İstanbul: İstanbul-Bağcılar’da bulunan Paksan Makine AŞ’de çalışan sekiz işçi 31 Temmuz günü işten çıkarılınca fabrika önünde üç günlük bir direniş gerçekleştirdi, ardından fabrikanın “aniden” tatile girmesiyle direniş şimdilik farklı şekillerdeki mücadele ile devam etmekte. Özgür Gelecek Gazetesi olarak Paksan direnişçisi işçiler adına işçilerden Uğur İlter ile biraraya geldik. İlter süreci, fabrikadaki taşerona karşı verdikleri sendikalaşma mücadelesi aktarırken, açtıkları işe iade, alacaklı davaları ve bundan sonra neler yapacaklarını aktardı.
İlter “İşe taşeron olarak başladım. Bu fabrikada sendika olduğunu biliyorum çünkü orada sendikanın eylemine daha önce destek vermiştim, ancak beni taşeron olarak aldılar. Taşeronken sendikal olabilirsin” sözleriyle başladı süreci anlatmaya. Aynı işi yaptıkları halde diğer işçilerin sendikalı olmasından kaynaklı sendikalı maaşı aldıklarını ancak kendilerinin ise asgari ücret almalarından duydukları rahatsızlığı dile getirerek arkadaşlarına sendikalı olma çağrısı yaptığını aktaran İlter, fabrikada 150 kişinin çalıştığını ve bunlardan sadece 12 işçinin taşeron olduğunu belirtti. Aynı oranda emek harcanmasına karşın farklı maaşların verilmesine karşı sendikalaşma sürecine girdiklerini anlattı.
“6 ay ‘bilirkişi raporu’ bekledik”
İlter, bir süre bilirkişi raporunu beklemek zorunda kaldıklarını, her işçinin metal kolunda sendikalıyken kendilerinin taşımacılık kolunda göründüklerini şu şekilde dile getirdi: “Bilirkişi raporu istedik, bilir kişi raporu istememizin nedeni de biz farklı bir iş kolunda taşımacılık kolunda gözüküyorduk, bu nedenle sendikalı olamıyorduk.”
İlter, fabrikanın kendileri için “Biz onları kendi bünyemize aldık, taşeron değiller” demesine rağmen taşeron çalışmaya devam ettiklerini dile getirdikten sonra “Bilirkişi raporunun gelmesini 6 ay bekledik ve sonrasında metalde görünmeye başladık. Birleşik Metal Sendikası’na üye olduk. 1 ay kadar bekledik, ‘acaba sendikalı maaşı alacak mıyız’ diye. Aybaşında sendika ücretimizin yatmadığını gördük. Sendika temsilcisine durumu anlattık, sonrası avukatla görüşüldü ve alacak davası açıldı, 5 arkadaş vekâlet verdik. Avukatımız aynı zamanda arabulucu olarak patronla görüşüyor ve patron bizim sendikalı olarak kabul etmiyor ‘Taşeron olarak çalışıyorlar, biz bu ücreti vermiyoruz’ diyor” şeklindeki aktarımı ile direnişe uzanan hikâyesine geçiyor.
İlter şöyle konuştu: “Arabulucu sürecinden 2 ay sonra 31 Temmuz’da, ben 12-8 vardiyasında çalışıyorum, bir başka arkadaş 8-4 vardiyasında çalışıyor. Çağırıp çıkışını veriyorlar. Sonrasında bize üç taşeron çalışan arkadaşı çağırdılar. Fabrika müdür muhasebecisi ve bir adam daha oturuyor: ‘Bu adam sizin patronunuz’ şeklinde tanıttılar onu. Biz Paksan’da çalışıyoruz ama Baktem taşeron firmamız… Adam, ‘artık ben Baktem ile çalışmıyorum, sizin çıkışı vermek zorundayım’ dedi.” Patronun fabrika içinde seçtiği başka bir “patron” aracılığı ile işten çıkarıldığı anı özetledi.
İlter “Biz üretimde çalışan toplam 6 kişi işten çıkmış olduk, iki kişi daha varmış taşeron, biz onları bilmiyorduk, onlar da çıkmış olduk. İşçi ve sendika temsilcileriyle konuştuk; ‘İşten çıkarıldık, bunun karşılığında fabrika önünde eylem yapacağız’ dedik. Sendika temsilcisi ise sendikayı aradı ve bizim planımızı anlattı ama sendika temsilcisinin önerisi ‘sabah iki vardiyayı birleştirelim ve basın açıklaması yapalım, dağılalım’ oldu! Biz bunu kabul etmedik ve ‘bu çok ucuz, fabrikaya bir ders lazım’ diyerek direnişe başladık. Biz işten çıkarılmadan önce sendikaya ‘Bizi işten atacaklar bir önlem alın’ dedik, aslında onlar da bir önlem alsaydı, belki işten atılmamız durdurulurdu. Çünkü patron biz dava açtıktan sonra diğer taşeron işçilerinin hepsini işten çıkarma kararı alıyor. Bizimle ilgisi olmayan, dava açmamış üç işçi daha var, onları da işten çıkarıyor” dedi.
“Zam değil sendika istiyoruz!”
İlter “Sendika ‘bu eylem tarzı tavsiye edilen bir eylem tarzı değil’ diyerek basın açıklaması yapmamızı önerdi. ‘Diğer türlü yaparsanız kendiniz yaparsanız’ dedi. Biz de kendimize güvendiğimizi söyledik ve eyleme başladık. Ancak şöyle bir dezavantajımız var, 1 Ağustos’ta eyleme başladık ama patron fabrikayı tatil yaptı. Patron her yıl işten çıkarmalardan hemen sonra fabrikayı tatil yapıyor. Daha önce de aynı pratiği sergiliyordu, bizim için de aynı taktiği uyguluyor. Ancak biz üç gün de olsa fabrikanın önünde direnişe geçelim pes etmek yok dedik. Tazminatımızı verdi, tamam gidelim demeyelim dedik. Kıdem tazminatımız verildi, ancak birçok hakkımız ödenmedi. İhbar hakkı, benim 20 gün sonra senelik iznim doluyor, oradan doğan birçok hakkım kalıyor mesela. Zaten bizim için esas olan sendikalı olarak işimiz geri alınmamız” şeklinde süreci anlatmaya devam ediyor.
“Fabrikada 150 sendikalı işçi varken patron neden 8 taşeron işçisi çalıştırma ısrarından vazgeçmiyor, buradaki amaç nedir?” sorumuza İlter, “Buradaki amaç parça parça taşeronlaştırıp fabrikadan sendikayı çıkarmaktır. Biz işe başladığımızda taşeronu bu fabrikadan tamamen çıkaracağız dedik, dediğimizi yaptık. Taşeron komple fabrikadan kaldırıldı, ama işten çıkarıldık. Bizden sonra alınanlar sendikalı olarak işe başladı. Sendika temsilcileri de bu şekilde bir değerlendirme yaptı: ‘İşte bu sendika bize dönük bir saldırıdır.’ Fabrika patronu bize şu ‘teklifte’ bulundu: ‘Sizin 200 lira zammınızı verelim, sendikayı boşverin, çalışmaya devam edin.’ Kabul etmedik, biz zam değil sendika istiyoruz” diyerek cevap verdi.
“Kendi öz gücümüze güvenelim”
Son olarak Paksan işçilerinin bundan sonrası için neler yapacakları üzerine konuştuk. İlter’in aktarımları şu şekilde: “Bizim 3 günlük direnişimizin ardından şu an alacak davası devam ediyor, işe geri dönüş davası da açacağız. Biz sendikalı olduğumuz için işten çıkarıldık ve biz sendikalı işten çıkarıldığımız için sendikal bir dava açma hakkımız daha var. Yine sendikalı çalıştığımız halde ödenmeyen ücretlerimiz var, onlar için de alacak davası açacağız. Arkadaşlarla ağustos sonunda oturup konuşacağız, direnişe devam edip etmeyeceğimize öyle karar vereceğiz. Ben son olarak şunu söyleyebilirim; ücret değil sendikalı olmak gerekiyor, birlikte örgütlü mücadeleden geçiyor her şey, işyerindeki işçilerin kendi öz gücüne güvenmesi gerekiyor! Kendimizden aldığımız güçle değişecek her şey ve bunu da kendi içimizde örgütlenme ile yapabiliriz.”