GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Zamlara, Açlığa, Yoksulluğa, Haksız Savaşlara Karşı Örgütlenelim Mücadele Edelim!

İşçi sınıfı ve geniş halk kitlelerine, Kürt ulusuna, Alevilere, kadın ve LGBTİ+lara, tüm ötekileştirilenlere, doğaya, sokak hayvanlarına; kitlelerin hemen her gündeminde düzen muhalefetinden bağımsız bir çizginin geliştirilmesi elzemdir.

İsrail Siyonizminin Filistin’e yönelik soykırım saldırıları sürerken önce Lübnan Hizbullah’ı komutanına ardından da İran’da Hamas liderine yönelik suikast saldırıları Ortadoğu’da doğrudan bölgesel bir savaş ihtimalini artırdı.

Doğrudan bölgesel bir savaş diyoruz çünkü halihazırda bir tarafta İsrail Siyonizmi ve onu koşulsuz destekleyen ABD ve AB emperyalizmi, diğer yanda ise İran molla rejimi ve onun vekil güçlerinden oluşan “Direniş Ekseni” arasındaki çatışma, sürece yayılan düşük yoğunluklu bir savaş olarak devam etmektedir. İsrail Siyonizminin son saldırıları, taraflar arasında “angajman kuralları” çerçevesinde sürdürülen düşük yoğunluklu savaşın fiili bir savaşa dönüşme ihtimalini güçlendirmiş durumdadır.

Böyle bir gelişme ise yeni bir emperyalist paylaşım savaşını tetikleyecek dinamikleri sahiptir.

Emperyalist kapitalizmin krizinin süreklileştiği, emperyalist tekeller arasında rekabetin keskinleştiği, Rusya’nın Ukrayna işgalinde olduğu gibi açıktan bir savaşa dönüştüğü ortamda, yeni bir emperyalist paylaşım savaşı tehlikesini artırdığı bir gerçektir.

Üçüncü Emperyalist Paylaşım Savaşı’na yönelik açıklamalar sürerken başta ABD emperyalizmi olmak üzere batı emperyalizmi destekli Siyonist İsrail’in saldırılarının Ortadoğu’da bir bölgesel savaşı tetiklemesi ihtimal dahilindedir. Tersi de doğrudur. İran ve kendisine bağlı vekil güçlerden oluşan “Direniş Ekseni”nin saldırıları yeni bir emperyalist paylaşım savaşına zemin sunmaktadır.

Emperyalist güçler arasında yeni bir paylaşım savaşının kuvveden fiile çıkma ihtimalini artıran İsrail siyonizminin son saldırıları, İsrail’in Gazze’ye yönelik katliam saldırılarının sürdüğü koşullarda gerçekleşti. Filistin ulusal direnişinin, işgalci ve ilhakçı İsrail siyonizmine yönelik 7 Ekim 2023 “Aksa Tufanı” saldırısında sonra ara vermeden sürdürülen İsrail işgal saldırılarında, çoğunluğu kadın ve çocuk olan 40 bin kişi katledilmiş durumdadır.

Bu rakamlar hali hazırda İsrail Siyonizm’inin Filistin ulusuna yönelik katliam saldırılarının “güncel” verileridir. Katledilen insan sayısının daha fazla olması ihtimal dahilindedir. Bunun yanında yerinden edilen, hapishanelerde işkence ve tecavüze uğrayan, yaralanan on binlerce insanın var olduğu bilinmektedir.

Bir kez daha ifade etmek gerekir ki, İsrail devleti, doğrudan batı emperyalizmi tarafından Ortadoğu’da kurulan ve bu anlamıyla Ortadoğu coğrafyasında ileri karakol işlevi gören ırkçı, gerici ve faşist bir devlettir. Siyonizm, emperyalizm güdümlü bu devletin ideolojisi olarak şekillenmiştir. Siyonist rejim, Filistin ulusunun topraklarını işgal ve ilhak etmiştir.

Kurulduğu günden itibaren başta Filistin ulusu olmak üzere coğrafyamızdaki halklara yönelik saldırganlık içindedir. İsrail siyonizmi bu saldırganlığını “var olma ve güvenlik hakkı” olarak propaganda etse de gerçekte Filistin’i işgal ederek topraklarını ilhak etmiş bir rejimdir. Başta Filistin ulusu olmak üzere, Ortadoğu coğrafyasında halklara yönelik haksız bir savaş ve saldırganlık içindedir.

Filistin ulusal direnişi bünyesinde çok farklı sınıfsal ve ideolojik güçleri barındırarak, haklı-meşru bir savaş ve direniş içindedir. Filistin ulusal mücadelesinin şimdiki durumda ön planda olan gücün Müslüman Kardeşler çizgisindeki Hamas olması gerçeği, bu ulusal mücadelenin işgale ve ilhaka karşı haklı bir savaş ve direniş verdiği gerçeğinin üzerini örtemez.

Şimdiki durumda İran molla rejiminin, Filistin ulusal direnişine desteği, bu ulusal direnişin haklılığı ve meşruluğuna bir destek vermekten ziyade, kendi gerici rejiminin varlığının sürdürülmesi amaçlıdır. Bu anlamıyla “Direniş Ekseni” olarak tanımlanan güçlerin anti-emperyalist bir çizgiden ziyade İran gerici molla rejiminin anti-semitik ve anti-ABD’ci çizgisine hizmet ettiği unutulmamalıdır.

Emperyalist kamplar arasındaki rekabet ve şekillenme doğrudan Ortadoğu coğrafyasındaki güçlerin konumlanışlarına da etki etmektedir. ABD ve AB emperyalistleri doğrudan İsrail Siyonizmini desteklerken, İran molla rejiminin arkasında Çin ve Rusya emperyalistleri bulunmaktadır. İsrail’in son saldırılarının, İsrail Başbakanı B.Netanyahu’nun ABD ziyareti sonrasında ve Hamas ile El Fetih dahil olmak 14 Filistinli örgütün Çin’in başkenti Pekin’de “ulusal birlik anlaşması” imzalaması sonrasında yaşanması dikkat çekicidir.

Ortadoğu coğrafyasında son yaşanan gelişmelerin emperyalistler arasındaki çelişkilerden bağımsız olmadığı açıktır. Karşılıklı saldırıların bölgesel bir savaşa ve oradan yeni bir emperyalist paylaşım savaşa evrilip evrilmeyeceği de emperyalistler arasındaki rekabetin seyrine ve elbette halkların vereceği mücadeleye bağlı olarak şekillenecektir.

TC sıkıştıkça saldırganlaşmakta, “halay”a düşmanlaşmaktadır!

Çelişkilerin giderek keskinleştiği ve Ortadoğu coğrafyasına doğrudan etki ettiği koşullarda AKP-MHP iktidarı, bir yandan İsrail’e “bir gece ansızın gelebiliriz” derken diğer yandan İsrail’in katliam saldırılarında kullandığı petrol sevkiyatına aracılık etmeyi sürdürmektedir.

TC devletinin ve AKP-MHP iktidarının uzun bir süre sürdürdüğü “İsrail’e gemi, Filistin’e dua” politikası, geniş kitleler nezdinde teşhir olmuş durumdayken, Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan Türkiye’nin askeri olarak ilerlemesi gerektiğini, güçlü olunması durumunda İsrail’in Filistin’e yaptıklarını yapamayacağını kaydedip; “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok” (28.07.2024) açıklamasında bulunma ihtiyacı duymaktadır.

Kuşkusuz bu açıklama, kendi içinde TC devletinin son dönemde dış politikada izlediği işgalci ve yayılmacı çizginin ifade edilmesi olmakla birlikte gerçeği yansıtmamakladır.

TC faşizminin Azerbaycan’ın Artshak (Dağlık Karabağ) işgalinde Azerbaycan’a tam destek verdiği bilinmekle birlikte, Azerbaycan’a aynı desteğin İsrail Siyonizmi tarafından verildiği gerçeğini karartmaktadır. Diğer bir ifadeyle TC faşizmi, Dağlık Karabağ işgalinde İsrail Siyonizm’iyle birlikte Azerbaycan’a doğrudan destek vermiştir.

Bu gerici ittifak ve iş birliği halihazırda Azerbaycan petrolünün TC devleti aracılığıyla İsrail’e aktarılmasında sürdürülmektedir. Özetle; İsrail Siyonizmi’nin Filistin ulusuna yönelik katliam saldırılarında TC devletinin katkısı bulunmaktadır. İsrail’e yönelik Adana/İncirlik ve Malatya/Kürecik NATO üslerinden sağlanan istihbarat desteği ise sürgit devam etmektedir.

Bu gerçekler bilinmesine rağmen AKP’li Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan tarafından yapılan açıklamaların, İletişim Başkanlığı aracılığıyla yapılan propaganda çalışmalarının bir kıymeti harbiyesi bulunmamaktadır. Son olarak bir sosyal medya platformunun yasaklanması ve Anayasa Mahkemesi’nin kararının sansürlenmesi örneğinde olduğu gibi TC rejimi açısından traji-komik gelişmelere neden olmaktadır.

Türk hakim sınıf klikleri arasında iktidar mücadelesi özellikle muhalif belediyelere SSK borçlarının tahsil edilmesi gerekçesiyle “haciz” baskısı üzerinden şekillenmekle birlikte iktidar kliğinin bütün imkan ve olanaklarını kullanarak işçi sınıfı ve halkın tepki ve öfkesini baskılamak için faşist saldırganlığını artırmasına işaret etmektedir.

Sokak hayvanlarının katledilmesini amaçlayan yasanın çıkartılmasından, Kürtçe trafik uyarı yazıları, halaylar, zılgıt ve zafer işaretlerinin soruşturma konusu yapılmasına kadar bir dizi gelişme ve pratik iktidar kliğinin içinde bulunduğu duruma ve yönelimine dair somut bir veri sunmaktadır.

Örneğin Kürtçe ezgiler eşliğinde halay çekip zafer işareti yapan onlarca kişi İletişim Başkanlığı’nın emrindeki trollerin sosyal medyada yürüttükleri linç saldırılarıyla hedef gösterilip gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Kuşkusuz Türk hakim sınıfları ve TC devleti açısından Kürt ulusal sorunu bir “beka meselesi” olarak görülmekte ve Kürt ulusu üzerinde ulusal baskı tüm araçlarla sürdürülmektedir. Bu anlamıyla Kürt ulusu üzerinde ulusal baskı politikası yeni değildir.

Ancak son süreçte “kör göze parmak sokarcasına” doğrudan İletişim Başkanlığı aracılığıyla sürdürülen operasyonel çalışmaların artışı ve kapsamı, meselenin sadece Kürt ulusu üzerinde ulusal baskının sürdürülmesi değil aynı zamanda halk kitleleri üzerinde ırkçılığın ve şovenizmin köpürtülmesine hizmet etmektedir.

Sokak hayvanlarının katledilmesi yasasının çıkartılmasındaki ısrardan, R.T.Erdoğan’ın resmi olarak davet edilmediği Paris 2024 Olimpiyat Oyunları açılış seremonisinin içeriğini “torundan öğrenme”sine, bu nedenle katılmadığını iddia etmesine ve buna rağmen olimpiyat açılış seremonisinden hareketle LGBTİ+ düşmanlığını sürdürmeye; Filistin’e dair altı boş hamasi nutuklardan tutalım da, AKP’li Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı V.Kirişci’nin, “Haniye’yi kaybettik, bunu kınamayanların kalkıp da köpek sevgisinden, hayvan sevgisinden söz etme hakları yoktur” gibi absürt açıklamalarına; Kürt ulusunun günlük ulusal simgelerinin kriminalize edilmesine kadar bütün gelişmeler AKP-MHP iktidarının “krizi yönetme” çabalarına işaret etmektedir.

Gelinen aşamada AKP-MHP iktidarı, Türkiye halkını büyük bir yoksullukla karşı karşıya bırakmış durumdadır. Ekonomik krizle mücadele ve enflasyonu düşürme adı altında uygulanan “Şimşek Programı”, ekonomik krizin faturasını emekçilere kesmeye devam etmekte, halkı yoksullaştırma saldırısı sürdürülmektedir.

