Çalışma alanlarının belirlenen ana görevlere uygun olarak hareket etmesi, ön görülen görevlerin başarısı için bir zorunluluktur. Diğer bir ifadeyle bütün alanların aynı havayı soluması, aynı görevler üzerinde odaklanması, bütünün düşünüş ve davranış birliğini daha da kökleştirir. Ve çalışmanın verimini de artırır. Öngörülen politikaların geniş kitlelere taşınmasını kolaylaştırır. Bolşevik çalışma her koşulda bu kolektif çabayı gerekli kılar. Dahası genel manada tüm politik görevler ideolojik netlikle, çalışmada geniş kitleleri hedefleyen sözle eylemin uyumuyla yerine getirilebilir. Onun için proleter hareket içindeki ideolojik eğitim, kilit bir sorundur. İdeolojik birliğin sağlanarak seviyenin yükseltilmesi, görevlerin kavranmasına, yaratıcı bir tarzda uygulanmasına büyük katkı sunar. Yine sürece denk düşen somut görevler ancak ona uygun olarak izlenecek doğru bir çalışma tarzıyla başarılabilir. Genel ve güncel görevlerimize bu bilinç ve sorumlulukla yaklaştığımız oranda başarının çıtası daha da yükselecektir. Genel söylemler, yerini somut tartışmalara ve bu tartışmalara uygun olarak belirlenen görevlere bırakacaktır. Unutmamak gerekir ki, somut görevler üzerinde yoğunlaşma yerine somut olmayan belirsiz görevlerden söz edip durmak bir zaman kaybıdır.
Yine doğru bir yönelim ve görevlerin somutluğu kitlelerin somut talepleriyle olan uyumluluğuyla mümkündür. Pratik tecrübelerimiz, kitlelerin somut talepleriyle uyumlu doğru bir çalışma tarzının kitlelerle olan bağlarımızı güçlendirdiğine işaret ediyor. Tabi ki burada politikanın doğruluğu olmazsa olmazdır. Aynı durum teoriyle pratiğin uyumu için de geçerlidir. Evet, söylemler de önemlidir. Ama asıl olan söylemler arkasında ciddiyetle durma pratiğidir. “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz “halk deyimi bu gerçeğin somut bir ifadesidir. Keza genel devrimci çalışmada duruşumuz ne kadar iddialı, kararlı ve güven verici de olsa, söylemlerimiz mütevazi olmalıdır. Söylemlerin gücü ateş yüklü olmasında değil, gerçeğe uygun ve uygulanabilir olmasında yatar.
Baskılar direnmeye yol açar
Baskılar direnmeye yol açar. Ama aynı zamanda baskılar kimi dönemlerde ezilenleri onlarca yıl bir suskunluğun içine de iter. Bundan dolayı baskılara karşı ezilenler cephesinde direniş mevzilerinin yaratılması, toplumsal muhalefetin örgütlülük düzeyinden bağımsız değildir. Özellikle devrimci ve komünist güçlerin bu toplumsal muhalefet içindeki rolü, etki gücü tayin edici bir öneme sahiptir. Eğer bugün işçi ve emekçiler cephesinde mevcut iktidara karşı biriken öfke sokaklarda güçlü militan bir kitlesel mücadeleye dönüşmüyorsa, bunun nedeni devrimci ve komünist hareketin toplumsal muhalefet içindeki zayıflığındandır. Bu zayıflık, sisteme karşı alternatif devrimci bir mücadele hattı yaratamama, geniş emekçi yığınların öfkesinin başka burjuva muhalefeti partilerinin bünyesine akmasına neden olmakta. CHP’nin emeklilere, çay üreticilerine dönük yapmış olduğu mitingler bu işlevi görmekte. Oysa geçmişte bu coğrafyada bu haklı ve meşru talepleri gündeme getirmede ve bu uğurda mücadele etmede devrimci güçler etkin bir rol oynadılar. Bu vesileyle geniş kitlelerle bağ kurmayı başardılar. Bu tecrübelerden öğrenmeliyiz. Bu tecrübelerden öğrendiğimiz oranda, ekonomik ve demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin önemini daha da kavramış oluruz. Dün devrimci güçlerin bu denli etkin olduğu bu alanlarda bugün faşist ve gerici partilerin bu denli güçlü olmasının nedenlerini derinlemesine sorgulama fırsatını yakalamış oluruz. Bu konuda ortaya çıkaracağımız her olumlu tecrübe, yeni devrimci çalışmalarımıza katkı sunacaktır.
Tarihsel olarak da ezen ve ezilenler mücadelesinde, direniş çizgisinde ısrar egemen sınıfların baskılarının daha da artmasına yol açmıştır. Tabi ki, direniş cephesinin büyük kitlesel örgütlü bir güce dönüşmesi ve mücadelede bir istikrarın sağlanması, egemen güçleri taktiksel olarak farklı mücadele yöntemlerine sevk edebilir. Bu yöntem farklılığında da esas olarak amaçlanan mücadelenin şu veya bu şekilde sistem içine hapsedilmesidir.
Nitekim gelinen aşamada bu coğrafyada faşist devlet terörü zirve yapmış durumda. Fiili ve meşru direnme hakkını kullanan başta devrimci güçler olmak üzere toplumsal muhalefetin her kesimine karşı, devletin zor aygıtları devreye sokulmakta. Son süreçte yaşanan yoğun tutuklamalar yalnız alternatif güçlere ve toplumsal muhalefete verilen bir gözdağı değildir. Aynı zamanda sistemin duyduğu korkunun da bir ifadesidir. Bu korkuları birleşik bir mücadele tarzıyla büyütmek tüm ilerici ve devrimci güçlerin görevidir. Sistemin baskılarına karşı yanıtımız, her koşulda direniş çizgisinde ısrar olmalıdır. Bu anlamıyla son süreçte izlenen devrimci pratikleri daha bir yoğunlaştırmalıyız. Eğer bu çalışmalarımıza bir süreklilik kazandırırsak, militanlaşma, yeni taze kuvvetleri kolektif çalışmanın bir parçası haline getirme konusunda da somut sonuçlara ulaşırız.
Sonuç olarak, devrimci militan bir çizgide mücadeleye süreklilik kazandırmak, örgütle-örgütlülükle olur. Diğer bir anlatımla proleter bir hareket kendi kuvvetlerini örgütleyip harekete geçirdiği oranda kitle çalışmasında yoğunlaşabilir; propaganda-ajitasyon faaliyetlerine süreklilik kazandırabilir. Çünkü örgütlülük, kolektif aklın ışığında bir plan dahilinde hareket etmektir. Başarı ve başarısızlıkların nedenlerini sorgulayarak tecrübe edinmektir.