Sosyal kurtuluş mücadelesi yürüten devrimci-komünist güçler açısından ‘Güven’ kavramı etrafındaki tartışmanın bir yanını da, kolektif çalışma bağlamında komite ve organ çalışması, bunun içinde devrimci militanın değişimi başlığı oluşturmaktadır.
Devrimci mücadele saflarına katılan her birey biliyoruz ki içinden geldiği toplumsal katman ve sınıfın ideolojik, politik ve kültürel şekillenişini beraberinde taşır. Devrimci düşüncelerle tanıştığı ana kadar ki dönemde gerek aile gerekse de onu da kuşatan içinde bulunduğu toplumsal tabaka, karakterinin, davranışlarının, algı ve düşünce sistematiğinin oluşmasında birinci derecede rol oynar.
Bunun yanında, iktidarın toplum üzerinde yabancılaşma temelinde kurduğu tahakkümün izleri de ağır bir şekilde hissedilir. Sermaye, işçinin ürettiği artı-değere ele koyabilmek adına bu kavrama ve yönteme başvurur; işçiyi emeğine yabancılaştırır.
Böylece burjuvazi, işçinin emeğine daha kolay bir şekilde el koyar. Bu toplumsal alanda da bir yönetim biçimi, toplum mühendisliği olarakta ele alınıp, çok incelikli bir şekilde yaşama geçirilir. Üniversiteler, medya, edebiyat, kültür ve sanatla bu ideolojik zehir bilinçlere zerk edilir.
TV’lerin, toplumun yüzde 90’nının yaşamını yansıtmayan dizilerle dolu olması bir tesadüf değildir.
Sistem, toplumu sürekli olarak yaşadığı sorun ve sıkıntılardan bu anlamda ortaya koyduğu emekten uzaklaştırarak, daha iyi ve rahat bir yaşam özlemini diri tutarak, kısa yoldan köşeyi dönmeyi teşvik eder. Kuşkusuz bu emekçiler açısından, mevcut toplumsal yapı içinde birilerini ezerek, sermayenin emrine amade olarak, yaşanan haksızlıklara ve adaletsizlere ses çıkarmayarak en önemlisi de iktidarın radikal bir temsilcisi olarak yaşam bulabilir.
Toplumsal anlamda- makro düzeyde yaşanan bu tablo, toplumu oluşturan bireylerden doğru ele alındığında da karşımıza çıkar. Kendine, kendi gerçekliğine yabancılaşan, kendine dair subjektif ve gerçek yaşamda karşılığı olmayan fikirlere sahip bireyler ortaya çıkar.
Başka bir deyişle sistem bireyi gerçek anlamda hissettiklerinden uzaklaştırarak başta içinde bulunduğu sınıf ve tabakanın oluşturduğu basınçla bir kalıba döker.
Elbette tüm bunlar için de bireysellik, bireysel kurtuluş yoğun bir şekilde yaşamın gözeneklerinde işlenir, özgürlük ve mutluluk vb. her türlü kavram bu çerçevede tanımlanır.
Tüm bunlar, karşımıza kendi gerçekliğine, içinde olduğu halkın gerçekliğine de önemli oranda yabancılaşmış, ben’i, ben’in fikir ve düşüncelerini her şeyin önüne koyan bireyler yarattığı açıktır.
Düzenin ekonomik tahakkümüne eşlik eden ideolojik kolaj budur.
Peki, bu toplumsal yapıdan, şekillenişten gelen devrimci militan nasıl değişecek gelişecek ve bu özelliklerden sıyrılarak arınacaktır? Meselenin düğümlendiği noktada burasıdır.
Devrimci mücadelenin, aynı zamanda insanlaşma, insan olma, kendisinin ve halkının hakikatine varma çabası olması espirisi de buradan gelir. Bu noktada, bireyin parçası olduğu örgütü-partisi devreye girer.
Devrimci militan, pratik faaliyet içinde kendini tanımaya, eksik hata ve zaaflarını, olumlu- güçlü yanlarını fark etmeye başlar. “Hareket etmeyen zincirlerinin farkına varamaz” sözünün pratik karşılığı da budur. Bu değişim ve dönüşümün adresi de elbette bireyin örgütlü bulunduğu komite, organ veya alandır.
Bireyin gerçek anlamda ayakları üzerine dikilebilmesinin yolu burjuva ideologlarının söylediğinin aksine bireysellik değil kolektif ve örgütlü yaşamdır. Böyle bir yaşamın içinde devrimci militan kendine ait olan her şeyi tüm çıplaklığıyla görür.
Devrimci militan, fikirlerini, gözlemlerini ve duygularını bağlı bulunduğu komite ve organda beraber çalıştığı yoldaşlarıyla paylaştığı, bu konuda açık, dürüst ve samimi olduğu oranda gelişimin yolu açık demektir. Kuşkusuz buna bahsettiğimiz adreslerde kendisine yönelik gözlem ve eleştirilere açık olmayı, buradan doğru değişim çabasını da eklemek gerekir.
Devrimci militanın gelişimi, eleştirilerinin odağına başkalarını koyarak sağlanamaz. Devrimci militanın, görev ve sorumlulukları bağlamında ileriye doğru birkaç adım atar atmaz diğer alan ve faaliyetçilere dönüp, eksikleri sıralamaya ve eleştirileri dile getirmeye başladığına sıklıkla tanık oluyoruz.
Diğer alan ve faaliyetçilerin hatalarına ve eksiklerine kendi pratiğinden çok odaklanmak, yoğunlaşmak ve kafa yormak, kendine yabancılaşmanın devrimci örgüt içindeki izdüşümlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Devrimci militanın, diğer alan ve faaliyetçilerle ilgili görüşlerini kendi adresinde/ sahasında dile getirmesi gerekir ki kolektif işleyiş ve etkileşim yaşam bulsun. Öte yandan militanın enerjisini, “diğerlerinden” çok, kendi bileşeninin gerçekliği ve durumuna harcamasıyla bir gelişim dinamiği yaratılacaktır.
Zira sıklıkla başkaları için getirilen eleştirilerin bunu ifade edenin yaşamında karşılık bulduğunu görüyoruz.
‘Başkalarına sekter kendine liberal’ olarak tanımlanabilecek bu tutum gerek birey temelinde gerekse de organ nezdinde hâkim hale geldiğinde orada gelişimin temel dinamiği ağır ağır sakatlanıyor demektir.
Bu durum, devrimci militanın veyahut organın giderek kolektife ve kendine yabancılaştığına işaret eder.
Kuşkusuz kastımız, ‘başkalarına’ dair bir fikrin veyahut eleştirinin olmaması değildir. Değerlendirmeye kendinden başlamaktan, bireysel temelde organın kişiye dair fikirlerini, daha genel olarak kolektifin söz konusu organ veya alana dair eleştiri ve görüşlerini tartışmaktan devamında objektifi diğer alanlara çevirmekten söz ediyoruz.
Devrimci örgütün, değiştirici ve dönüştürücü rolü, onu oluşturan tüm bireyler, komite ve organların birbirine ilişkin kolektif görüş ve eleştirilerinden doğar. ‘Yakına ama ileriye’ doğru daha güçlü adımlar atmanın yolu da bunu yaşamda uygulamaktan geçer.
Sübjektivizm ve dogmatizmden arınmış, kendisiyle hesaplaşmada tereddütsüz bir militan ve devrimci güç, er ya da geç kendini yenilerek yeniden örgütler.
Yenilenmek; değişimi gelişimin temel dinamiği olarak görmekte zaten bunu gerektirir. Toplumun üzerimizdeki gerici ve ağır yüklerinden kurtulmak istiyoruz, bunun da kolektif- örgütlü yaşamın içinde olduğuna inanıyoruz. Kolektif yaşamın işleyişine uygun hareket ettiğimiz oranda, yoldaşlarımızın eleştiri ve önerilerine açık olduğumuz ölçüde, gelişimin basamaklarını tırmanıyoruz demektir.
Sınıf mücadelesi, sürekli bir değişim ve dönüşüm halinde, bunu yakalamak ve ona yöne vermek için bizim de kendimizi sürekli yenilememiz bu kapsamda değişme açık olmamız gerekir.
Demokratik halk devrimi iddiasında olan bizler için başka da bir yol yoktur!