Öyle ki AKP-MHP iktidarı, sözde enflasyon artacak gerekçesi adı altında alım gücünün düşürülmesi hedefiyle asgari ücretliye zam yapmamış ve emekliyi açlığa mahkum etmiş durumdadır.

Daha da önemlisi ekonomik krizle mücadele adı altında, hemen her şeyden vergi alan iktidar, başta yandaş şirketler olmak üzere büyük şirketlere vergi affı uygulamalarını devreye sokmaktadır. Büyük şirketlerden vergi almayan iktidar işçi ve emekçilerin kazancından zenginlere servet transferi yapmayı sürdürmektedir.

Zenginin vergi vermediği emekçinin vergi soygununa maruz bırakıldığı bir “ekonomik krizle mücadele” politikası söz konusudur.

Bu politika doğrultusunda enflasyonu düşürme bahanesiyle, açlık sınırının altındaki ücretlere zam yapılmamış, emeklilere açlık sınırının altında bir zam açıklaması yapılmışken aynı zamanda elektrikten sonra konutlarda kullanılan doğalgaza da 1 Ağustos’tan itibaren geçerli olmak üzere % 38 zam yapılmış durumdadır.

Bir yandan ücretlere zam yapılamazken, en temel ihtiyaç maddelerine zam yapılmakta bu da yetmemekte yeni vergi düzenlemeleriyle halk soyulmaya devam edilmektedir.

Demokratik devrimden başka kurtuluş yok!

Kısaca halka yönelik tam bir saldırı söz konusudur. Bu koşullar altında halkın itiraz etmemesi, kendisine dayatılan yoksulluğa karşı tepki göstermemesi için İletişim Başkanlığı’nın maaşlı trolleri devreye sokulmakta, çeşitli gündemler etrafında halk kitlelerinin gerçek gündemi doğrultusunda harekete geçmesi manipüle edilmeye çalışılmaktadır.

Sadece manipüle edilmemekte aynı zamanda baskı ve gözaltılar, tutuklama saldırıları sürdürülmektedir. Sokak hayvanlarını sahiplenenlerden çevrecilere kadar, hak arayan, mücadele edenler kriminalize edilmektedir.

AKP-MHP iktidarı burjuva muhalefet partisi CHP’nin “siyasette normalleşme” söylemiyle birlikte, halk kitlelerinin başta “Şimşek Programı” olmak üzere yoksullaştırma saldırılarına karşı mücadele etmesini, bağımsız bir halk hareketi yaratma imkân ve olanaklarını engellemeye çalışmakta; yetmediği durumda ise CHP’nin “kontrollü sokak muhalefeti”ni devreye sokmaktadır.

Olası yol kazaları için ise daha şimdiden “geçim yoksa seçim” sloganı dillendirilerek, yeni bir seçimim halk kitlelerinin geçim derdine çare olacağının propagandası yapılmaktadır.

İşçi sınıfı ve emekçi halkın karşı karşıya bırakıldığı, geçim derdinin bir sistem sorunu olduğu, seçimin geçim sorununu çözemeyeceği açık olmasına rağmen burjuva muhalefet tarafından aksinin dillendirilmesi, bir yanıyla hakim sınıflar arasında iktidar mücadelesinde kitlelerin tepkisini yedeklemek amacını taşımaktadır.

Esas olarak halkta kitlerinin öfke ve tepkisinin düzen dışı bir yönelime girmesinin önünü alma politikasına işaret etmektedir.

İşçi sınıfı ve geniş halk kitlelerine, Kürt ulusuna, Alevilere, kadın ve LGBTİ+lara, tüm ötekileştirilenlere, doğaya, sokak hayvanlarına; kitlelerin hemen her gündeminde düzen muhalefetinden bağımsız bir çizginin geliştirilmesi elzemdir.

Gerçek kurtuluş, kitlelerin pek çok başlıkta AKP-MHP faşist ittifakının uygulamalarına karşı parça parça gelişen direnişleri üzerinden yükselecek, gelişecek sınıfın, halkın devrimci-demokratik mücadelesiyle bu temelde örgütlenme ve pratiğiyle gelecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu