Emperyalist- kapitalist sistemin yaratmış olduğu ekonomik- siyasal krizin etkileri TC gibi bağımlı ülkelerde daha ağır ve derin sonuçlar doğurmaktadır. Ve tüm kriz dönemlerinde bu faturanın ağır yükünü işçi ve emekçiler ödemektedir. Bugün de yaşanan budur. AKP-MHP faşist iktidarı, geniş yığınlara yoksulluğu ve sefaleti reva görürken kendi zenginliğine zenginlik katıyor. Sömürü ve soygun düzenini sürdürmek için “böl-yönet” politikasında da ısrar etmekteler. Irkçı-milliyetçi söylemler, kullanılan dini semboller yürüttükleri karşı devrimci propagandaların ana eksenini oluşturmakta.
Keza egemen sınıf klikleri arasındaki iç iktidar mücadelesinde de bu kirli propaganda araçları sıkça kullanılmakta. Ve tabi ki bugün olduğu gibi işçi ve emekçiler geçim derdinde, egemen sınıf klik temsilcileri ise koltuk peşinde.
Elbette ki egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmalar sıradan bir koltuk kavgasına indirgenemez. Bu çatışmanın temelinde temsil edilen sınıfların çıkarları yatıyor. Bu çıkarlar, devletin çıkarlarıyla örtüşür. Tüm kliklerin devletin çıkarları için aynı hain mevziiye girmesi, emperyalist efendileri karşısında el pençe durması asla bir rastlantı değildir. Çünkü tüm klikler, egemen sınıfların çıkarlarını temsil ediyor. Ve emperyalist güçlerle kimi dönemler yaşanan çelişki ve çatışmalar da öze tekabül etmiyor. Bu nedenle devlet, devrim, anti-emperyalist mücadele vb. tüm temel konularda Kaypakkaya yoldaşın ortaya koymuş olduğu bilimsel tutumda ısrar etmeliyiz. Bu tutumda ısrar, her tarihsel sürecin somut analizini dışlamıyor, bilakis içeriyor. Burada asıl olan devletin kuruluş ideolojisinde köklü kopuş sağlayan çizgide sebat etmektir. Tüm saldırılara karşın devrim ve komünizm mücadelesinin zaferi için yürünmesi gereken kızıl yolda yürümektir.
Ölümsüzlüğünün 50. yılında önder yoldaşı saygıyla anarken, onun görüşlerini yaratıcı bir tarzda uygulama göreviyle yüz yüze olduğumuzun da bilincindeyiz. O, her zaman komünist çizginin yılmaz savunucusu oldu. Dolayısıyla gelinen aşamada burjuvazinin ve onların sol içindeki ideolojik uzantılarının çok yönlü ve kapsamlı olarak devrim fikrine, komünizme saldırdığı bir dönemde devrim, sosyalizm ve nihai hedefimiz olan komünizm mücadelesinde ısrar etmek, önder yoldaşın açmış olduğu kızıl yolda kararlıca yürümek demektir.
Bilindiği gibi önder yoldaş, tüm sorunları bilimsel bir yöntemle ele aldı. Devlet ve devrim, Kemalist iktidar, Kürt ulusal sorunu vb. birçok temel meselede geleneksel reformist, revizyonist anlayışları yadsıdı. Ve coğrafyada yeni söylemlerin ve yürüyüşün öncüsü oldu.
Faşist Kemalist cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılında “sol” adına hala Kemalist cumhuriyete tarihsel bir misyon yüklemeye çalışan her türden anti-MLM anlayışa karşı mücadelede Kaypakkaya’nın kullanmış olduğu bu bilimsel ve pratiksel tutumu sürdürmek, dün olduğu gibi bugün de güncel bir görevdir.
Gerçek şu ki, devletin niteliğini kavramayanlar, doğru bir devrim perspektifine de sahip olamazlar. Genel manada bu coğrafyada Kemalizm’den medet umanlar her zaman egemen sınıf klikleri arasındaki iç iktidar mücadelesinde bir kliğe ehven-i şer yaklaşmışlardır. Ezilen halkların lehine beklentiler yaratma yanılgısına düşmüşlerdir. Bugün de mevcut iktidara karşı “Millet İttifakı” denilen diğer burjuva kliğin işçi ve emekçiler, ezilen Kürt ulusu ve azınlık milliyetlerin hak ve özgürlük mücadelesine olumlu temelde katkı sunacakları beklentisi içindeler.
Yüz yıllık cumhuriyet tarihi tüm bu beklentilerin hayal olduğu gerçeğine işaret ediyor. Bu yüz yıllık tarih, emperyalizme uşaklık, işçi ve emekçilere düşmanlık tarihidir. Bu yüz yıllık tarih, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere ölüm fermanı-inkar ve imha tarihidir. Bu yüz yıllık tarih, burjuva anlamında dahi demokrasi kırıntılarının olmadığı, yeri gelince var olan anayasanın rafa kaldırıldığı, göstermelik parlamentoya dahi kilit vurulduğu, askeri darbelerle ve olağan üstü hal yasalarıyla yönetildiği bir tarihidir.
Tüm bunlar şaşırtıcı mı? Hayır değildir. Çünkü devlet bir sınıfın diğer sınıf üzerinde tahakküm kurma aracıdır. TC, kurulduğundan beri egemen sınıfların çıkarlarını savunuyor. Gelinen aşamada burjuva anlamda bir devlet yapısından söz edilemez. İşçi sınıfı, ezilen halklar, gençler, kadınlar ve LGBTİ+lar her bakımdan çeteleşmiş- mafyalaşmış bir zor aygıtıyla karşı karşıya. Zora zor… Ve tek yol proletarya önderliğinde demokratik halk devrimi perspektifiyle mücadelede yoğunlaşmaktır.