasaklanmaya çalışılan ve hatta fiili bir şekilde yasak olan bir dilde yayın yapıyorsunuz.

İnternet ve TV’de yapılan Kürtçe yayınlar da engellenmeye çalışılıyor. Fakat Kürtçe yazılı ve basılı yayın yapan tek gazete olmanız devlet açısından özel bir hedef olmak anlamına mı geliyor?

Şu anda Kürtçenin fiili bir şekilde yasaklandığını sizde belirttiniz. İnsanlar sokakta rahatça Kürtçe konuşamaz hale gelmişler.

Sokakta Kürtçe şarkı söylemek yasak, düğünlerde Kürtçe şarkı söyleyenler ve düğün sahipleri gözaltına alınıyor. Geçenlerde Dicle Üniversitesinde Kürtçe ıslık çaldığı için bir öğrenci hakkında dava açıldı.

Bize yapılan baskıların dilimizden kaynaklı olduğunu biliyoruz. Hani derler ya ‘ne geliyse başımıza dilimizden geldi’. Bizimkisi de buna benzer bir durum. Hem Kürtçe yayın yapacaksın ve hemde gerçekleri yazacaksın!

Onlara göre bunun bir bedeli olmalı ve bize bedel ödetiyorlar. Gazetemiz sadece AKP hükümetleri döneminde onlarca kez kapatıldı, gazete hakkında binlerce dava açıldı ve gazete çalışanlarına yüzlerce yıllık cezalar verildi.

Kürtçe yayın yaptığımız için devlet için bir hedef miyiz? Evet hedef olduğumuzu biliyoruz.

Sadece biz gazete çalışanları hedef olsak neyse ama dağıtımcı arkadaşlarımız, okuyucu, gazeteyi basacak matbaa hedef gösteriliyor. Birçok şehirde dağıtımcı arkadaşlarımız polisler tarafında sebepsiz bir şekilde durdurulup tehdit ediliyorlar, gazetelerine el konulup gözaltına alınıyorlar.

Şu an Kürdistan’ın birçok şehrine gazetemizin girilmesine izin verilmiyor. Şehrin girişinde bulunan polis kontrol noktalarında gazetelerimize el konulup yakıyorlar.

Kimi şehirlerde polisler tek tek abonelerimize ulaşıp gazeteleri almamaları hususunda aboneleri tehdit ediyorlar. Matbaların durumu zaten ortada, en son başımıza gelen hadiseyi az önce anlattım zaten.

Yani böyle bir ortamda gazetecilik yapmanız imkânsız bir hale getiriliyor. Tabiri caizse size yaşam hakkı tanınmıyor.

Bu devlet kimi zaman dilimizi ve gazetemizi bir araç olarak kullandığını biliyoruz. 1990’lı yıllarda Türk diplomatları Avrupa ülkelerine görüşmeye gittiklerinde çantalarında Kürtçe gazete taşırdılar.

Kürtçe’nin yasak olmadığını, hatta ülkelerinde Kürtçe gazetenin çıktığını söylerdiler. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Avrupa Parlamentosunda yaptığı bir konuşmada Türkiye de Kürtçe’nin yasak olmadığını ve Kürtçe gazetenin çıktığını söylemişti.

O zaman bizde ‘De Here Lo’ (Kürtçe bir deyimdir ve ‘Hadi ordan’ anlamına gelmektedir) manşetini atmıştık.

Yani yeri gelince Kürtçeyi kendileri için bir propaganda aracına dönüştürebiliyorlar. Hem bu dile bu kadar baskı uygulayacaksın ve hem de bu dile baskı uygulamadığının kanıtı olarak Kürtçe yayınlanan bir gazeteyi örnek vereceksin.

Aslında mevcut iktidar da aynı yöntemlere başvuruyor. Bir yandan Kürtçeye savaş açıyor, diğer yandan Kürtlere küfür ve hakaretler eden bir TV açıyor, devletin resmi ajansında yalan haberlerini Kürtçeye çeviriyorlar.

Yani bu dili de kirletmeye çalışıyorlar. Önceki iktidarları kat be kat aşan bir baskı ve psikolojik savaş yöntemleri ile karşı karşıyayız. Bu ülkeyi yöneten iktidar; muhalif basına düşmanlığı öyle bir noktaya getirdiler ki, Kürtçe ve Kürtlere hitap eden bir gazete, baskı yapacak matbaa bulamamaktadır.

Kürtçe bir halkın dilidir, devletlerin tekeline alınamayacak kadar zengin ve baskılar ile ortadan kaldırılmayacak kadar direngen bir dildir.

 

welat2Son olarak eklemek istedikleriniz ile yapmak istediğiniz bir çağrı varsa onunla bitirebiliriz?

Biz çaresiz ve alternatifsiz değiliz. Bir halkın dilinin ve hakikatinin savunucularıyız.

Kürtler yaşadıkça ve var oldukça bu dil de yaşayacaktır. Bu halk kendi medyasını, gözünü ve kulağını yaratacaktır. İktidarlar istiyor diye dilimizden vazgeçecek değiliz.

Halkımızın taleplerini karşılamak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Şu anda gazeteyi basacak matbaa bulamadığımız için dijital gazete çalışmalarına başladık.

Kısa bir süre sonra dijital gazete ile Kürtçe gazetecilik yayın hayatına devam edeceğiz. Gazete okurlarının her koşulda gazetelerine sahip çıkacağını çok iyi biliyoruz.

Sizlerin aracılığıyla bütün halkımıza, kadınlara, ulusal ve uluslararası basın kuruluşlarına dayanışma çağrısını yapıyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu