T. Kürdistanı kentlerinde abluka ve yasakların, katliamların sürdüğü, Kürt halkına dair “Uzaktan imha edelim” gibi vahşi “yeni” yöntemlerin tartışıldığı ve aynı zamanda halkın sokağa daha az çıktığı bir dönemden geçiyoruz.
Böylesi dönemlerde, sürece uygun, süreci karşılayacak yol ve yöntemler seçmek, farklı, “aykırı” çalışma yolları izlemek, faaliyet yürütürken tartıştığımız, tartışacağımız konular olmaya devam ediyor, etmeli. Çünkü örneğin, başında da bahsettiğimiz bu süreç için kitlelerin sokağa daha az çıktığı süreçken, devletin “canlı bomba” “aracılığıyla” yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğundan etkilenen bir kitle gerçekliği var. Yine T. Kürdistanı’nda devam eden savaşa karşılık süren bir direniş de mevcut. İşte tüm bunlara karşılık dün kullandığımız yöntemler ya da benzeri başlıklarla yürüttüğümüz çalışmalar çok fazla karşılık bulmayabiliyor.
Gezi İsyanı’ndan bu yana tartışma başladığımız daha yaratıcı, farklı politik yöntemler meselesi kitle ile teması buradan doğru kurmayı yani rutinleşmiş, amaçlaşmış yöntem ve çalışma tarzı ile değil yaratıcı yol ve yöntemler, araçlar ile kitlelerle temas, tartışması gündemimizdedir. Elbette diğer yandan “eski” yollarla şimdiki politikayı işleyerek ya da yeni yöntemlerle “eski” ve genel takvimsel gündemlerin politik başlıklarını birleştirmeyi başarabilmeliyiz.
Farklı yol ve yöntemleri tartışma, kitle ile temas halimizi yeniden ele alma tartışmasının yanında çalışma tarzımıza, faaliyeti ele alışımıza yeniden bakmakta fayda var. Aksi durumda eski çalışma tarzı, benzeri yöntemler, aynı aralıklarla kitleye gidişimiz “günü kurtaran” bir yerde bile durmuyor.
“Kendi gündemimiz” ülkenin politik gündemine müdahaledir
İşin başka önemli bir yanı ise “kendi” politik gündemlerimizle güncel politik atmosfer arasında bağ kurmak, daha da ötesi güncel politik atmosfere müdahale etmektir…
“Kendi gündemlerimiz” dediğimiz faaliyetin kendisinin aslında ideolojik hattımıza uygun güncel politikada söz söyleme, etkileme ve çözüm üreten tarzımız bizim esas gündemimizdir zaten, diğer türlüsünün kitle ile bağımızı zayıflattığı gibi misyonumuzla ilgili bir “uygunsuzluğu”, daha açık bir ifadeyle yabancılaşmayı da beraberinde getirmesi söz konusu olur.
Yoğunlaştırılmış çalışma olarak kampanyalar
Burada birde tartışılması gereken başka bir nokta, güncel politik atmosferi hangi yol ve yöntemlerle kitlemize taşıyacağımız tartışması olmalıdır.
Hiçbir çalışma tarzı “vazgeçilmez, mutlak” değildir/olmamalıdır diyerek geçmişten bu güne kullanageldiğimiz ve genel olarak doğru bulduğumuz “Kampanya tarzı” çalışma üzerine Özgür Gelecek Gazetesinin geçtiğimiz aylarda yürüttüğü çalışmayı örnek vererek tartışacağız. Geçmişten bugüne kampanya tarzı çalışmanın genel anlamda doğru olduğu üzerine birçok kez tartışma yürütülmüştür. Belli bir dönemi kapsayan, belli amaç ve hedefleri olan, ana bir şiarla meseleyi ele alan ve bu faaliyeti çeşitli görsel materyallerle destekleyerek faaliyet yürütme yöntemi olarak kampanya tarzı çalışma, kullanıldığı her dönem olumlu bir atmosfer yaratmıştır.
Kuşkusuz kampanyayı güncelle birlikte, halkın andaki gündemi ile birleştiremediğimiz dönemlerde başarısızlığa uğrama ihtimali çok yüksektir. Aksi durumda güncelle bağını güçlü tutan, politikada sözünü söyleyerek sürece bu anlamda politik ve pratik etkide bulunan her çalışma karşılık bulur. Tam da burada T. Kürdistanı’nda devletin abluka ve yasaklarına karşı Özgür Gelecek Gazetesinin “Faşist ablukayı kırmak, direnişle dayanışmayı güçlendirmek için gazetemizin bir aylık gelirlerini T. Kürdistanı’ndaki abluka ve yasaklı ilçelerle dayanışmak amacıyla gönderiyoruz” şeklinde duyurduğu kampanya iyi bir örnektir.
Kampanyamız yüzümüzü savaşa dönme adımıdır
Özgür Gelecek gazetesinin 14-20 Ocak tarihli 69. sayı ile başlattığı kampanya gerek politik ve pratik hedefi, gerek yoğunlaştırılmış bir faaliyet olarak ve gerekse de güncel politik atmosferle kurduğu bağ ile yarattığı hareketlilik olumlu bir yerde durmaktadır.
Kampanya T. Kürdistanı’nda abluka ve yasaklarla çevrelenmiş, süren direnişin Türkiye’nin bazı bölgelerinde gündemleşmemiş olması nedeniyle okurlarına ve kitleye konunun bu kısmını da tartışmaya zemin sunması önemli diğer bir tarafıdır.
Okurların kampanya boyunca birçok yerde dağıtımları artırıldığı, farklı bölgelere girme fırsatı bulduğu, stantlar açtığı bu süreç okurları hareketlendiren, süreçle daha fazla ilişki kurmasını sağlayan, kitlelerle Kürdistan’daki savaşı konuşan, tartışan aynı zamanda devletin katliamcı, imha edici politikalarını teşhir eden tartışmalarını yürütmesine olanak sağlamıştır.
Birçok ilde kampanyanın sürdüğü dönemde yapılan okur toplantıları ile kampanya daha kolektif tartışılmış, yapılan önerilerle zenginleştirilmiş, yaratılan hareketlilik artırılarak, okur kitlesinde moral motivasyonun, yaratılan enerjinin yayılmasını sağlamıştır.
Kampanyanın en önemli kısmının yani kampanyanın bu kadar hareketlilik yaratması, okurlarımız ve kitle nezdinde yanıt bulmasının en önemli nedeninin halkın gündemine değiyor olmasıdır. Kampanyanın kitle tarafından sahiplenilmesi, okurlar tarafından çalışmasının hareketli bir şekilde yürütülmesinin devletin abluka ve yasaklarına karşı sürdürülen direniş için politik ve pratik olarak söz söyleme ihtiyacını da göstermiştir.
Kampanyamız başta Adana, Bursa, Dersim olmak üzere okur toplantıları ile İzmir, Didim, İstanbul’da Beylikdüzü, Avcılar, Sarıgazi; Ankara, Mersin gibi birçok ilde dağıtımları artırmış, bu bölgelerin birçoğunda kampanyadan sonra artırılan gazete sayıları ile dağıtımlara devam edilmiştir.
Kampanyadan elde edilen gelirlerin oluşturulan bir heyetle Amed’de Rojova Derneği’ne teslim edilmesi çalışmayı bir “finalle” sonlandırma anlamında başka bir olumluluktur. Genel olarak başarılı bulduğumuz kampanya çalışması kendi içinde eksiklikleri olsa da sürece ilişkin önemli bir müdahale pratiği olarak okunmalıdır.