“Parti dine yaklaşımında tarafsız olamaz; her türlü dinsel kör inanca karşı din karşıtı ortak bir propaganda yürütür. Parti bilimden yanadır, dinsel kalıntılar ise bilime karşıdır. Çünkü, her türlü din, bilime bir karşı çıkış biçimidir.” (1)
Devrimciler, komünistler olaylara, olgulara akılla, bilimle yaklaşırlar. Çünkü bilimsel yaklaşımın olduğu her yerde deney vardır. Gerçekleri nesnel olgularda arama bilimsel tutumu vardır. Oysa din tam da Stalin yoldaşın ifade ettiği gibi bilime karşıdır. Varlığı, bilim karşıtlığı üzerine kuruludur. Dolayısıyla bu eksenli tüm tartışmalarda devrimcilerin, komünistlerin tarafsız bir tutum içinde olması beklenemez. Bilakis doğanın yasalarına ters, ortaçağ zihniyeti ile beslenen bu anlayışlara karşı bilimin ışığıyla mücadele ederler. Din her türlü özgür düşünceye vurulan bir zincirdir. Bu nedenle ezilenlere, emekçilere dayatılan kölelik zincirlerini parçalamak, onlara karşı mücadele etmek özgürlük arayışı içinde olan her bireyin görevidir.
Güncel bağlamda karşı karşıya olduğumuz sorunları ancak bu bilimsel tutumla analiz edebiliriz. Ve ortaya çıkaracağımız devrimci sonuçlara uygun bir pratik geliştirebiliriz. Bunun bir ara yolu yoktur. Son dönemde tarikatlar cephesinde açığa çıkan taciz ve tecavüz vakalarına karşı siyasal iktidarın, diyanetin sergilemiş olduğu ikiyüzlü tutum, bu ortaçağ zihniyetine karşı açık ve cepheden bir mücadelenin zorunluluğuna dair somut veriler sunmaktadır.
Altı yaşındaki kız çocuğuna taciz-tecavüz eden bu karanlık zihniyet sahiplerine karşı haklı olarak açığa çıkan tepki, R.T.Erdoğan ve kuklalarını da açıklama yapmaya zorlamıştır. Hiç kuşkusuz yaptıkları her açıklama aynı zamanda onların bu tarikatlarla, cemaatlerle olan suç ortaklığına da ışık tutmuştur. Şöyle ki, bir yanda kamuoyu karşısında bu taciz ve tecavüz vakalarına sözde karşı çıkan, kınayan bu karanlığın temsilcileri diğer yanda gösterilen haklı tepkileri “fırsatçı” ve “kutsal değerlerin” temsilcilerine, kurumlarına dönük yapılan bir saldırı olarak görmekteler.
Yani insani değerleri ayaklar altına alan, insan haklarını yok sayan bu iğrenç pratiklere karşı tutumu “dini değerlere saldırı” savunmasıyla bertaraf etmeye çalışıyorlar. Böylece dini gericiliğin etkisi altında olan geniş yığınların insanlığa karşı işlenen bu suçların sorgulanmasını da engellemiş oluyorlar. Çünkü siyasal gericiliğin etkisi altında olan geniş yığınlar, burjuva-feodal egemenlik sistemlerinin iktidarlarını sürdürmenin en büyük güvencesidirler. Sömürücü sınıfların din silahına bu denli sarılmalarının asıl nedeni de budur.
Bu nedenle işçi ve emekçileri bu kör inançlara-tabulara karşı bilimin ışığıyla aydınlatmak devrimciler için ertelenemez bir görevdir. Karanlıklar ışıkla aydınlatılır. “Tabu”lar akılla, bilimle yıkılır. Dolayısıyla her koşulda siyasal İslamcı iktidarın yaymaya çalıştığı karanlığa karşı bilimin ışığıyla savaşmalıyız.
İnsanlığa karşı işlenen bu suçlara ilişkin sistem partilerinin ortaya koymuş olduğu tepkiler esas olarak iç iktidar mücadelesinin bir yansımasıdır. Yaptıkları hiçbir eleştiri bu ortaçağ zihniyetini sorgulamayı içermiyor. Çünkü onlar da bu zeminden besleniyorlar. Aklın ve bilimin önüne, yanına “dini tabu”ları koyan hiçbir anlayış bu çağ dışı zihniyetlerle hesaplaşamaz. Bu zihniyetin yaygın olduğu bölgede, emperyalistlerin, gerici ve faşist diktatörlerin yaratmış oldukları çürüme ve yıkımlarda bu anlayışların oynamış olduğu rolü açığa çıkaramaz. Çünkü sorgulamanın olmadığı yerde itaat kültürü ve modern kölelik ilişkileri varlığını sürdürmeye devam eder.
Devrimciler ve komünistler gerçeğin gücüne yaslanırlar. Gerçekler uğruna savaşmak, onurlu olduğu kadar zor bir görevdir. Ve bizler de bu tabuların emekçi yığınları etkilemiş olduğu bir bölgede, coğrafyada yaşıyoruz. Elbette ki, tarihsel olarak halkımızın var olan tüm ilerici değerlerine karşı saygılıyız. Onları sahiplenerek, tarihsel köklerimizden beslenerek geleceğe yürüyoruz. Ama her türlü dini tabuya karşı da bilimin silahını kullanırız. Asıl olan değişmek ve değiştirmektir.
Bu nedenle gelecek projelerimize yanıt olmayan her türlü geri ve çağ dışı anlayışlarla açıktan hesaplaşmayı bir görev olarak biliriz. Eğer karanlıklar ışıkla aydınlatılacaksa, hiçbir kuşku ve kaygı bu ışığı kullanmamızı engelleyemez. Bizim ışığımız MLM’dir. Ancak bu bilimin ışığıyla işçi ve emekçilerin özgürleşmesini sağlayabiliriz. Elbette ki, yüz yılların alışkanlıklarının bir kılıç darbesiyle değişmeyeceğini de biliyoruz. Ama değişim içinde o kılıcı kuşanmanın tarihsel zorunluluğunun ve sorumluluğunun bilincindeyiz.
(1) Sovyet Rusya’da İslam Tarihi İncelemeleri