Nakşedeceğiz umudu
Geceler yine sessiz yoldaşlarım
Sesiz acımasız
Bir umut ışığısınız ki yüreğimizde
Onulmaz değil yaralarımız
Koparıp kaldırımsız sokakların
Çığlıksı sessizliğinden yalnızlığımızı
Yaşanmış ve yaşanmamış sevdalarımızı da
Doldurarak koynumuza
Ve sızarak titreksi sessizliğimizle
Panzerlerin kovaladığı gece yarılarından
Siren seslerine inat duracağız halaya
Tilililer yankılanacak bütün çığlıklarımızda
İşte o an nakşedeceğiz
Sizlerle büyüyen gelecek umudumuzu
Şehirlerin bitimsiz, çıplak duvarlarına
(Bir okur)
O hep bizimle (İbrahim’e)
Hafifti mayıs
Kuş kanadında tüy gibi hafif
Irmak köpükleri gibi ak
Kan kızılı ölüm gibi berrak
Bir yanda patlamış tohum
Sürgün vermiş başak
Bir yanda kor ateşler içinde
Ölümün koluna girilip halaya durulacak
Aldanmak yok şimdi hülyalı düşe
Ya da kapılıp yaşamın dayanılmaz çekimine
Varını yoğunu dökmek yok orta yere
Bu kanlı-şanlı mayıs sabahında
Alnında onur nişanı kurşun yarasıyla
Gömmek var sırrını yüreğinin en derinine
Aldırmayın yine de
Aldanmayın alnından boşalan kana
Olmayacak sanmayın bir daha
Yine sahiplenecek dağların yalnızlığını
Bir köyde görünüp gözümüze
Bir mağarada kaybolacak
Ayağında bir çift kara lastikle
Yine geçecek patikalardan
Gülen yüzüyle yine göz kırpacak bize
Yaşamın tüm satın aralarından
(Bir okur)
Uçurumun kıyısında bir Nergiz (Nergiz Gülmez’e)
Bir düş idi gerçek sandığım
Uçurumun kıyısında yürüyorum
Adımlarım titriyor boşlukta
Diz çöküyorum
Kısılıyor da sesim haykıramıyorum
Sonra seni görüyorum yamaçta
Yüzün güneşe dönük
Güneş kasketli
Güneş mavi gözlü
Güler yüzlü
Nedendir bilmem
Kardelene benzetiyorum seni
En yalçın uçurumlarda açışıyla
Buz tutmuş toprağı yarıp çıkışıyla
Nasıl a benziyor sana
“Neden” diyorum
“Neden böyle erken oldu bu gidiş?”
İçi gülüyor gözlerinin
Yine o tebessümü giydirip yüzüne
“ardımdaki binlerin gelmesi için” diyorsun
Yumruğunu şimşek gibi çakıp göğün kalbine
Ve gözlerini saplayarak gözlerimin derinliğine
“durma vakti değil” diyorsun
“Bak, tavı gelmektedir çeliğin
Şeklini almak için orak çakecin”
Ağır ağır uzaklaşıyorsun sonra
Göğüs kafesim mengene arasında
Ne yapsam fayda yok
Sıkıldıkça sıkılıyor her adımımda
Ardından kurşunlara değiyorum uçurum kıyısında
Firar-ı diyar eyliyor soluğum
Ilık kanlar akıyor alnımdan
Ben düşüyorum
Binlerce ben geliyor ardımdan
(Bir okur)
UNUTMADIM
Kimi zamanlar düşündüğümde
İlk, ilkbahar gelir aklıma
Ve kırlarda açan çiçekler
Bazen de
Acı bir efkarla ağaçlar
Dökülen yapraklarını toprağa
Çıplak kalan gövdenin üşüyeceği
Ya da gökyüzünü ikiye ayıran şimşekler
Ya da kökü toprağın derinlerine
Yayılmış
Bir çınar ağacının
Gövdesinin
Toprağın yüzeyinden kesilişi
Ya da demir parmaklıklara boyun eğmeyen
Boran kuşları gelir aklıma
İşte, yine seni düşlüyorum
Şimdi mayıs ayındayız
Bu duyguları en çok Mayıs’ın 18’inde yaşarım
Çünkü hiç unutmam!
Toprağın, göğün haykırışını
Sonrasında doğan
Ve bir daha batmayacakmışçasına doğan
Mayıs’ın kızıl güneşini
Toprağa, doğaya dalga dalga yayılan
Yarının umutlarını
Hiç unutmam, hiç unutmam…
(Bir okur)
İSYAN ERTESİ
Bir gün isyan açacak çiçekler
Yeni çağın coşkusuyla
Harlanacak ocakların közü
Ve baharın tüm renkleriyle
Gülecek o gün çocukların yüzü
Uykusu çalınmayacak beşikteki bebelerin
Yarını örselenmeyecek
Ya da düşleri yağmalanmayacak hiçbir ananın
Umudu makineye kaptırılmayacak hiçbir işçinin
Toprağı kanıyla sulamayacak köylü
Özgür olacak bu yeryüzü
Ama sahiden özgür
Ve en coşkulu şarkılarını söyleyecek gökyüzü
Çünkü o gün tutmuş olacağız
Devrilen her güne verdiğimiz sözü
(Bir okur)