Kültür&Sanat

Okurlarımızdan şiirler

Nakşedeceğiz umudu

Geceler yine sessiz yoldaşlarım

Sesiz acımasız

Bir umut ışığısınız ki yüreğimizde

Onulmaz değil yaralarımız

Koparıp kaldırımsız sokakların

Çığlıksı sessizliğinden yalnızlığımızı

Yaşanmış ve yaşanmamış sevdalarımızı da

Doldurarak koynumuza

Ve sızarak titreksi sessizliğimizle

Panzerlerin kovaladığı gece yarılarından

Siren seslerine inat duracağız halaya

Tilililer yankılanacak bütün çığlıklarımızda

İşte o an nakşedeceğiz

Sizlerle büyüyen gelecek umudumuzu

Şehirlerin bitimsiz, çıplak duvarlarına

(Bir okur)

 

 

O hep bizimle (İbrahim’e)

Hafifti mayıs

Kuş kanadında tüy gibi hafif

Irmak köpükleri gibi ak

Kan kızılı ölüm gibi berrak

Bir yanda patlamış tohum

Sürgün vermiş başak

Bir yanda kor ateşler içinde

Ölümün koluna girilip halaya durulacak

Aldanmak yok şimdi hülyalı düşe

Ya da kapılıp yaşamın dayanılmaz çekimine

Varını yoğunu dökmek yok orta yere

Bu kanlı-şanlı mayıs sabahında

Alnında onur nişanı kurşun yarasıyla

Gömmek var sırrını yüreğinin en derinine

Aldırmayın yine de

Aldanmayın alnından boşalan kana

Olmayacak sanmayın bir daha

Yine sahiplenecek dağların yalnızlığını

Bir köyde görünüp gözümüze

Bir mağarada kaybolacak

Ayağında bir çift kara lastikle

Yine geçecek patikalardan

Gülen yüzüyle yine göz kırpacak bize

Yaşamın tüm satın aralarından

(Bir okur)

 

 

Uçurumun kıyısında bir Nergiz (Nergiz Gülmez’e)

Bir düş idi gerçek sandığım

Uçurumun kıyısında yürüyorum

Adımlarım titriyor boşlukta

Diz çöküyorum

Kısılıyor da sesim haykıramıyorum

 

Sonra seni görüyorum yamaçta

Yüzün güneşe dönük

Güneş kasketli

Güneş mavi gözlü

Güler yüzlü

 

Nedendir bilmem

Kardelene benzetiyorum seni

En yalçın uçurumlarda açışıyla

Buz tutmuş toprağı yarıp çıkışıyla

Nasıl a benziyor sana

 

“Neden” diyorum

“Neden böyle erken oldu bu gidiş?”

İçi gülüyor gözlerinin

Yine o tebessümü giydirip yüzüne

“ardımdaki binlerin gelmesi için” diyorsun

 

Yumruğunu şimşek gibi çakıp göğün kalbine

Ve gözlerini saplayarak gözlerimin derinliğine

“durma vakti değil” diyorsun

“Bak, tavı gelmektedir çeliğin

Şeklini almak için orak çakecin”

 

Ağır ağır uzaklaşıyorsun sonra

Göğüs kafesim mengene arasında

 

Ne yapsam fayda yok

Sıkıldıkça sıkılıyor her adımımda

 

Ardından kurşunlara değiyorum uçurum kıyısında

Firar-ı diyar eyliyor soluğum

Ilık kanlar akıyor alnımdan

Ben düşüyorum

Binlerce ben geliyor ardımdan

(Bir okur)

 

 

UNUTMADIM

Kimi zamanlar düşündüğümde

İlk, ilkbahar gelir aklıma

Ve kırlarda açan çiçekler

Bazen de

Acı bir efkarla ağaçlar

Dökülen yapraklarını toprağa

Çıplak kalan gövdenin üşüyeceği

Ya da gökyüzünü ikiye ayıran şimşekler

Ya da kökü toprağın derinlerine

Yayılmış

Bir çınar ağacının

Gövdesinin

Toprağın yüzeyinden kesilişi

Ya da demir parmaklıklara boyun eğmeyen

Boran kuşları gelir aklıma

İşte, yine seni düşlüyorum

Şimdi mayıs ayındayız

Bu duyguları en çok Mayıs’ın 18’inde yaşarım

Çünkü hiç unutmam!

Toprağın, göğün haykırışını

Sonrasında doğan

Ve bir daha batmayacakmışçasına doğan

Mayıs’ın kızıl güneşini

Toprağa, doğaya dalga dalga yayılan

Yarının umutlarını

Hiç unutmam, hiç unutmam…

(Bir okur)

 

 

İSYAN ERTESİ

Bir gün isyan açacak çiçekler

Yeni çağın coşkusuyla

Harlanacak ocakların közü

Ve baharın tüm renkleriyle

Gülecek o gün çocukların yüzü

 

Uykusu çalınmayacak beşikteki bebelerin

Yarını örselenmeyecek

Ya da düşleri yağmalanmayacak hiçbir ananın

Umudu makineye kaptırılmayacak hiçbir işçinin

Toprağı kanıyla sulamayacak köylü

 

Özgür olacak bu yeryüzü

Ama sahiden özgür

Ve en coşkulu şarkılarını söyleyecek gökyüzü

Çünkü o gün tutmuş olacağız

Devrilen her güne verdiğimiz sözü

(Bir okur)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu