GüncelMakaleler

PUSULA | Emperyalist Saldırganlık ve Faşist Terör Devrimci Savaşla Alt Edilir

"Emperyalistlerin ve faşist iktidarların haklı ve devrimci savaşları “terörizm” olarak nitelendirmeleri, ezilenler nezdinde itibarsızlaştırmaya çalışmaları, taşıdıkları bu korkunun sonucudur"

Bugün burjuva anlamda dahi sınırlı bir demokrasinin olmadığı bir TC gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Düşünsel planda ortaçağ zihniyeti ve ırkçı milliyetçilikle harmanlanmış, yapısal olarak çeteleşmiş bu faşist sisteme karşı devrimci-demokratik güçlerin ortaya koyacağı her mücadele biçimi haklı ve meşrudur. Kamuoyuna yansıyan hukuksuzluk, yolsuzluk vakaları ne tekildir ne de bu sistemin görünen yüzüdür.

Bilakis sistemin özüdür. Bu nedenle ortada şaşırtıcı bir durum yoktur. Kimilerinin Can Atalay kararı özgülünde yaşadıkları şaşkınlık hali, ya bu devlet gerçekliğini yeteri kadar kavramamaktan ya da yıllardır bu coğrafyada yaşananları gerektiği gibi anlamamaktan kaynaklıdır. Çünkü sözü edilen yargı, burjuva egemenlik sistemin çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Dolayısıyla halkın iradesiyle seçilen vekilleri, belediye başkanlarını tutuklayan aynı anlayış cephesinde bu karar özgülünde ortaya çıkan farklılığa fazla bir misyon da yüklenmemelidir.

Egemen sınıfların kurumları içinde her zaman “çıkar eksenli iç kapışma”lar olabilir. Ama bu kapışmalar, sistemin belli kurumlarını demokrat, ilerici vb. yapmaz. Sadece sistem içindeki çürümüşlüğün boyutu hakkında fikir verir. Elbette ki ortaya çıkan sonuçlardan hareketle sistemin teşhirinin daha somut olgular üzerinde yürütülmesi olumlu bir şeydir. Asıl yoğunlaşılması gereken nokta da bu olmalıdır.

Hiç kuşkusuz ülkemizde, dünyada yaşanan şaşkınlık hali, sadece bu sorunla sınırlı değildir. Özellikle batılı emperyalist devletlerin uluslararası planda ortaya çıkan sorunları adaletli bir temelde çözeceği beklentisi içinde olanlar, İsrail devletinin Gazze saldırısıyla başlayan katliamları destekleme yarışı içine giren ABD, AB emperyalistlerinin tutumu karşısında bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar. “Medeni dünya” olarak tarif edilen kimi emperyalist devletler, sokaklarında Filistin halkıyla yapılan dayanışma gösterilerini (semboller üzerinde) yasaklama girişiminde bulundular. Bu girişimin özeti; Filistin halkının kendi geleceğini belirleme hakkının inkarıdır. “Hayduta, haydut diyemezsiniz” demenin itirafıdır.

Oysa haksız saldırı ve işgallerin olduğu her yerde, devrimci savaş ve direniş bir zorunluluktur. Yani kendi kaderini tayin etme hakkı zorla engellenen ve devlet terörüyle susturulmaya çalışılan Kürdün direnme ve savaşma hakkı vardır. Her gün katledilen, zorla topraklarından sürülmeye çalışılan Filistin halkının savaşı, bir varlık- yokluk savaşıdır. Ve meşruluğu tartışılamaz.

Emperyalizme “Muasır Medeniyet” vb. yaklaşımlarla güzellemelerin yapıldığı, hayali beklentilerin yaratılmaya çalışıldığı her dönemde, doğru tutumu belirlemenin, gerçeğe ulaşmanın yolu, olayları-olguları sınıfsal bir perspektifle ele almaktan geçer.

Batı denilen kapitalist-emperyalist dünya ile diğer yoksul kıta ülkeleri arasındaki ilişki, bir bağımlılık, yeraltı, yer üstü zenginlik kaynaklarını talan etme ilişkisidir. Birinin zenginliği, diğerlerinin yoksulluğuna işaret eder. Tüm bunların olduğu yerde eşitlikten, adaletten, özgürlükten söz edilemez. Filistin’de, Kürt coğrafyasında, Karabağ’da yaşananlara bakalım! Karşımızda emperyalizmin, gericiliğin, her saniye, her dakika ürettiği eşitsizliği, adaletsizliği görürüz.

Bu durum sermayenin ve toprağın egemenliğine dayalı iktidarların doğal sonucudur. Keza tüm haksız savaşların temelinde sömürü, zulüm ve talan vardır. Bu karşı devrimci saldırılara karşı direnmenin tarihsel haklılığı da bu nesnel zemin üzerinde yükselmektedir. Dolayısıyla bu sömürü ve soygun düzeni devam ettikçe haklı savaşlar ve genel manada devrimci savaşlar kaçınılmazdır.

Çünkü savaş “politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir.” Yani ezenlerle ezilenler arasında var olan sorunların şiddet yoluyla çözülmesidir. Emperyalistler ve suç ortaklarının dünya halklarına ve ezilen uluslara dayattıkları köleleştirme, sömürü ve zulüm politikalarını alt etmenin tek yolu devrimci savaştır. Emperyalistlerin ve faşist iktidarların haklı ve devrimci savaşları “terörizm” olarak nitelendirmeleri, ezilenler nezdinde itibarsızlaştırmaya çalışmaları, taşıdıkları bu korkunun sonucudur.

Ve sınıflar var oldukça sürecektir. Dolayısıyla genel manada devrimci savaş-devrimci şiddet konusunda egemenlerin ve sol” maskeli ideolojik uzantısı reformistlerin yürütmüş oldukları her türlü karalama kampanyasına karşı sağlam bir duruş sergilemek için savaşın tarihsel kökeni, haklı ve haksız savaşlar arasındaki temel ayrım noktalarını ortaya koyma konusunda güçlü ideolojik, siyasal bir donanıma sahip olmak gerekir. Yine unutulmamalıdır ki, devrimci savaş konusunda kafa karışıklığının olduğu her yerde ideolojik duruşta bir problem var demektir. Aynı tehlike, düşünsel plandaki darlaşma içinde geçerlidir. Zira düşünsel plandaki darlaşma, içe kapanıklığı da getirir ve nesnel koşullara uygun politikalar geliştirmeyi engeller.

Oysa devrimci savaşta değişen ve gelişen yeni koşullara uygun tutum belirlemek, buna uygun olarak pratiğe yönelmek gerekir. Hem devrim cephesinde hem de karşı devrimci cephede yaşanan değişimleri hesaba katmayan ve buna uygun yönelimini gözden geçirmeyen her devrimci akıl, gerçeğin tokadı ile yüzleşmeye adaydır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu