Güncel

OCAK AYI-SÖYLEŞİ | Mazlumê Me; Benim Adım Mazlum Doğan!

19 Haziran 2011 tarihinde Dersim Çemişgezek’te Yurdal Yıldırım yoldaşla beraber şehit düşen Mazlum Erenci’nin babası ve yoldaşı Erkan Erenci ile devrim ve komünizm şehitlerini anma haftası kapsamında bir röportaj gerçekleştirdik.

– Mazlum’un babası ve yoldaşı olarak kısaca yaşamından bahseder misiniz?

– Şehitlerimiz güneşimizdir, aydınlığımızdır. Dolayısıyla bizler onları anarak ölümsüzleştiririz. Eğer şehitleri unutmayıp yaşamlarını sürekli kendinize rehber edinirseniz o zaman onları ölümsüzleştirirsiniz. “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de göremez” sözü de buraya tekabül eder bence…

“Devrimci doğmak” ifadesinin karşılığı Mazlum’da yaşam bulmuştu. Size bunu Mazlum’un 5 yaşındaki bir hikâyesi ile anlatayım. O dönem biz ülkemizden İzmir’e sürgün olmuştuk.

Orada o yılki Newroz’a katılmaya giderken bir oyuncakçının önünden geçtik. Mazlum oradan oyuncak almak istedi. Beğendiği iki oyuncak seti oldu ama benim de o kadar param olmadığı için sadece birini alabileceğimi söyledim ve Kürtçe pazarlık yaptık. Mağaza sahibi Mazlum’a dönerek ismini sordu. Mazlum da göğsünü gererek “Benim adım Mazlum Doğan” dedi. Mazlum Doğan’ı tanıdığını ifade eden mağaza sahibi Mazlum’a “Eğer oyuncakçı da “Mazlum Doğan gibi yaşayacağına söz verirsen diğer oyuncak da benden sana hediye” dedi.

Sürgünden bir süre sonra tekrar ülkeye döndük ve ben de parti çalışmalarına katıldım. Benimle beraber Mazlum da okul zamanlarının dışında sürekli partideydi. 7-8 yaşlarındaydı.

Gençlik toplantılarına katılıyor, arkadaşlarla tartışıyor ve not tutuyordu. En dikkat ettiği konu anadilinde eğitim alamamasıydı. Bir gün bizim evin altındaki bakkal Mazlum’a neden her gün partiye gittiğini ve ne öğrendiğini sormuş. Mazlum “Yaa Şehmuz abi, ben partiye gidiyorum, orada herkes dili, kimliği için ölüme gidiyor, zindanlarda işkence görüyor, kendisini yakıyor ama hepsi Türkçe konuşuyor.”

Liseye gittiği dönemde bir gün öğretmeni sınıftan “Şu Çılgın Türkler” kitabını okumalarını ve soru soracağını söyler. Biz daha önce kitabın içeriği hakkında Mazlum ile konuşmuştuk, Türklüğü yücelten, milliyetçilik kokan, ırkçı bir kitap. Mazlum bu sohbet üzerine öğretmenine kitabı okumayacağını ve kitabın asimilasyon politikaları üzerine kurulu olduğunu ifade etmiş.

Sonraki gün Mazlum, Kürt halk önderinin ilk savunmaları olan “Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” kitabını okula götürmüş ve öğretmenine “Ben bu kitabı aldım. Bu kitabı okuyup tartışabilir, üzerine ders yapabiliriz, çünkü bu kitap bizim kimliğimiz ve geçmişimizdir” demiş. Tabi bunun üzerine öğretmen “bu kitap bölücülerin kitabıdır” diyerek ve Mazlum’u dışarı çıkarmış. Sonradan Mazlum hakkında “çocukları bölücü faaliyetlere yönlendirmek, propaganda yapmak” vb. iddialarla soruşturma açtılar, mesele bölgede gündem oldu ve Mazlum’u devamsızlık bahanesiyle okuldan attılar.

Azadiya Welat gazetesinin dikkatini çekmiş bu durum. Gazete, Mazlum’a belli periyotlarda Kürtçe fıkra yazabileceği bir yer açtı. Böylece Mazlum da gazetecilikle tanışmış oldu. Amed’de gazete dağıtımına katılıyordu. Çok emekçi idi, Amed’i sokak sokak gezer ve sürekli polis baskısıyla karşı karşıya kalırdı. Polisler tehdit eder, gazetelerine el koyardı. Ama o boyun eğmeden elindeki bütün gazeteleri akşama kadar dağıtır ve yorgun bitkin gelirdi eve. Anlayacağınız Mazlum’a ayakkabı dayanmıyordu. İşine bağlı ve sorumluluğunun farkında olan biriydi. Okuduğu her şeyi de tartışırdı.

–  Mazlum’un gazetecilik pratiğinden biraz söz edebilir misiniz?

– Bir devrimin olmazsa olmazı olan ayaklarından biri de medya ve basındır. Basın; sürekli halkı bilgilendirmek ve düşmanın halk üzerindeki psikolojik baskını kırmak için büyük bir emek, fedakârlık ve ustalık gerektiren bir alandır.

Mazlum bu alanda mücadele verirken halkların dili kulağı ve gözü olmak istedi. En çok da kendi dilinde yazmak istedi. Halkın kendi dilinde toplumsal olayların ve önderlik perspektiflerini anlayabilmesi için büyük bir mücadele verdi. Düşman gerilla alanından korktuğu kadar basın alanından da korkmaktadır. Basını susturmak için her türlü saldırıyı gerçekleştirmektedir.

1990’ların şahidiyiz. Gazete dağıtımcısından, bayisine, muhabirinden yazarına yüzlerce arkadaşımız tutuklandı ve katledildi. Ama o bayrak asla yere düşmedi. Mazlum da bayrağı devralıp-devretti. Düşman Mazlum’u infaz edemedi ama daha 18 yaşından küçükken 42 yıllık bir cezayla onu susturmaya çalıştı ve sonra bu cezayı 7 buçuk yılla düşürerek onayladı.

– Bu dönemde katıldığı eylemlerde gözaltına da alınıyor sanırız…

– 2007 yılında Kürt halk önderinin saçlarının zorla kazınmasına karşı Amed’de eylemler oluyordu ve Mazlum da ön saflarda yerini aldı eylemlerde ve de gözaltına alındı. Annesi o eylemliliklerde gözaltına alınanlar için karakola gitmiş, Mazlum’un da gözaltına alındığını orada öğrenmiş. Ben de avukattan öğrenip öyle gittim. Mazlum’u ziyaret ettiğimizde vücudunda morluklar, izler olduğunu gördük. Annesi üzülünce Mazlum ona “Anne beni bırak da git bir de polislere bak. Taşlarla onları ne halle getirmişim, git onları sor!” dedi.

Bu süreçte Mazlum’un da içinde olduğu toplam 60 çocuk tutuklandı. Taş atan çocuklar olarak gündemde yer edindiler. Çocuk Cezaevi’ne konulan bu çocukların yarısı Cizre’den getirilmişti. Ve çocuklara sıradan bir yaşam yani adli bir yaşam dayatıldı. Mazlum bu durumu kabullenmedi ve arkadaşlarıyla beraber politik bir ortam oluşturmak için çabaladı ve başardı da.

– Bir kampanya da yürütüldü değil mi, süreçle ilgili?

– Evet, başlattığımız kampanya uluslararası alanda da ciddi bir kamuoyu oluşturdu ve bir süre sonra çocuklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.

O dönemden itibaren özgürlük saflarına katılmak Mazlum’un hep gündemindeydi artık ve devrimin oradan gerçekleşebileceğine inanıyordu. Hep bir özlem ve ısrar vardı onda. Hapishaneden çıktıktan sonra bunu çok fazla dillendirdi. Kanımca yaş meselesinden ve basındaki yeteneğinden kaynaklı bu duruma pek sıcak bakılmıyordu.

– Çeviri de yapmış sanırız…

– Kürtçe’ye yani anadiline olan hâkimiyeti ve çeviri yeteneği de kendi ısrarıyla açığa çıktı. Basından arkadaşları ve Hakkı Volkan şöyle anlatmıştı; “Daha önce İmralı Notları bize geliyordu ve biz redakte ediyorduk ama Kürtçe’ye çevirisi birkaç günümüzü alıyordu. Bir gün Mazlum geldi ve masadaki çeviriyi yapabileceğini söyledi. Biz birbirimize baktık ve Mazlum’un ısrarını bildiğimiz için ‘tamam’ dedik. Ertesi güne çeviriyi masada hazır bulduk. Dil kurumuna verdik, onlar da çevirinin gayet iyi olduğunu söylediler. Artık İmralı Notları redakte edildikten sonra aynı gün Kürtçe’ye çevriliyordu.”

 

Özgürlük saflarına giden Mazlum!

– Katılım sürecinden de bahseder misiniz?

– Mazlum hep özlemini duyduğu alana 11 Temmuz 2010’da katıldı. Dersim sahasına, diğer halk ve hareketlere özel bir ilgisi vardı. Kanımca Dersim’den katılımının bir nedeni de bu olabilir. Dersim tarihi, coğrafyası, direnişi ve katliamı üzerine hep sohbetlerimiz olurdu. Ayrıca Mazlum, Önderliğin “Siz kendi dışınızdaki halklarla birleşmediğiniz sürece asla devrim yapamazsınız…” sözlerini hep vurguluyordu.

Son olarak Mazlum; Yurdal yoldaşla birlikte özel bir göreve çıkıyor ve görev dönüşü bir pusuda şehit oluyor. Mazlum istediği gibi sloganlarla uğurlandı. Annesi tabutunu “Bijî Serok Apo” sloganıyla taşıdı.

– Mazlum’un mezarına bir saldırı da gerçekleşmişti sanırız…

– Kürdistan’da devrim; şehitlere, onların anılarına sahip çıkmak ve bayraklarını devralmakla gelişiyor. Şehitlerden aldığınız görev ve sorumluluklarını ne kadar daha iyi yaparsanız mücadele o kadar gelişiyor. Dolayısıyla düşman ya da faşist devlet de şehitleri hep hedef olarak gördü/görüyor. Faşist devlet, halkın şehitlerini yok ederek yönetebileceğini zannetti. Bu mantıkla saldırdı. Ama halkın şehitlerine sahip çıkması, bağlılığını göstermesi sistem için bir felaket. Bu nedenle devlet şehitlerden intikam alırcasına mezar taşlarına saldırdı.

Mazlum’un mezarına da bu kapsamda iki kez saldırı gerçekleşti. İlkinde mezar taşı kırıldı, ikincisi ise her yıl düzenli olarak Amed kamuoyu ve halkının düzenlediği anmalardan birinde saldırı gerçekleşti. 2020 yılında gerçekleşen anmaya faşist saldırılar engel olamadı. Halk anmayı gerçekleştirdi. Halkın şehidine sahip çıkması devrime sahip çıkması demektir ve devrimi gerçekleştirme isteğidir. Şehitler faşizmin en büyük korkusu ve düşmanıdır. Bunun için şehitleri gündemden düşürmeye, anılarını yok etmeye çalışmaktadır.

Biz Mazlum’un biyolojik olarak anne ve babası olabiliriz ama Mazlum halkın bir neferiydi, halkın gerillasıydı, halkın devrimcisiydi.

– Yurdal ve Mazlum’un şahadetleri birlikte karşı koyuşun güzel bir sembolü. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Evet, bu hem Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın perspektifi hem de Mazlum’un Dersim’e gitme gerekçesiydi. Yani tüm halklarla birleşik bir cephede faşizme ve kapitalizme karşı birlikte mücadele yürütmek… PKK mücadelesi ulusal olduğu kadar sınıfsaldır da. Dolayısıyla anti-emperyalist, anti-kapitalist ve tüm halkların ortak yaşam biçimini ve kurtuluşunu ifade etmeye çalışmaktadır. Belki Mazlum’un da en büyük hayali buydu ve bunu Dersim’e giderek gerçekleştirdi.

Yurdal arkadaş da basından öğrendiğim kadarıyla çok değerli bir yoldaş, Yozgatlı Türk-Alevi halkının evladı. Böyle bir arkadaşla birlikte şahadet şerbetini içmek bence Mazlum’un belki en büyük idealiydi ve bu gerçekleşti. Bizler aslında bu coğrafyanın, bu toprakların ayrılmaz parçalarıyız. Acılarımız, sevinçlerimiz birlikte yaşanmış. Bunun için faşizmin, kapitalizmin Türkiye ve Kürdistan’ın her tarafındaki saldırılarına ancak birlikte karşı koyabiliriz. Halkların ortak birlikteliği ve birlikte mücadelesi bunlara engel olabilir. Birlikte şahadetleri bize bu mesajı veriyor ve bizde bu mesaj doğrultusunda şehitlerimizin yolunda yürümeye çalışıyoruz.

Heval Yurdal Avrupa’da rahat bir yaşamı bırakıp devrime olan inancının peşinde, faşizme karşı mücadele etmek ve devrim bayrağını yükseltmek için 1999 yılında ülkeye dönüş yapıp gerillaya katılıyor. Faşizme karşı direnmenin ve devrimi bu topraklarda gerçekleşmesinin silahlı mücadeleyle olabileceğine inanan Yurdal hevalin ilk görev yeri Karadeniz; 2005 yılında Dersim alanında bu mücadeleyi yürüttü.

Bu her iki halkın neferi, düşmana karşı son cephanelerine kadar çatışarak şahadete ulaştılar. Düşman, faşizm her ne kadar Çemişgezek’te boğma naraları atsa da; bu halk binlerce Yurdal, binlerce Mazlum’la düşmana karşı her zaman mücadele vermiştir, beyinde ve yüreğinde şehitleri yaşatarak ölümsüzleştirmiştir.

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu