İstanbul: 24 Aralık 2017’de 696 sayılı yeni bir Kanun Hükmünde Kararname ile kendi bekası için kutuplaşmış toplumu iç savaşa sürükleme gayretinde olduğunu ortaya koyan AKP iktidarı, on yıllar önce gündem olan fakat devrimci, yurtsever tutsakların direnişi sonrası geri çekilen Tek Tip Elbise dayatmasını bir kez daha gündeme getirdi. Bu saldırılarla Özgürlükçü Hukukçular Derneği Hapishaneler Komisyonu avukatlarından Ezgi Duman ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
– OHAL’de yayımlanan KHK’lere dair bir değerlendirme ile başlayalım isterseniz?
– Av. Ezgi Duman: Kanun Hükmünde Kararname’lerin genel anlamda değerlendirirsek eğer, çok geriye gitmemiz gerekiyor açıkçası. 7 Haziran öncesi başkanlık seçimleri ve ardından HDP’nin barajı geçmesi ile muhalif güçlerin bir araya gelmesi ve bir güç olarak ortaya çıkmasından başlayabiliriz. CHP-AKP ikileminden ya da salt AKP karşıtlığından çıkıp kendi politik alanını ortaya koya gelmesinden. Ondan sonra Suruç patlaması gerçekleşti, Ankara patlaması gerçekleşti, Tahir Elçi katledildi, Cizre bodrumlarında insanlar katledildi. Bu aslında toplumsal muhalefetin bir tehdit haline geldiğini gören siyasi iktidarın savaş başlatma girişimi olarak karşımıza çıktı. Ardından da 15 Temmuz! Yani OHAL, 15 Temmuz ile beraber ortaya çıktı gibi bir tablo var ama bence öyle değil. Çünkü hapishanelerde de hak ihlallerin yaşanışı 15 Temmuz’dan sonrasına dayanmıyor. 15 Temmuz öncesi Mart ayında hapishanelere gönderilen bir genelge ile başladı. Diyarbakır’daki siyasi mahpusların firarları bahane edilerek, bir genelge gönderildi. Bu genelgeden sonra çok ciddi sürgün sevkler yaşandı. Ciddi hak ihlalleri yaşandı, güvenlik politikaları daha farklı ele alınmaya başladı.
15 Temmuz darbe girişimini dersek ise bu noktada yoğunlaştırıcı etkisi olduğu bir gerçek. Darbe girişiminden sonra tüm muhalif kesimlere yönelen darbeler silsilesi yaşamaya başladık diyebiliriz. Bu anlamda da ciddi hak ihlalleri gündeme geldi. Ve bir sürü KHK çıkarıldı. Bu KHK’ler sadece hapishaneleri etkileyen KHK’ler değil elbette. Bu son KHK gibi. Gözaltı sürelerinin mesela 30 güne çıkartılması, sonra tekrardan 14 güne düşürülmesi. Mesela 14 günde AHİM kararlarına göre hukuka aykırı. Ya da avukatların savunma hakkına getirilen sınırlamalar, birçok memur ve akademisyenin ihraç edilmesi, bütün bunlara baktığımızda OHAL sürecinin sonucu diye bakabiliriz.
ÖHP Hapishaneler Komisyonu olarak, hapishanelerdeki yansımasını nasıl görüyorsunuz?
Hapishaneler bu konuda çok ciddi bir pay aldı. Çünkü siyasi iktidarın, siyasi gelişmelerin paralelinde Türkiye siyasi tarihinin, Türkiye hapishaneler tarihi denilen bir durum var. Siyasi hat nasıl ilerliyorsa, hapishanelerdeki gelişmeler de buna paralel ilerliyor. Bugün biz ne yaşıyoruz? İfade özgürlüğü hakkının, savunma hakkının ciddi anlamda kısıtlandığı, avukatların tutuklandığı, birçok emekçinin, akademisyenin, memurun işten atıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bütün bunlara paralel olarak hapishane de de disiplin cezalarının, işkence ve kötü muamelenin arttığı, bir süreçten geçiyoruz. Yani bu anlamda KHK’lar genel bir mesele ama en ciddi payı hapishaneler alıyor diye düşünüyorum.
– ÖHP Hapishaneler Komisyonu olarak, hapishanelerdeki yansımasını nasıl görüyorsunuz?
– Hapishaneler bu konuda çok ciddi bir pay aldı. Çünkü siyasi iktidarın, siyasi gelişmelerin paralelinde Türkiye siyasi tarihinin, Türkiye hapishaneler tarihi denilen bir durum var. Siyasi hat nasıl ilerliyorsa, hapishanelerdeki gelişmeler de buna paralel ilerliyor. Bugün biz ne yaşıyoruz? İfade özgürlüğü hakkının, savunma hakkının ciddi anlamda kısıtlandığı, avukatların tutuklandığı, birçok emekçinin, akademisyenin, memurun işten atıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bütün bunlara paralel olarak hapishane de de disiplin cezalarının, işkence ve kötü muamelenin arttığı, bir süreçten geçiyoruz. Yani bu anlamda KHK’lar genel bir mesele ama en ciddi payı hapishaneler alıyor diye düşünüyorum.
– Son yayımlanan KHK ile tutsaklara tek tip elbise dayatması hukuki olarak nasıl zemin buldu, bir hukukçu olarak gözleminiz nelerdir?
– Son KHK’da sadece tek tip elbise yok. Ama Komisyon olarak gördüğümüz, mahpuslara tek tip elbise ile tasarıda geride kaldı. Sivillere cezasızlık muafiyetinin getirilmesi ön plana çıkarıldı. Bence karşı karşıya getirmemek gerekir. İkisi de çok önemli konular. Zaten bağlantılı da. Daha önce AKP’li milletvekili bir tweet atmıştı, “Hapishanelerde PKK’lilere, FETÖ’cülere saldırırız” diye. Artık terör-darbe kavramları o kadar genişledi ki en ufak bir basın açıklamasında bile, bir siyasi partinin bile olmasına gerek yok, “bu bir terör girişimi” diye vatandaşlara saldırabilecek. Hapishanelere niye olmasın… Yarın öbür gün siyasi mahpuslar tek tip elbise karşı bir direniş gösterdiğinde aynı cezasızlık hapishaneler bağlamında da karşımıza çıkabilir. O yüzden bağlantılı görüyorum. Tek tip elbise konusuna gelince daha önce tam olarak uygulanmadı. Ama şöyle şeyler yapılıyordu. Yazılı ve baskılı tişörtlerin toplatılması durumları vardı. Onun dışında mesela Sincan Hapishanesi’nde kadın mahpusların anlatımına göre üzerinde “arı vız vız vız” yazan bir çorabı hapishane yönetimi almamış. Gerçekten “arı vız vız vız” yazan bir çorap nasıl bir tehdit! Devletin bölünmez bütünlüğü, bekası için nasıl bir tehdit olacağını anlamış değilim. Bunu aktaran mahpusta anlamış değil. Onun dışında Kandıra’dan mahpus Resmiye Vatansever ve Tekirdağ Hapishanesi’nde de benzer durumlar yaşanıyor. Mahkemeye gidecekler diyelim ki, “tişörtünü kaldır” tek tip elbiseyi denetliyor sözde ama onu da bir işkenceye dönüştürüp bir çıplak arama haline getiriyor. Tek tip elbise varlığı itibariyle bir işkence ve kötü muamele, ama sonuçları etkileri itibariyle başka başka işkence biçimleri yaratacaktır diye düşünüyorum görüldüğü gibi.
– AKP’li yöneticiler, KHK’lerin haklılığını savunarak, Guantamo örneğiyle de iknaya çalıştı. Guantonamo’nun örnek verilmesini nasıl görüyorsunuz?
– Aslında Guantonamo’yu herkes biliyor. Çocukluğumuzdan beri gözümüzde canlanan bir görüntü var. “Turuncu giymiş adamlar!” Guantonamo çok özgün bir hapishane ama biz Türkiye olarak Guantonamo’dan daha kötü bir hapishaneye sahibiz. O da İmralı. Yani Guantonamo’nun bile ötesine geçen bir örnek olarak diyebiliriz yer yer. Hem işkence ve kötü muamele anlamında hem de bir ada hapishanesi olması, savunma hakkının kısıtlanması anlamında bakarsanız bu iki hapishane de Türkiye’deki siyasi iktidarın hapishanelere bakış açısının aslında temel göstergeleri, temel kriterleri Guantonamo ve İmralı’dan alıyorlar. Ama iyi örneklerden değil de kötü örneklerden veriyorlar. Dünya üzerindeki en kötü örneklerden, en fazla işkence ve kötü muamele durumunun yaşandığı örnekleri bize gösteriyorlar. Bu anlamda da aslında sıradanlaştırmaya çalışıyorlar. Şunu söyleyebilirim. Bu hiç kimsenin onaylayabileceği bir örnek değil. Bunu FETÖ üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyorlar. 15 Temmuz üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Ama elbette kimse işkenceyi, onur kırıcı muameleyi kimse hak etmiyor. Bu anlamda açıkçası ben kendi adıma, insan hakları savunan bir avukat olarak hiç kimsenin tek tip elbise giymemesi gerektiğini düşünüyorum.
– Peki, tek tip elbisenin uygulanması nasıl ön görülüyor?
– Günümüzde tutuklama tedbirinden çıkarılarak tamamıyla bir cezalandırma biçimini dönüştü. Ve TTE daha çok tutuklara uygulanacak bir yöntem olarak görünüyor. Yani daha hakkındaki fiiller ispat edilmemiş, “suçu” ispat edilmemiş kişilere de uygulanacak ve böylece onlar da daha baştan suçlu ilan edilip toplumsal linci de teşvik edici bir şey olarak karşımıza çıkacak.
– Hukukçuların savunma haklarının da engellendiğini düşünürsek, komisyon olarak neler yapmayı düşünüyorsunuz?
– 26 Aralık’ta bu konuya dair bir toplantı gerçekleştirdik komisyon olarak. Tabii komisyonla kalmayıp komisyon dışındaki arkadaşlar da bu sürece destek olacak. Onun dışında insan hakları kurumlarının da TTE üzerine bir toplantısı oldu. Şöyle bir öngörümüz var açıkçası. TTE’yi uygulamaya çalışacaklar. Öncelikle disiplin cezalarını devreye sokacaklar. Daha sonra da direniş gösteren mahpuslara yönelik “duruşmaya gitmek istiyorum” diyerek SEBGİS’i dayatacaklar. SEBGİS’i kabul etmeyenler için de savunma hakkını kullandırtmadan karar verilebilecekler. Bu savunma hakkını ihlal ediyor. Biz avukatlar olarak duruşma salonlarında ve hapishanelerde, bunun dışında yer aldığımız insan hakları kurumlarında müvekkillerimizle dayanışma göstermeye devam edeceğiz. Bunun dışında mahkeme salonlarında, adliyelerde kalabalık bir şekilde nöbet tutacağız ve bu süreci protesto etmeye devam edeceğiz.