Polis V.H. İzmir Alsancak’ta 9 Ocak’ta trans kadın Hande Buse Şeker’i öldürdü. Polis V.H. hakkında hazırlanan iddianamede, sanığın evdeki diğer trans kadın Y.A.’ya yaralı haldeyken, Şeker’e de öldükten sonra cinsel saldırıda bulunduğu belirtildi. İddianamede, sanık polisin müebbet ve 41 yıl hapis cezası ile yargılanması talep edildi.
Trans cinayetine ilişkin ilk duruşma dün (21 Haziran Cuma) İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
İz Gazete’den Yağız Barut’un haberine göre, duruşmaya, sanık polis memuru V.H., olay yerinde yaralanan sanığın arkadaşı A.T.K., öldürülen trans kadın Şeker’in müşteki olan annesi, babası ve kız kardeşi, cinayet anına tanık olan ve olay anında yaralanan trans kadınla birlikte avukatlar katıldı.
Sanık avukatının “ STK avukatları katılmasın” talebine kabul
Sanığın avukatı, duruşmaya İzmir Barosu Başkanlığı, Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği, İnsan Hakları Derneği, Genç LGBTİ Derneği adına katılmak isteyen avukatların, “Suçtan doğrudan zarar görmediklerini’ dile getirerek davaya katılma taleplerinin reddedilmesini istedi. Mahkeme Başkanı sanık avukatının talebini kabul ederek, sivil toplum örgütlenmesi adına davaya katılmak isteyen avukatların talebini reddetti.
Basın ve seyirciler mahkemeden çıkarıldı
Sanık avukatı, ayrıca duruşmanın kapalı (seyircisiz) olmasını ve yayın yasağı getirilmesini talep etti. Mahkeme Başkanı taraflara bu talebi sordu. Olay anında yaralanan trans kadın ve sanığın arkadaşı A.T.K duruşmanın kapalı olmasını istedi. Öldürülen trans kadın Şeker’in müşteki konumundaki babası ve kardeşi ise duruşmanın açık yapılmasını talep etti. Müşteki avukatları da duruşmanın açık olmasını, olay anına ait görüntülerin izlenmesi gibi kısımlarda ise kapalı olabileceğini söyledi. Ancak, Mahkeme Başkanı duruşmanın kapalı olmasına karar verdi. Seyirciler ve basın mensupları mahkeme salonundan dışarı çıkarıldı.
Avukat Şeren: İstanbul Sözleşmesi ihlal edildi
Genç LGBTİ Derneği adına duruşmaya katılmak isteyen ancak katılımı reddedilen Avukat Mahmut Şeren, şunları söyledi:
“Bizler LGBTİ+’lara başta hukuki olmak üzere, psiko-sosyal destek veriyoruz. Baroların zaten insan haklarını koruma görevleri vardır. Aslında biz de suçtan doğrudan zarar görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde kadın ve LGBTİ+’lara şiddeti insan hakkı ihlali olarak tanımladığı için sivil toplumla iş birliği olunması gerektiğini söylüyor.
‘Dosyaya dair bir şey bilmeyeceğiz’
“Sözleşmede açıkça cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmadan bu hükümleri uygulayacaksın diyor. Ancak mahkeme başkanının verdiği ret kararını biz her zaman yaşıyoruz. Açık duruşma olsaydı en azından not olabilirdik ama onu da kabul etmedi. Şuan dosya ile ilgili hiçbir şey bilemeyeceğiz. Burada bir kamuoyunun oluşmuş olmasının nedeni aslında sivil toplum örgütlenmesinin çağrısıdır. Bu nedenle kamuoyu demek ki bir cezalandırma istiyor ya da en azından takip etmek istiyor. Bunu da ancak dernekler adına katılmasıyla sağlanır diye düşünüyoruz. Şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadeleye ilişkin aynı sözleşmede kamu kurumları için işbirliği zorunlu kılınıyor. Bunu da dayanak olarak katılma dilekçemizde aslında gösterdik.
“Duruşmada Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın olması çok önemli. Bunun olması ancak kadına yönelik şiddetin olmasıyla mümkün, çünkü diğer davalarda bulunmazlar. Mahkeme’nin İstanbul Sözleşmesi’ni aslında bu açıdan değerlendirdiğini düşünüyoruz. Demek ki; dernekler konusunda aynı şeyi düşünmüyor. Benim bildiğim bakanlığın trans kadın cinayetine katılması ilk oluyor. Tabi bakanlıktan teyit etmek gerekir.”
Mahkeme Başkanı, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Davanın bir sonraki duruşması 18 Eylül’de görülecek. (Haber Merkezi)