Makaleler

Ortadoğu’da yeni manevralar

Ortadoğu’da kan ve barutla içiçe geçmiş bir şekilde “yeni manevralar” yaşama geçiriliyor. Egemenler, çıkar ilişkilerine bağlı olarak yeni ittifaklara giriyor. Son birkaç ayda yaşanan bazı gelişmeler, “Arap Baharı” ile birlikte ortaya çıkan kırmızı çizgilerin bir kısmının silindiğini bir kısmının da pembeleştiğini gösteriyor. Suud Kralı Selman’ın seçimlerde kullanılmak üzere İsrail’in şimdiki başbakanı Netanyahu’ya 80 milyon dolar verdiği Panama Belgeleri’yle birlikte ortaya çıktı. Bu 80 milyon doların, 1950’den beri Mısır’ın elinde bulunan Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a iade edilmesinde, İsrail’in “sus payı” olarak ödendiği ortada.

Suudi Arabistan’ın Ortadoğu politikalarındaki en yakın müttefiklerinden Türkiye’nin İsrail’le Mavi Marmara sonrasında yaşanan gerilimde uzlaşma kapılarını açması; Mısır’la da buzların eritilebileceği iddiaları bahsini ettiğimiz değişimlerden bazıları… ABD’nin Ortadoğu’daki dört “müttefikinin” bu yakınlaşmasının, halklar için yeni katliamlar, savaşlar anlamına geleceği çok açık. Bu gelişmelerin nelere yol açabileceği başka bir yazının konusuyken Suriye ve Rojava ekseninde yaşanan gelişmeler bu yazımızın konusu olacak. Sykes-Picot Anlaşması’ndan bu yana, aralarındaki çelişkiler ne kadar boyutlu olursa olsun bu devletlerin Kürtlerin en ufak bir kazanımına karşı birleştiklerini biliyoruz. 2016 yılının başından itibaren yaşanan gelişmeler, Rojava’ya yönelik, büyük bir saldırı dalgasının habercisi olarak okunabilir.

“Düşman kardeşler” Rojava’ya karşı birleşiyor

27 Şubat’ta Suriye’de başlatılmış olan “geniş ateşkes”, üzerinden çok zaman geçmeden bozuldu. Fakat hiçbir taraf “oyun bozan” olarak görünmek istemediği için “ateşkes bozuldu” şeklindeki açıklama yapmayı üstüne almamıştı. “Ateşkes” sürecini Türkiye; IŞİD ve ÖSO güçlerini Rojava’ya saldırtmak için kullandı. Afrin kantonu bu süreçte sürekli olarak saldırılara maruz kaldı. Türkiye tarafından da sürekli vuruldu. Hem bu saldırılarda hem de sınır geçişleri sırasında çok sayıda sivil öldürüldü.

Nisan ayı içindeki en dikkat çekici gelişme, BAAS güçlerinin Qamışlo ve Halep’in Kürt mahallesi Şêx Meqsud’a saldırması oldu. Şêx Meqsud mahallesi, çok uzun süredir Türkiye destekli çetelerin saldırısı altındayken, BAAS rejimi Qamışlo saldırısıyla paralel burayı da bombaladı. Qamışlo’da birkaç gün süren çatışmalarda BAAS rejimi ağır kayıplar verince, YPG YPJ ile ateşkes imzalamak zorunda kaldı. BAAS rejimi iç savaş dönemi boyunca Kürt bölgelerine ara ara saldırdıysa da bu saldırıların öncekilerden farklı bir nitelik taşıdığını söyleyebiliriz.

Dikkat edilirse, Qamışlo ve Şêx Meqsud saldırıları Ruhani’nin Türkiye görüşmelerinden hemen sonra gerçekleşti. Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı İslam Birliği Teşkilatı Konferansı’nda İran açıkça kınandığı halde Ruhani Türkiye’de kalarak Erdoğan’la görüşmüştü ve “birlikte çalışabiliriz” demişti. İran ve Türkiye’nin son yıllarda ihtilafa düştükleri konuların çokluğu düşünülünce, yakalanan birlikteliğin Kürtlere karşı olduğu açıktır. Nitekim yaşanan gelişmeler bunu göstermektedir.

Yakın zamanda Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun ilan edilmesi Türkiye, İran, Suriye ve Türkiye’nin işbirlikçisi KDP’yi birlikte hareket etmeye yöneltmiştir. Ruhani’nin Ankara görüşmelerini takiben İran’ın aracılığıyla Suriye ve Türkiye’nin istihbarat servislerinin gizlice Cezayir’de buluştuğu ortaya çıktı. Bu buluşma birbirine düşman olan Suriye ve Türkiye’nin yıllar sonra ilk resmi teması oldu. Konu da tahmin edilbeleceği gibi Kürtlerin statüsü, daha doğrusu statüsüz bırakılması idi. Görünen o ki; BAAS rejimi, Rusya’nın da müdahalesiyle askeri anlamda birçok bölgede elini rahatlatmışken, Kürtlere yönelme kararı almıştır. Türkiye-İran ve Suriye’nin aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen buluşma nedenleri de budur. Qamışlo ve Şêx Meqsud saldırıları bu görüşmelerin hemen ardından yaşanmıştır. Fakat perde arkası toplantılar bunlarla sınırlı değil.

Mayısın ilk haftasında Antep’te Türk yetkililerle, Rusya ve Suriye yetkilileri arasındaki bir görüşme daha gerçekleştiği ve bu görüşmenin ardından Türkiye’nin Suriye’de desteklediği çeteleri toplantıya çağırdığı ortaya çıktı. Bu toplantıyı irdeleyen bir yazı yazan Seyit Evran’a göre (6 Mayıs, Ö. Gündem) bu toplantının öncekilerden en önemli farkı Suriye BAAS rejiminin de dahil olduğu planları içermesi. Toplantıyı Türkmen grubu Liva Muhip Şallati internet sitesinden deşifre etti. Buna göre toplantıda Türkiye, muhalif grupların Halep’ten çekilmelerini veya o bölgede BAAS ordusuna katılmalarını, buna paralel Lazkiye’deki Sünni ordusunun Humus kolunun Afrin’i kuşatmasını istemiş. Türkiye, bu gruplara füze, tank vb. ağır silahlar dahil olmak üzere her türlü yardımı yapma sözü vermiş. Fakat Sünni grupların bir kısmı BAAS ordusuna katılmayı kabul etmeyince plan Türkiye’nin istediği şekilde ilerlemeyerek deşifre olmuş. Her ne kadar bu plan deşifre olsa da Kürtlere karşı oluşturulan Türkiye-İran-Suriye ortaklığını açık bir şekilde ele vermektedir.

KDP de Türkiye işbirlikçiliğini devam ettirmiştir. KDP yönetimi 16 Mart’ta kapattığı Semelka sınırını Qamışlo saldırısında yaralanan Kürtler için dahi açmadı. Kapının açılması karşılığında KDP tarafından eğitilen “Rojava Peşmergeleri” isimli gücün Cizîrê’ye geçmesini istendi. Bu kabul edilmediğinden sınır kapısını açmadılar. Kapı tüm tepkilere rağmen halen açılmış değildir.

Rojava, bu kez tüm bölge güçleri ve devletleri tarafından dört bir yandan kuşatılıyor. Tüm emareler, büyük bir saldırı hazırlığının yapıldığını gösteriyor. 15 Mayıs tarihli Ö. Gündem gazetesinin haberine göre TSK, Kilis Öncüpınar Kapısı’nın karşısındaki Ezaz’da bulunan Bab El-Selamê Sınır Kapısı’ndan 400 kişilik çete gruplarını Halep’e geçirdi. Buna göre Afrin’e iki koldan saldırı planlanıyor. DAİŞ ve Türkiye/ Suudi Arabistan tarafından kurulan Fetih Ordusu Ezaz yönünden, El Nusra ve Ahrar El Şam ise İdlib yönünden saldıracak. Antakya’nın Kırıkhan ilçesinin Yalangoz köyünde de hazırlıkların yapıldığı belirtiliyor.

Rojava devrimi ilk günden itibaren boğulmaya çalışıldı. Fakat bölge devletlerinin kendi aralarındaki çatışmalar hepsinin birleşip saldırmalarının önüne geçmişti. Gelinen aşamada bu çatışmaların bir kenara bırakılıp Rojava karşıtlığı üzerinden ortak hareket edildiği görülmektedir. Rojava’nın kaderi T. Kürdistanı’nda süren savaşla yakından bağlantılıdır. Komünistlere düşen, bu tarihsel süreçte Kürt hareketiyle birlikte mücadeleyi yükseltmek ve bu saldırı planlarını deşifre edecek, şovenizmi kıracak çalışmaları artırmaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu