GüncelMakaleler

POLİTİK GÜNDEM | Askıda ekmeğe muhtaç değiliz! Geleceğimizi kazanacağız!

Yaşananları hakim sınıf klikleri içinde tartışılan “erken seçim” meselesinden ayrı düşünmemek gerekir. Nitekim AKP-MHP iktidar kliğinin AYM üzerinde kurduğu baskının bir nedeni olarak da Cumhurbaşkanlığı seçimleri gösterilmektedir.

Ekim ayı ortaları itibariyle dünya genelinde Covid-19 tespit edilen kişi sayısı 38 milyon 746 bini aştığı koşullarda Türkiye’de salgının kendi haline bırakıldığı anlaşılmaktadır. Rejimin virüs bulaşanları “vaka” ve “hasta” olarak ayırdığı koşullarda, açıklanan rakamların hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığı görülmektedir. Halka yalan söylenmektedir. Halka yalan söylendiğini açıklayanlar ise faşizmin hedefi haline getirilmektedir. Salgınla mücadele eden ve tam da bu nedenle kayıplar veren bir meslek örgütü “terör” örgütü olarak tanımlanabilmektedir. İktidarı uyaran ve açıklanan rakamların gerçeği yansıtmadığını ifade eden (açıklanan rakamların en az 19 ile çarpılması gerektiği ileriye sürülmektedir.) Tabipler Birliği hedefe konularak, tıpkı baro düzenlemesinde olduğu gibi “yeni bir yasal düzenleme” ile terbiye edilip, hizaya getirilmeye, başarılamadığı koşullarda iktidara tam bağımlı bir “meslek loncası” kurulması amaçlanmaktadır.

Rejimin kendisine biat etmeyene yönelik bu tavrının arkasında “ya bendesin ya da düşmanımsın” konsepti yatmaktadır. Hatırlanırsa bu yaklaşım, ABD emperyalizmi tarafından 11 Eylül saldırıları sonucunda “terörle mücadele” konsepti olarak hayata geçirilmişti. Emperyalistler kendi hakimiyetlerini kabul etmeyen, kendilerine biat etmeyen herkesi “terörist” olarak kodlamış ve saldırmıştı. Emperyalizm kendi katliamcılığını, baskı ve şiddetini bu şekilde meşrulaştırmaya çalışmıştı. AKP-MHP rejimi de aynı yöntemi kullanmakta, kendi iktidarlarına biat etmeyeni, faşizme şu veya bu şekilde eleştiri getiren herkesi “terörle iltisaklı” ilan ederek kurtulmaya çalışmaktadır.

Bu politika rejimin “bekâ sorunu” olarak gördüğü örneğin Kürtlere yönelik saldırı ve katliamlarda bütün hakim sınıf klikleri tarafından ortak kabul görürken, AKP-MHP iktidarının hareket ve manevra alanı daraldığı koşullarda rakip hakim sınıf kliğini de hedeflemektedir. Ankara kulislerinde en son yaşanan “ışıklar yanıyor” kapışması rejimin kendi içinde sıkışması ve önümüzdeki süreçte atılacak adımların düzenlenmesini içermektedir.

Yargı bürokrasisi içinde yaşananlar ve artık ayyuka çıkan “Saray’a bağlı özel hakimler” meselesi, sanki daha önceden yargının “bağımsız” olduğu yanılsamalarıyla tartışılsa da gelinen aşamada “kör kör parmağım gözüne” bir hal almış görünüyor. Türk hakim sınıf klikleri arasında dalaşta çekilen mızraklar çuvala sığmıyor.

Nitekim son olarak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı anayasa gereğince uygulamak zorunda olan alt bir mahkeme, bu kararı tanımıyor. Ardından rejim kurumları arasında sosyal medya atışması gündeme geliyor. “Işıkların yanması” meselesi her ne kadar “darbe” tartışmalarıyla birlikte ele alınsa da meselenin arka planında iktidarın AYM’yi baskılama pratiği de es geçilmemelidir.

Burjuva klikleri arasında erken seçim atışması

Hatırlanırsa daha önceden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, AYM Başkanı’nı açıktan tehdit etmişti. İktidar kliğinin “sözcü”sü konumunda olan MHP lideri Devlet Bahçeli, AYM’nin yeniden düzenlenmesi çağrısında bulunmuştu.  Dolayısıyla iktidarın mahkemeye yönelik çekidüzen verme pratiği yeni değil. Kimi burjuva kalemşörler bu baskının önümüzdeki günlerde mahkemenin önüne gelebilecek; yeni seçim kanunu çalışması ve R.T.Erdoğan’ın 3. dönem cumhurbaşkanlığının yasal olup olmayacağı gündemi başta olmak üzere çeşitli düzenlemelerle ilgili olduğunu ileriye sürmektedir.

Yaşananları hakim sınıf klikleri içinde tartışılan “erken seçim” meselesinden ayrı düşünmemek gerekir. Nitekim AKP-MHP iktidar kliğinin AYM üzerinde kurduğu baskının bir nedeni olarak da Cumhurbaşkanlığı seçimleri gösterilmektedir. Burjuva feodal devlet aygıtı içinde iki kez Cumhurbaşkanı olan R.T. Erdoğan’ın, yeniden aday olmasını engellemek için muhalefet kliğinin AYM’ye gitmesinin önünü şimdiden almak istemektedir.

Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin şu veya bu şekilde bir “erken seçim” gerçekleştirilmesine bağlı olması hakim sınıf klikleri arasında yaşanan dalaşı da arttırmış görünüyor. Hatırlanırsa daha önceden erken seçim çağrısı yapmayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’den ayrılıp yeni bir parti kuran Ali Babacan’la görüşmesinden sonra erken seçim çağrısı yapmıştı. CHP’nin bu çağrısına MHP liderinin “bir yerlerden işaret alma” olarak yanıt vermesi dikkate değerdir. Özellikle Ali Babacan’ın ve kurduğu partinin önümüzdeki yıllarda emperyalistler ve Türk hakim sınıflarının belli bir kesimi tarafından hazırlandığına işaret etmektedir.

Yaşanan erken seçim tartışmalarına ilişkin R.T.Erdoğan’ın açıklaması da dikkate değerdir: “Çıkıyorlar erken seçim, Hangi erken seçim ya? Dünya’nın hangi gelişmiş ülkesinde belirlenen zamanın dışında bir seçime gidilir? Bunlar kabile devletlerinin yaptıkları iştir, bakarsınız üç ayda bir, 6 ayda bir, senede bir seçime giderler.” (15 Ekim) AKP döneminde 18 yılda sadece 14 seçim (5 genel, 4 yerel seçim, 3 referandum ve 2 cumhurbaşkanlığı seçimi) yapıldığı ve AKP’nin oyların 3’te 1’iyle Meclis’in 3’te 2’sini alıp hükümet kurduğu 2002; peşinden Fethullah Gülen Cemaati’yle birlikte Ergenekon, Balyoz, KCK vs. operasyonlarını yaptıkları 2007; Haziran’da iktidarı kaybedince yaptırdığı kasım 2015 seçimi ve krizin etkilerinden kaçmak için 19 ay öne çektikleri 2018 seçimleri birer erken seçimdi. Dolayısıyla R.T.Erdoğan’ın bu açıklamasının bir tutarlılığı bulunmamaktadır.

Yaşananlar, başta Kürt hareketi olmak üzere, devrimci muhalif kesimlere yönelik tutuklama saldırıları, operasyonlarla birlikte ele alındığında, Ankara’nın karanlık koridorlarında yeni tartışmaların ve hazırlıkların olduğuna işaret etmektedir. Nitekim Saray tellalı A. Selvi gazete köşesinde siyasi hesaplarla operasyon yapıldığını itiraf etmektedir: “HDP’ye yönelik operasyonlarla İYİ Parti’yi millet ittifakından koparmak ve muhalefeti güçsüzleştirmek için adımlar atılırken...” (15 Ekim)

İşçi sınıfına ve halka virüs salgını günlerinde ölüm mü işsizlik mi açlık mı ikilemini dayatanlar, kendi bekalarını ülkenin bekası olarak tanımlayarak yol almaktadır. Bir yandan işçi sınıfı ve halka karşı saldırılarını her alanda artırarak devam ettirirken kendi aralarında da klik dalaşını da sürdürmektedirler.

İşsizlik, açlık, yoksulluk ve bir parça ekmeğe muhtaç olmak!

Türk hakim sınıfları cephesinde bütün bu tartışmalar yaşanırken, halkın gündeminde ise işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk ve elbette korona virüs salgını bulunmaktadır. Emperyalist mali sermayeye her açıdan bağımlı bir ekonomiye sahip rejimin izlediği başta mali olmak üzere politikalar beraberinde Türkiye toplumunun her zamankinden daha fazla yoksullaşmasına, yaşam koşullarının kötüleşmesine, hayat pahalılığına, işsizliğe ve açlığa neden olmaktadır. İhracat azalmakta, ithalat artmakta ve döviz kurundaki artışa da bağlı olarak enerji ithalatına daha çok para harcanmaktadır. Döviz kurundaki her yükseliş karşılığında halka zam olarak yansımaktadır.

DİSK-AR’ın 12 Ekim’de açıkladığı rapora göre işsizliğin giderek arttığı vurgulanmaktadır. Temmuz ayı baz alınarak hazırlanan raporda Covid-19’un yarattığı gerçek istihdam kaybı ve işsizlik hesaplandı. Rapora göre; “Covid-19 etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsiz sayısı ve iş kaybı Temmuz 2020’de 10.4 milyon olarak kaydedildi! Revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı yüzde 29.1 olarak hesaplandı. Covid-19 Temmuz 2020’de en az 1 milyon 879 bin yeni eşdeğer istihdam kaybına yol açtı. Geniş tanımlı işsiz sayısı 9.8 milyona yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27.3 olarak gerçekleşti. İstihdam bir yılda 1 milyon 254 bin kişi azaldı. İstihdam oranı yüzde 43.5’e geriledi. İşbaşında olanların sayısı son bir yılda 1 milyon 333 bin kişi azaldı. Ümitsiz işsizlerin sayısı bir yılda 614 binden 1 milyon 335 bine yükseldi. Kadınlar Covid-19’dan daha fazla etkileniyor: Kadın işgücü yüzde 7.5, kadın istihdamı yüzde 6.3 azaldı.”

İşsizlik ve iş kaybının toplamının 10.4 milyon olarak ortaya çıkmasında ve koşulların bu denli ağırlaşmasında dünya çapında yaşanan virüs salgınının etkisi bulunmamaktadır. Buna rağmen bizzat R.T.Erdoğan’ın ağzından “salgının fırsata çevrilmesi” lafları çıkabilmektedir. Ve hatta “ekonominin uçtuğu” ilan edilebilmektedir.

“Uçan ekonomi”nin gerçek yüzü ise Birleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Merkezi (BİSAM), Açlık ve Yoksulluk Sınırı Eylül 2020 Dönem Raporu’nda açıkça ifade edilmektedir. Rapora göre; Eylül ayında açlık sınırı 2 bin 360 TL, yoksulluk sınırı 8 bin 165 TL olduğu ifade edilmektedir. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı (açlık sınırı) 2 bin 360 TL olduğunu belirtilen raporda, bu harcama tutarının sadece gıda için yapılması gereken minimum tutar olduğunun altı çizilmektedir.

Aslında halkın içinde bulunduğu durumu en iyi yansıtan gelişme, İstanbul’da ekmeğin 1 kilo azami satış fiyatı 7.5 TL olması ve buna göre 200 gr. ekmeğin fiyatı 1.25 TL’den 1.5 TL’ye yükseltildiği koşullarda faşist rejimin iktidar ortağı MHP’nin askıda ekmek kampanyası başlatmasıdır. Egemenler, halkı bir parça ekmeğe muhtaç hale getirmiş durumdadırlar.

Bu koşullar altında Soma ve Ermenek maden işçilerinin direniş ve mücadelesi önemli bir yerde durmaktadır. Benzer işçi direnişlerinin varlığı yarınlar için önemli bir potansiyel biriktirme ve çıkış yolunu göstermektedir. Yine HDP PM toplantısının sonuç bildirgesinde ifade ettiği “heyecan ve kararlılıkla Türkiye tarihinin en büyük anti-faşist hareketini büyütecek ve faşizmi yenmeyi başaracaktır. Faşizmi yeneceğiz ve özgür bir ülkeyi inşa edeceğiz” vurguları önemlidir.

Açıktır ki faşizm ne kadar azgınlaşırsa azgınlaşsın ne kadar saldırganlaşsa saldırganlaşsın, karşısında devrimci-demokratik bir direniş hattı bulacaktır. Rejimin her şeye muktedir olmadığı, giderek artan manipülasyonlardan, gaz müjdelerinden, hamasi nutuk ve söylemlerden rahatlıkla anlaşılabilir.

Andaki devrimci görevimiz bulunduğumuz bütün alanlarda, faaliyet yürüttüğümüz her yerde faşizme karşı bütün direniş ve mücadelelerle ilişkilenmek, bu direniş ve mücadelelerin parçası olmaktır. Faşizme biat etmeyeceğiz, geleceğimizi kazanacağız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu