2) Sayıştay raporları, vurgunların ve yolsuzlukların belgesi oldu!
Öncelikle belirtelim ki; Türkiye Varlık Fonu Sayıştay tarafından denetlenmiyor. TVF’nin dünyada bilenen diğer varlık fonu örnekleri gibi işlemediği kaynak yetersizliği dolayısıyla bilinen bir durumdu. Buna rağmen TVF, KHK ile kurulup her türlü denetimin dışına çıkarıldı. Üstelik fon olarak birinci yılı sonunda gereken hiçbir faaliyeti yerine getiremediği bizzat Erdoğan tarafından açıklandı. Geriye bu fonun kurulma nedeninin yolsuzluk, soygun ve kaçak işlerin rahatça yapılabilmesi kalmaktadır. En basit bir örnek olarak bu yılın başında yine bir KHK ile sadece 3 aylığına Savunma Sanayi Fonundan aktarılan 3 milyar TL ile ne yapıldığı bilinmiyor!
Elbette ki TVF başkanına, yönetim kurulu üyelerine vs. alınan son model arabalardan başka… Sayıştay raporuna göre 2013’ten bu yana işsizlik sigortası fonuna ait 553 milyon TL’nin nereye gittiği bilinmiyor. 2016’da cumhurbaşkanlığına 365 milyon 324 bin TL harcanmış. Bunun dışında “Gizli hizmet gideri” başlıklı kalem açıklanmadığı için cumhurbaşkanlığına harcanan toplam para bilinmiyor. Bakanlardan biri bu durumu “itibarda tasarruf olmaz” diyerek açıkladı.
İtibarda (!) tasarruf yapamayanların halkın temel gelirlerine bile el koyabilmesi ve “itibarlarını” bunun üzerine oturtmaları ise açıklanmadı, soran bir gazeteci de olmadı. Torba yasalardaki vergiler de bu ihlallerle oluşan açıkları kapatmak için isteniyor. Sayıştay raporunda sayısız ihlal mevcut, başlıklar halinde toparlayan Çiğdem Toker’den aktaralım: “Bu torba karayolları, asfalt standardı için verilen ödeneği; araç kiralama şirketi, refüjlerin çiçek düzenini yapan şirketlere aktardığı; emniyet genel müdürlüğü, temizlik ve taşıma ihalelerinde kamu ihale tebliğine uymayıp doğrudan alım yaptığı limitleri açıkça aştığı için getiriliyor. Bu torba yol ihalelerinde, doğal afet filan yokken her hafta davete milyonlarca TL’lik ihale dağıtıldığı için geliyor.” (6 Ekim, Cumhuriyet)
Bütçe açığını etkileyen konulardan biri de kamu özel işbirliği ile yapılan inşaat, köprü ve yollara ödenen paralardır. En belirgin olarak Osmangazi köprüsünü verebiliriz. 2035 yılına kadar yıllık 14 milyon araç geçiş garantisi verildiği halde bu rakam 7 milyonda kaldı. Aradaki fark bütçeden ödeniyor. Bütçe açığının bu kadar boyutlu olmasının sorgulatan bir diğer konu da KHK’lar ile milyonlarca liralık şirketlere, servetlere vs. el konulmuş olduğu halde bu hiçbir kalemde görünmemektedir.
3) Torba Kanun tasarısına göre AKP, kültür sanat fonlarına bile el koyuyor!
AKP, “Hazine Birliği” adı altında çeşitli fon ve saldıkları hazineye aktarıyor. Aslında nerede bir kuruş varsa onu hortumlamanın adı “Hazine Birliği” oluyor.
Hazineye aktarımda dikkat çeken iki hesap var. memurun zimmet suçu işleme olasılığına karşı devletin alacağını sigorta eden ve 480 milyon TL biriken sandık bütçeye aktarılacak. Ayrıca Fikir sanat eseri çoğaltmaya yarayan cihaz ithalatçısından kesilen % 3’ler hazineye aktarılacak.
Burada yapılan kesintiler, kültür ve turizm bakanlığındaki özel hesaba yatıyor ve biriken paranın kültürel ve sanatsal faaliyetler için kullanılması öngörülüyordu. Bütün bunlar nakit paraya duyulan ihtiyacı da gösterirken sarayın sadece temizliğine 2017 boyunca 2 milyon TL ayrılması “itibar” olarak yansıtılan israfın boyutunu göstermektedir.
4) Torba Kanun ile holdinglerin önündeki engeller kaldırılacak, çevre talanı artacak!
Torba kanunun 54. maddesine göre çevresel etki değerlendirmesine (ÇED) dair bütün işlemlerin en geç 2 ay içinde bitirilmesi gerekiyor. Eğer ÇED’in düzenlenmesinden sorumlu olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve diğer tüm bakanlıklar zamanında bitirmezlerse ÇED ve diğer tüm başvurular için olumlu karar verilmiş sayılacak. Bir ÇED’in yapılabilmesi için o bölgenin en az 4 mevsim boyunca doğal yaşamının takip edilmesi gerekmektedir. Uzmanlar sağlıklı bir ÇED raporu için ortalama gözlem süresinin 3 yıl olması gerektiğini belirtiyor. Süre 3 aya düşürülerek ÇED raporunun gerektiğini belirtiyor. Süre 3 aya düşürülerek ÇED raporunun objektif olarak hazırlanma olasılığı sıfıra düşürülmektedir.
ÇED’ler zaten yıllardır holdinglerin, tekellerin ihtiyacına göre düzenlenmesine rağmen hem süre rekor seviyesinde düşürülerek ÇED istenmesi anlamsızlaştırılmaya çalışılıyor hem de en ufak bir olumsuz sonuç alma riskine tahammül edilemediği görülmüştür. 5) Torba kanun tasarısı ile merkez bankası sadece bankalar ve mali kurumlardan değil şirketlerden de borçlanma ve kur risklerinin değerlendirilebilmesi için bilgi istenecek. Bu madde reel sektör borçlarının artık tehlikeli boyutlara geldiğinin devlet tarafından da kabulü anlamına gelmektedir.
Fakat MB denetimde bulunamayacak. MB’nin mevcut olan denetim kurulu kaldırılmaktadır.
6) Tütün üreticisine hapis, ÇUŞ’lara kıyak!
Bilindiği gibi tütün yasası ile sözleşmeli üretime geçilmiş destekleme alımlarına son verilmiş, TEKEL tütün piyasasından çekilmişti.
Tütün piyasası tamamen ÇUŞ’ların eline geçmiştir. Bütün bunların sonucunda tütün üreticisi sayısı % 90’lara varan oranda azaldı. Tütün üretimi % 62 geriledi. 220’de yılda 405 bin 882 olan tütün üretici sayısı 2015 itibarıyla 7 kat azalarak 56 bine düştü. Tütün üretim miktarı 2002’de 159 bin 521 ton iken 2016’da 70 bin tona kadar geriledi. Yerli tütünün sigarada kullanımı 2003’te % 42 iken 2015’te % 14’e kadar geriledi.
Şu anda Türkiye’de tütün ürünleri imalatının % 90’dan fazlası yabancıların elindedir. Meclise sevk edilen torba kanun tasarısına göre “Makron ya da yaprak sigara kağıdına ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün doldurularak satanlara 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilecek.
En çok tütün üretiminin yapıldığı Adıyaman’da tütün üreticileri bu maddeye tepki gösterip eylemler yaptı. Son yıllarda yapılan yüksek vergilendirme dolayısıyla sigara fiyatları tırmanışa geçmiş, kıyılmış tütüne olan rağbeti artırmıştır.
İşte bu kıyılmış tütün, ÇUŞ’ların çıkarına olacak şekilde devlet tarafından yık edilmesi gereken bir kaçak olarak değerlendirildiğinden bu madde torba yasaya eklenmiştir. ÇUŞ’ların piyasayı ele geçirmesinden beri yerli üreticilerin önemli bir kısmı tütününü bu yolla satmaktadır.
7) Motorlu taşıt vergisine % 40 zammın gösterdikleri…
Torba Kanun tasarısında medyanın öne çıkardığı birkaç gün boyunca haber bültenlerinde şok haber olarak öne çıkardığı madde bu oymuştur.
Yaklaşık bir hafta boyunca haber “şok” ibaresiyle verildikten sonra “reis” müdahale etti. Bakanlar Kurulu’nda ilk toplantıdan sonra bu oranın “makul” bir seviyeye çekileceği belirtildi.
Bazı yorumlar(!) oranın % 40 olarak belirlenip sonra geri çekilmesini “iyi polis-kötü polis” oyununu oynamak için düzenlenmiş bir oyun olduğunu söylemeyeceğiz. Bu % 40 artış, AKP hükümetinin rant ve yolsuzluktan kaynaklanan açıklarını döndürebilmek için (kapatmak için değil) onların da belirttiği gibi bir “zorunluluktur”. Yazımızda birici maddede vurguladığımız yasa dışı bütçe artışının 30 milyar TL’sinin torba yasada getirilen ek vergilerden karşılanması öngörülüyor.
% 40 olmasıyla MTV daha öne çıktı. Mehmet Şimşek’in açıkladığı gibi bu meblağ ya borçlanma ya da vergiyle karşılanacak. Ama sonuçta her ikisi de halkın daha fazla sömürülmesinden cebine daha fazla el atılmasından karşılanacak. Bu tartışmadaki en önemli vurgu, ek vergilerden elde edilen bu gelirin 7-8 milyar doların savunma sanayiine kullanılacağının vurgulanmasıdır.
Maliye bakanı Naci Ağbal “terörle mücadele Irak ve Suriye’de devam eden risklerin” başarıyla yönetildiğini ama bu başarının devem edebilmesin için artan savunma ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini belirtti. Vergiler milliyetçiliği, savaş çığırtkanlığını artırarak “terör, bekaa sorunu” vb. Söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Türk devletinin Kürt düşmanlığının bütçeye açık yansıması ve itirafı olmuştur bu ifadeler. Bu yıl başında 28.7 milyar lira olan milli savunma bakanlığının ödeneği 40.4 milyar lire olarak belirlendi.
Bütçe ödeneklerinde milli savunma bakanlığı bütçesi % 41, içişleri bakanlığı bütçesi % 25, jandarma genel komutanlığı bütçesi % 42 ve emniyet genel müdürlüğü % 18 artırıldı. Böylece 672 milyar liralık ödeneğin 88 milyarı savunmaya ayrılmış oldu. Çürümüş düzene karşı direniş ve isyan mevcuttur! 2018 yılının halka yönelik daha fazla saldırganlık, sömürü ve savaşla geçeceğinin ilanıdır bu veriler.
Geçen yıl açıklanan panama belgelerinde Koç, Zorlu, Çalık, Enka gibi büyük şirketlerin Fettah Tamince, Cihan Kamer, Remzi Gür, Tuncay Özilhan gibi isimlerin daha fazla vergi ödememek için servetlerini “off-shore” denen hesaplara yatırdıkları ortaya çıkmıştı. Yine haziran ayında açıklanan Malta Belgelerinde hem B. Yıldırım’ın ailesinin hem de Erdoğan ailesinin kayıtlı şirketleri olduğu ortaya çıkmıştı.
Bu yıl açıklanan verilere göre Türkiye bu vergi cennetlerinde tuttuğu miktarlarla dünya çapında 8. sırada. Vergi cennetlerinde tutulan paranın milli gelire oranı % 20 civarında. Yani yaklaşık 500 milyar dolarlık bir para daha az vergi ödenmesi için bu off shore hesaplara yatırılmış durumda.
Türkiye’de çok boyutla bir soygun yaşandığı ortadadır. Sarayları ve saltanatlarıyla bu iktidar tam bir çürümüşlük timsalidir. Kendi yasalarını bile çiğneyen, kendi devletinden para kaçıran bir yönetimden bahsediyoruz.
Bu çürümüş düzene olan öfke elbette vardır. Bunun açığa çıkması, açığa çıktığı anda yaratacağı depremi tarihte birçok örnekten biliyoruz. (Bitti)