Makaleler

Rakka ve Halep ve ABD’nin muhtemel politikası

Halep operasyonu Suriye gündeminde önemli bir yer işgal ederken bu süreçten sonra Suriye politikasının ne olacağı, sürecin nasıl seyredeceği tartışma konusu olmaya başlandı. Baas ordusunun Halep operasyonunun aslında önemli bir sürecin başlangıcı olduğunu belirtmiştik. Aslında Suriye konusunda iki önemli saha bulunmaktadır. Bu iki saha, ilerleyen süreçte Suriye diplomasisini etkileyecek bir zemine sahip. Daha şimdiden savaş sahasında atılan adımlar masaya oturulduğunda ciddi tartışmaları ve çetin bir gerilimi de ortaya çıkarmaktadır. Her şeyden önce Demokratik Suriye Güçleri’nin Rakka operasyonunun ardından dünya gündemi, DAİŞ’in merkezine dönük bir operasyonu Suriye açısından bir mesih gibi okudu. Buna paralel Halep’te İran,  Rusya ve Suriye’nin ortak operasyonu Suriye açısından daha önemli bir gündemi açtı. Şimdi ise gerek Suriye hükümeti gerekse de Demokratik Suriye Güçleri açısından iki hedef bulunuyor. SDG için Deyrzor gibi kurtarılmayı bekleyen bir bölge hazırda beklerken Suriye Ordusu için ise Halep operasyonu içinde İdlib’in hazırlıklarını yapıyor.

Halep operasyonu ile yaşadığı sancı içinde olan TC’nin ise “öfkeli çocukları”nı korumak içinde sarf ettiği çaba son evresine kadar devam edecek gibi görünmektedir. Fırat Kalkanı ile ülke içine korumaya aldığı ve eğitim alanlarında yeniden donatarak savaşa hazırladığı tekfirci çeteleri İdlib’e hazırlıyor. Dolayısıyla bu durum Keseb’te yeni bir çatışmaya kapı aralayabilir. Halep Operasyonu’nun önünü bu şekilde kesmeyi hedefleyen TC bu konuda Rusya ve İran ile Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir görüşme gerçekleştirdi. El Ceride gazetesi görüşmelerde ilk olarak Suriye’de genel ateşkesin ilan edileceğini ve Türkiye, İran ve Rusya denetiminde bu ateşkesin sağlanacağını yazdı. Gazete ayrıca Esad’lı bir geçiş sisteminin de onaylandığını, TC’nin Esad’ın ancak bir dönem seçimlere katılma şartının Rusya tarafından reddedildiğini yazdı.

Gazete de dikkat çekici nokta PYD’nin varlığı ile ilgili. Bu noktada üç ülkenin Suriye’nin “toprak bütünlüğü” konusunda PYD’nin tehdit oluşturduğunu ve önlem alınması gerektiği konusunda anlaşması konusunda. Özellikle İran ve Türkiye, Kürt ulusuna dönük tarihsel düşmanlıklarını bu noktada icra ettirebilir. Belki şimdi PYD’nin varlığı savaş sahasında önem arz edebilir ancak tarihsel olarak ihanete uğrama olasılıkları yüksek durumdadır. Bir yanda İran bir yanda TC ve diğer yanda efendisi ve kendisinin imtiyazları doğrultusunda Brakuji’ye hazır bir IKBY. Bu durum KUH için bir şeytan üçgeni anlamına gelmektedir.

 

Trump’un Ortadoğu politikası nasıl şekillenecek

Amerika’daki seçimlerden sonra ABD’nin Suriye politikasının ne olacağı halen tartışma konusu. 1973-1977 ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Donald Trump’ın bir dış politika çalışması olmadığı vurgusunun ardından bu merak iki katına çıkmış ve adeta ABD dış politikasının sürprizleri içereceği konusu gündem olmuştu. Kuşkusuz Trump’ın dış politikası seçimlerdeki propagandalarına ilişkin tahminlerle açıklanabilir.

Son gelişmeleri ve açıklamaları da hesaba katarak ifade edeceğimiz dış politika esas olarak ABD’nin tarihsel olarak ulusal güvenlik zeminine dayanmaktadır.  ABD açısından ulusal güvenlik küresel eğilimler raporunda da açıklandığı üzere uluslararası sermayenin tek kutupta1 toplanması ve bu hegemonyanın sadece ABD üzerinde şekillenmesine dayanmaktadır. Bu anlamıyla dünya ekonomisi ABD’nin ulusal çıkarlarına göre şekillenmeli ki dünyada “istikrar” garantilensin.

ABD’nin tüm yapısı bu böylesi bir strateji üzerine şekillenmeli ve dolayısıyla bu stratejiye uygun olarak şekillendirilecek taktiksel politikaların titizlikle yaklaşılmalı. Ancak Suriye politikasından ve kimsenin gündeminde olmasa da esasta İngiltere’nin AB’den çıkma politikası ABD’nin hegemonyasının sarsıldığına ve artık tek kutuplu bir dünya politikasının öyle kolay inşa edilemeyeceğini, emperyalist pazar savaşının kapitalist ekonomi politikalar nedeniyle her zaman güncel olduğunu ortaya koymuştur. Her şeyden önce akıllardan çıkarılmaması gereken nokta; emperyalist kapitalist sistemin Avrasya konusunda bir muğlaklıkla hareket etmesidir. Bu zaman kadar Avrasya’nın jeopolitik tanımlanması her emperyalist ülkeye göre farklı tanımlanmasıdır.

Bu durum pazarın dizaynında sürekli bir çatışmanın sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugüne kadar Zbigniew Brzezinski tarafından ABD’nin dış politikasına göre yapılmıştır. Ortadoğu’nun şekillendirilmesi ise bu tanımlamaya dayanıyor.  Trump’ın bahsini ettiğimiz bu zeminden kopması ABD açısından gerçek bir sürpriz olur. Ancak bu sürpriz Trump’ın başkanlığında bumerang etkisi yaratabilir. Obama’nın Ortadoğu’dan nispeten soyutlanma yanlısı, kararsız ve “bölgede kara kuvvetlerinin bulunmamasını” destekleyen politikasının aksine, Trump büyük ihtimalle dış politikada ortaya çıkan durumlara özel ve ticari anlamda atılımlara dayanan bir politika çizgisine geçebilir. Bu ihtimal bile aynı zamanda Ortadoğu’da süregelen savaş politikasından bağımsız olmayacaktır.

ABD’nin bölgede yakın zamanda Araplar dışındaki milliyetlerle ittifaka girmesi esas konulardan birisidir. Kürtlerle gitmeyi planladığı ittifak politikasında PYD’nin tutumu bölgesel güçlerin tavizlerini de içinde barındırıyor. PYD’nin Suriye açısından ilerleyen dönemde takınacağı tavır, ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarının sonucunun adını koyacaktır. Trump’un Halep operasyonu karşısında şu ana kadar ki özel bir açıklaması bulunmuyor. Göründüğü kadar henüz ABD başkanlığının özel doktrini ile işleyecek olan dış politika pentagonun denetimindedir. Ve bu denetimin ABD basınına yansıdığı kadarıyla Ocak ayı sonuna kadar sürmesi beklenmektedir. Ocak ayında ise muhtemel politikanın Araplarla muhtemel ortaklıktan uzak durulması şeklinde yansıma buluyor. Trump’un Suriye politikasına ilişkin net yaklaşımı Ocak ayından sonra netlik kazanacak. Zaten Pentagon’un bu süre zarfında Suriye’deki savaşın içinde giderek boğulduğu aşikardır. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu