Yorum

Omurgasız bir gövdenin “sol yumruğu”, CHP tipi muhalefet!

Ülkemiz siyasal sürecinde görece yumuşak dönemin geride kalarak, eski düzen saldırı politikalarının yeniden yaşama geçirilmesi ile saflar keskinleşmeye başladı. Demokrasi mücadelesi yürütenler, sokaklardan-meydanlardan iteklenirken, medya HDP’ye fiili olarak yasaklandı. Açığa çıkan muhalefet boşluğu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “tatlı yüzü”, adalet ve özgürlük aşığı(!), laiklik sevdalısı(!) CHP ile oldukça kullanışlı bir şekilde dolduruldu. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun, “tek ses çıkartan biz kaldık”, “tek muhalefet biziz” çıkışları meydanın bilinçli bir şekilde CHP için boşaltıldığı anlamını da içerisine alan bir gerçekliğe dokunmaktadır. 4 Kasım’da gerçekleştirilen MYK toplantısı ve 6 Kasım’da gerçekleştirilen olağanüstü PM toplantısının ardından CHP sağ bir çıkışla “Türkiye’yi böldürmeyeceğiz” mitinglerine kollarını sıvamış durumda.

CHP, AKP ve MHP yakınlaşması ile muhalefet koltuğunda daha ciddi bir görünürlüğe kavuşurken, bazen laiklikten, anayasadan bazen ise basına yönelik saldırılardan dem vurdu. Ancak ana muhalefet partisinin icraatlarına ve onay verdiği politikalara baktığımızda bırakalım muhalif duruşu, AKP’nin sürekli olarak önünü açan bir yerde olduğunu görebiliriz.

7 Haziran genel seçimlerinin ardından koalisyon kurma teamüllerinin AKP tarafından ihlal edilmesi ve CHP’nin koalisyon kurma hakkının elinden alınmasına karşın CHP, AKP’ye bir sitem yollamaktan başka bir şey yapmayarak hükümetin kurulmaması oyunu ile 7 Haziran genel seçim sonuçlarının yok sayılmasının önünü açmıştı.

Devamında alelacele sınır ötesi operasyon için tezkere oylaması yapıldı. Mecliste sol yumruk şovuyla tezkereye evet oyu verilmesinin hemen ardından, CHP tarafından, sınır ötesi operasyonlar “olumsuzlandı”, Türkiye’nin AKP eliyle Ortadoğu bataklığına çekildiği “savunuldu”, AKP’nin Ortadoğu politikası “eleştirildi”.

15 Temmuz darbe girişimi fırsatı ile çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname(KHK)’ler için de CHP’nin tavrı bilindik oldu. Yenikapı uzlaşmasının hemen öncesinde AKP, CHP ve MHP’nin onayı ile mutabakat sağlanan KHK’lara ilişkin CHP, “Biz yalnızca bir KHK için anlaşmıştık, bunun dışındakileri AYM’ye taşıyacağız” çıkışını yaptı.

Peki, CHP’nin 8 Kasım 2016 tarihli PM bildirisinde; tutuklanan HDP’li milletvekillerinin sahiplenilmesinin nedeni nedir? Milletvekillerinin tutuklanmasının 3 Aralık tarihinde Adana’da startını alacak olan “Türkiye’yi böldürmeyeceğiz” mitinglerinin gündemi haline getirilmesinin altında ne yatmaktadır? Hatırlayalım Kemal Kılıçdaroğlu, 13 Nisan tarihinde katıldığı Tarafsız Bölge programında şu sözleri sarfetmişti. “Bakanları bunun dışında tutalım diye bir teklif geldi. Biz buna ‘evet’ diyeceğiz. Neden diyeceğiz? Gerekçesi AK Partililerin yüzlerini ortaya çıkarmak. Niye getiriyorlar bunu. Asıl mesele HDP’lileri yargılamak. Biz ‘hayır’ desek, ‘vay HDP’lileri destekliyorlar!’.” Türkçe meali; aman bizi Kürtlerle, Kürt siyasetiyle yan yana görmesinler. Malum Kürde dokunmak, ateşten gömlek giymektir. Biz uzaktan uzaktan “desteğimizi” sunar, tutuklamaları kınar, demokratlığımızı koruruz!

İki klik de ülkeyi böldürmeyecek

CHP, MHP, AKP kanadında Kürt düşmanlığı üzerinden bir birliktelik olduğu su götürmez bir gerçek. Bu birlikteliğin amacı Kürt halkını ve onun siyasal iradesini yalnızlaştırmak, boğmak olunca bugün sergilenen oyunlar karşımıza çıkacaktır. İlk yapılması gerekenler arasında, siyasal iradenin baltalanması, mümkünse yok edilmesi bulunmaktadır. Atanan kayyumlarla, tutuklanan vekillerle hedeflenen budur. Ancak daha büyük bir hedef de HDP’nin yüzde 10 seçim barajının altında kalmasını sağlamaktır.

İşte burada CHP devreye girmektedir. Siyasal istekleri doğrultusunda mutlak bir şekilde AKP ve MHP’de kendisini var edemeyecek, CHP’yi pasif bulan ancak HDP’deki gibi “radikal” kopuşlara hazır olmayan CHP-HDP arasında geçişe müsait bir kitle mevcuttur. Bu kitlenin CHP’ye kazandırılması ile HDP’nin seçim barajına takılma riski artacaktır. AKP ve MHP’nin CHP’ye yönelik saldırıları ile CHP’yi daha fazla muhalif maskeye büründürmelerinin nedeni budur. AKP ve MHP’nin söylemleri bu amaçtan doğduğu için geçişe müsait olan kitlenin; ulusalcı, şoven, AKP karşıtı duygularına hitap edilmektedir.

AKP’ye yakın isimler tarafından da dillendirildiği üzere nisan, mayıs ayları içerisinde ülkenin sandığa gitmesi beklenilmektedir. Beklenen ya referandumla başkanlık oylaması ya da bir erken seçim olacaktır. Süreç böyle ilerlerken tüm taraflar da bu olasılık üzerinden hesaplarını yapmaktadır. CHP başkanlık sistemine karşı ulusalcı kanala hücum ederek sağ bir demagojiyle “ülkeyi böldürmeyeceğiz” sloganını öne çıkarmaktadır.

Ancak “tuhaf” olan şudur ki başkanlık sistemini getirecek olanlar da ülkeyi böldürmeyecektir.  Üniter yapının korunarak döşenmeye çalışılan başkanlık sistemi için Binali Yıldırım “Asıl başkanlık sistemi gelmezse Türkiye’nin bölünme riski var” iddiasını savunmaktadır.

Başkanlık sistemi tartışmaları çerçevesinde, laiklik, denge denetleme ve güçler ayrılığı, Cumhurbaşkanının yetkileri gibi konularda tartışmalar alevlenirken, ortaklık “sistem ve devlet bekası, Kürt düşmanlığı”nda sağlanmaktadır. Çünkü esasta bu iki kliğin vermiş olduğu kavga devlet iktidarına kimin daha fazla sahip olacağı tartışmasıdır.  

Klik kavgasında kitle ilişkisi

İşte esas olarak AKP ve CHP arasındaki temel kavga buradan yükselmektedir. Bu kavga içerisinde kitleler bir kliğin arkasında yedeklenilmeye çalışılmaktadır.  Kitlenin gücü paramiliter örgütlenmelerle de, devlet içi iktidar mücadelesinde kullanılmaya çalışılmaktadır. 

AKP kendi siyasal hedeflerini gerçekleştirmek ve klik dalaşında karşı tarafı alt etme sürecinde kitleyi aktif olarak kullanmaktadır. Kemalizm’in ötelediği, iteklenen, hor görülen kitleyi AKP kendi çatısı altında örgütlemektedir. Sürekli olarak milli irade yüzde 50 dediği kitlenin, hak ve hürriyeti esasen AKP’nin umurunda dahi değildir.

İşte CHP de buna benzer bir yol haritası izlemektedir. Ulusalcı, Kemalist yönü ağır basan kitle, CHP arkasında konumlandırılmaya çalışılarak, bu kliğin iktidar mücadelesinde tahkim edilmesi hedeflenmektedir.

Mevcut andaki fark, CHP’nin iktidardan pay alma mücadelesini parlamentoda azınlık durumdayken yürütmesi, AKP’nin ise hükümet kanadındayken aynı iktidar dalaşını sürdürmesidir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu