GüncelMakalelerPusula

PUSULA | Ezilenlerin Öfkesini Anti-Emperyalist Bilinçle Örgütlemek

"Tarih bir kez daha ezilen halklar, uluslar kendi geleceklerini ellerine almadıkları müddetçe, emperyalistlerin, işbirlikçilerinin çıkarları için bombalar altında, göç yollarında can vermekten, yoksulluk ve sefalete mahkûm olmaktan kurtulamayacaklarına tanıklık ediyor."

Emperyalistler, faşist-gerici devletler, barışın değil, haksız savaşların-çatışmaların teminatıdır. Bu güçler var oldukça bölgesel, yerel savaşlar sıkça yaşanır. Çünkü emperyalizm demek, sömürücü, soygun, işgal ve ilhak düzeni demektir. Emekçi yığınların yoksullaştırılması, ücretli köleler haline getirilmesi demektir. Emperyalist politikaların yol açtığı bu yıkıcı sonuçlar, emperyalist merkezlerde, bağımlı ülkelerde farklı düzeyde hissedilebilir. Ama işçi ve emekçilere karşı burjuva egemenlik sisteminin çıkarları için izlenen sınıfsal düşmanlık çizgisi asla değişmez. Yaşam, bu sınıf karşıtlığı üzerinde yürür. Çelişki ve çatışmalar koşullara uygun olarak sertleşir ve yumuşar.

Hiç kuşkusuz, çelişki ve çatışmalar yalnız ezen ve ezilenler arasında yürümüyor. Emperyalistler, gerici devletler arasında da genel ve bölgesel çıkarlar için süreklilik arz eden-direk ve dolaylı çatışmalar kaçınılmazdır. Yeri gelince bu güçler, enternasyonal proletarya, ezilen halkların ve ulusların mücadelelerine karşı geçici olarak birleşir. Ama aralarındaki hegemonya mücadelesi asla yok olmaz. Diğer bir ifadeyle bu güçler arasındaki çelişkilerde belirleyici olan yön uzlaşma değil, çatışmadır.

Değişmeyen tek şey, çelişkilerin varlığı ve sürekli devam eden pazar kavgasıdır. Emperyalizm var oldukça savaşlar kaçınılamaz tezi de, bu nesnel zemin üzerinde yükseliyor. Bu nedenle emperyalist burjuvaların kiralık kalemşörlerinin ve onların “sol” içindeki ideolojik uzantılarının emperyalist güçlerin “barış severliğine” dair yapmış oldukları tüm belirlemeler, sınıf savaşımının nesnel yasaları karşısında her geçen gün mahkûm oluyor.

Ortadoğu’daki son siyasal gelişmelerle birlikte Türk devleti gibi, bölgenin kimi haydut devletleri ve emperyalist efendileri, yeniden Suriye’deki çatışmalara dair “çözüm” üretme yarışı içinde. Bu yarışta İngiltere, ABD emperyalizmi, bölgedeki ileri karakolu İsrail Siyonizmi, ikizi TC devleti, Putin diktatörü ve İran’daki Molla rejimi başı çekiyor. Bu faşist güçler, bir yandan bölgesel çıkarları için ikili-üçlü görüşmeler, telefon diplomasisi yürütürken, diğer yandan savaş uçaklarıyla, cihatçı çeteci gruplarla karşılıklı olarak Suriye halkının kanını akıtmaktadır. En acı olanı ise kanı akıtılanların kendi geleceklerini belirleme hakkından esasta yoksun olmalarıdır. Yani onların kanını akıtanlar, Suriye ve bölge coğrafyası üzerinde yeni sınırlar çizme sarhoşluğu içindeyken, onlar ölüm nöbetinde ve göç yollarındalar.

Tarih bir kez daha ezilen halklar, uluslar kendi geleceklerini ellerine almadıkları müddetçe, emperyalistlerin, işbirlikçilerinin çıkarları için bombalar altında, göç yollarında can vermekten, yoksulluk ve sefalete mahkûm olmaktan kurtulamayacaklarına tanıklık ediyor.

Suriye halkının ve genel manada bölgede halklarının acısını dindirecek, yoksulluk ve sefalet tablosuna son verecek olan halkların birliği ve ortak mücadelesidir. Bu nedenle bölgede bugün asıl görev, emperyalist saldırganlığa ve işgallere karşı ezilen halkların dayanışmasını büyütmek ve anti-emperyalist mücadele bilincini işçi ve emekçi yığınlara taşımaktır. İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki işgal saldırılarına karşı uluslararası planda sergilenen dayanışma oldukça anlamlıdır. Bu yönlü pratiklerin çoğalması, aynı zamanda savaş sahalarında mücadele eden ilerici-anti-emperyalist güçlere büyük bir moral kaynağı olur. Pratik sahadaki çalışmalarına güç katar. Açık ki, bölgedeki anti-emperyalist anlayışların güçlenmesi ancak ezilen halkların birliğiyle-birleşik mücadelesiyle mümkün olabilir.

Bugün sahada olan ve halkların birliğini hançerleyen cihatçı-çeteci gruplar esas olarak emperyalizm ve yerel gericiliğin piyonu durumundalar. Sözgelimi, SMO, HTŞ gibi çeteci grupların Suriye ve bir bütün olarak bölge halklarına sunacakları bir gelecek yoktur. Bunların öncelleri olan Taliban, IŞİD gibi güçlerin icraatları, emperyalistler ve suç ortakları tarafında bugün “değişim” söylemi ile cilalanıp piyasaya sürülen HTŞ’nin yapacaklarının teminatıdır. Bilindiği gibi, bu gibi güçler koşullara uygun olarak sıkça gömlek değiştirir ama özde değişmezler. Enternasyonal proletarya her koşulda haklı ve meşru mücadeleden yanadır. Bu anlayış doğrultusunda, Rojava halkının direnişini sahiplenir. Suriye halkının özgürce kendi geleceğini belirleme hakkına saygı duyar. Filistin, Lübnan halkının İşgalci güçlere karşı yürüttüğü mücadeleyi meşru bir hak olarak görür. Enternasyonal proletarya koşullar ne kadar zor olursa olsun, her şart altında emperyalistlere, haksız savaşlara, yoksulluğa ve sefalete karşı yaşasın halkların birleşik mücadelesi şiarını haykırır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu