Darbe girişiminin ardından AKP’nin “demokrasi nöbetleri” diyerek başlattığı karşı-devrimci dalga sınıfsal dinamiklere dönük kapsamlı saldırılarla devam ediyor. Ekonomik ve sosyal hak gasplarının yanısıra hapishanelerdeki görüş yasakları ile devrimci tutsaklara dönük saldırılarda da artış söz konusu. Toplumsal muhalefetin ana kolonlarını yıkmayı ve OHAL uygulaması ile devrimcilerin kitle bağlarını kopartmayı hedefleyen bu politika dün olduğu gibi bugün de geçerliliğini koruyor.
Kamuoyunda Gülen kumandasındaki Nur Cemaati’nin devlet içine nasıl sızdığı yoğun bir şekilde tartışılırken, AKP, OHAL için yarattığı zemini uzun bir süredir yapmayı düşündüğü politikaları hayata geçirmek için kullanıyor. Mağduriyet retoriği ile sürekli boy gösteren ve “Allah affetsin” tövbeleri ile muhafazakar zihinleri okşayan Erdoğan, Nur Cemaati’ne dönük operasyon adı altında sanatçılara ve eğitim emekçilerine dönük mesnetsiz iddialarla saldırı talimatı veriyor. Darbe girişiminin Erdoğan için “büyük bir lütuf olduğu” açıktır. AKP’ye “Bize darbe yapıldı” mağduriyetinin arkasına saklanarak hem Cemaatin “kökünü kazıma” hem diğer baş hedef Kürt muhalefetine ilişkin yarım kalmış operasyonları gerçekleştirmek hem de işçi ve emekçilere dönük daha hızlandırılmış bir sömürü politikasını hayata geçirme fırsatı doğdu.
OHAL ve toplumsal dizayn
AKP darbe girişimini tamamlayarak sürdürdüğü darbeyi çeşitli manipülasyonlarla toplumu dizayn etmede eksik kalmış tüm projeleri gerçekleştirmenin de fırsatını yakalamış bulunmaktadır. İşçi-patron ilişkilerinde, ekonomide, imar alanında yapmak istenip de kırık dökük parlamento, anayasa engeline takılan ne varsa şimdi OHAL’ın imkanlarıyla hayata geçirilmek isteniyor. Ortaya çıkan tablo, hakim sınıfların dolu dizgin at oynatmasıdır.
Doludizgin at oynatmanın bugünkü karşılığı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) olmakta ve bu KHK’lerle en kestirme yoldan diktatörlük ilan edilmek istenmektedir. Anayasanın 148. maddesinde yer alan “…kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz” ibaresinden güç alan AKP, en azından 3 ay süreyle, KHK’ler ile “yasama” faaliyetini tekeline almakta ve muhalefet, bu kararnameleri AYM’ye götürememektedir. Bu noktada yapılacakların listesi ise ortadadır. Cemaat bahaneli gerçekleştirilecek operasyonlarda faşist, karşı-devrimci güçler güçlendirilecek, kadrolaşmaya gidilecek, hapishanelerden sosyal yaşamın her alanına yeniden bir ambargo ve saldırı furyası hayata geçirilecek, Gezi İsyanı ile elde edilen moral ve kazanımlar gasp edilecek, işçi ve emekçilerin özlük haklarına el konulacak, komprador sermayenin dış politika ile zayıflayan sermayesi yeniden güçlendirilecektir.
Her şeyden önce bu OHAL süresi boyunca KUH’nin kazanımlarına dönük saldırıların artması muhtemeldir. Dokunulmazlıkların kaldırılarak HDP’nin siyasal arenadan tasfiye edilme gayesi halen geçerliliğini korumaktadır. Belediyelere kayyum atanması gibi yasalarla ulusal hareketin yerel güçleri zayıflatılmak isteniyor. Dile getirilen “milli irade” silahlandırılarak AKP’nin faşist tetikleri palazlandırılmak istenmektedir. Bu noktada ruhsatlı silah alımını kolaylaştıran bir yasal düzenlemeler yapılmaya başlandı.
Komprador sermayeye refah, işçi ve emekçilere pranga
Dış politika ile ciddi bir ekonomik daralma ile karşı karşıya olan komprador burjuva sermayenin kurtarılması planı da gündemde. Bu noktada dış politikada değişime giden AKP, OHAL sürecindeki KHK’leri ile sermayenin can suyunu artırmayı hedeflemektedir. Bu noktada işçi ve emekçilere daha fazla saldırı planları hazırlanmakta ve sosyal yaşam alanlarını ranta açmaktadır. Darbe faturası diyeceğimiz bu ekonomik politikalar meclise getirilmeye başlandı.
Hükümet; içerisinde Türkiye Varlık Fonu kurulmasından Atatürk Orman Çiftliği’ndeki alanların Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesine, cep telefonlarında verginin artırılmasına kadar çok sayıda düzenlemenin yer aldığı 75 maddelik torba tasarı meclise sunuldu. Birçok yasa ve vergiden muaf tutulacak varlık fonu ile Kanal İstanbul, 3. köprü, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine finansman sağlanacak. Fonun kaynakları ise özelleştirme gelirleri ve işsizlik fonundan gelecek. 3 milyon kişinin işsiz olduğu Türkiye’de işsize aktarılmayan kaynak komprador sermayenin yatırımlarına aktarılacak.
KHK ile halledilecek meselelerden biri de memurların işten çıkarılmasının kolaylaştırılması. Bunun önünü açacak bir düzenlemeyi Cemaatçilerin tasfiyesi için kullanacaklarını bahane ederek, istemedikleri tüm kamu personeline uygulayacaklardır. Keza KESK üyesi yüzlerce emekçinin bu dönemde açığa alınması bunu göstergesidir. Kamuda halen 3,6 milyon çalışan bulunuyor ve bunların 3 milyona yakını memurdur. Kalanı ise işçi ve sözleşmeli statüsünde. Geçirecekleri yasayla hem tasfiye yapacak hem de bu yasayı bir tehdit kılıcı gibi kamu çalışanlarının üstünde kullanabilecekler.
İşçi ve patronlar arasında yıllardır süren kıdem tazminatının gaspını öngören Kıdem Tazminatı Fonu tasarısı ile bireysel emeklilik adı altında çalışanları zorunlu tasarrufa sıkıştıran yasa, işten çıkarılanların iş mahkemelerine gitmeleri yerine, arabulucuya gitmelerini zorlayan maddeleri de içermektedir. Dışa bağımlı bir sermayeye sahip olan Türkiye’nin kırılgan olan ekonomisi dış politikaya bağlı olarak her gün yeni bir kriz ile boğuşurken AKP tam da bu saldırılarla bu krizi aşmanın derdindedir. Her ne kadar Başbakan Binali Yıldırım matematik bilmez haliyle ekonomide bir değişim olmadığını söylese de emperyalizmin Türkiye’den sermayesini yavaş yavaş çektiği açıktır. Bu durum şimdilerde işçi ve emekçilere dönük bir saldırıyla giderilmek istense de bu ekonomik krizin faturası bir şekilde iktidara patlayacaktır. Darbenin fırsatı diye tarif ettiğimiz bu süreç aynı zamanda AKP’nin krizini de ifade etmektedir.
ABD’de faizlerin artırılması ihtimalinin de bu konjonktüre denk gelmesi AKP’yi çıkmaza sokuyor. TC’nin 412 milyar dış borcu olan TC’nin bu aralar ABD ile arasındaki “restleşme” aslında böylesi bir zemine de ev sahipliği yapıyor. AKP’nin bu kriz karşısında rafta beklettiği varlık barışı tasarısı hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu yasa, kara para dahil olmak üzere her tür dışarıda tutulan paraları içeride temizlenme imkanı sunuyor. Buradaki amaç kara para politikası ile doların yükselişini engellemektir. Bu tablo genel olarak AKP’nin iktidara can havliyle sarılışını göstermektedir. Dışa bağımlı ekonomi politikanın ortaya çıkardığı bu tabloda hakim sınıflar azgın bir şekilde saldırıya geçmiş bulunuyor. Süreç böylesi bir kriz ile ilerlerken kitlelerin nabzının bu kapsamda tutulması önemli bir yerde tutuluyor.