Zamanın durduğu, yoksul Kürt çocuklarının konuştuğu yerin ismidir, Roboskî. Zulmün bile utandığı, zalimlerin yoksul Kürt gençlerini katlettikleri için sevinçten tanrı katına çıktığı yerin ismidir, Roboskî. Adı kaçakçıya, eşkiyaya çıkan “terörist sanılarak” katledilen mazlum Kürtlerin acı tarihine eklenen utanç halkasıdır, Roboskî.
Bu topraklarda Türk generallerinin “sınır güvenliği” gerekçesi, Kürt gençlerinin çalınan yaşamından önce geliyor. “Operasyon hatası” 34 Kürt genci katliam bahanesi haline getirildi. “Terörist sanılarak” 17’si çocuk 34 yoksul Kürt gencinin Türk savaş uçakları tarafından katledilmesi ilk değildir. Kürtlerin ölüm tarihi, Türkçe konuşan Türk generalleri tarafından tekrar tekrar yazılıyor. Roboskî katliamından 68 yıl önce 1943’te Van’ın Özalp ilçesinde ekmek parası için sınırda kaçakçılık yapan 33 Kürt emekçisi, Türk generalleri tarafından katledilir.
Yürek işçisi şair Ahmed Arif, yaşanan trajediyi mısralara dizmekte zorlanmaz. Sadece halden bilmezlerin anlayamadığı trajediyi mısralara dökerken sanki Roboskî’de ve bugün yaşananları kaleme alıyordu.
Bağrına sığınanları utandırmayan dağlar, bıyıkları yeni terlemiş otuz üç dağ evladını koruyamaz. Sorgusuz-yargısız kesin ölüm buyruğunu uygulayanlar, dağların kuytuluk boğazında kitaplara sığdırılamayan Kürt katliamını yazarlar. Katliamın gerisinde pasaporta içi ısınmayan otuz üç dağ parçasının Kirmanşah dokuması kuşakları, tütün tabakası ve tespihleri kalır.
Yüz yıldır bitmek tükenmeyen bilmeyen “güvenlik” gerekçeleri dillendirilerek Medya Savunma Alanları’na, Rojava’ya nerede direnişçi bir Kürt varsa orada Kürt’ün katliam kaderi bombalarla Siha’larla yazılıyor. Ne nedenler ne de bahaneler bir türlü bitmiyor bu lanetli coğrafyada. Tarih ve hikayeler, yoksul kanı ve anaların gözyaşı üzerine yazılmaya devam ediyor.
Türk medyası, Roboskî öncesi tüm Kürt soykırımlarında olduğu gibi katliamlarını meşrulaştırmak için yoksul Kürtleri suçlamaya çalışır. Kendileri dışında kimseyi inandıramazlarsa da akıl tutulması bahaneleri sıralamaktan çocuk yaşta Kürt gençlerinin “silah taşıyorlardı” iddiasını yazmaktan utanmazlar. Oysa Kürt gençleri, zorluklarla dolu yaşamlarını sürdürmek, bir lokma ekmek için “kaçakçılık” yapıyordu. “Kaçak” mazot ve gıda taşıyorlardı.
Kürtler mazot taşıyınca “kaçakçılık” Türk tacirleri mazot taşıyınca ticaret olan utanç dolu zamanlardan geçiyoruz. İslamist-Cihadist DAİŞ çetelerine tüm sınırlar serbest iken Kürtlere parçalanmış vatan topraklarına, Kürdistan’a geçişleri yasak oluyor.
Roboskî, Van’da yaşanan otuz üç kurşun trajedisi gibi kaçakçıların hüzün dolu trajik hikayesidir. Katliamda katledilenler öldükleriyle, yakınları ise acılarıyla kaldılar. Suç üstü yakalanan Türk generallerine dokunulamadı bile. Anında aklandılar. Roboskîli aileler ise adalet talep ettikleri için haklarında dava açıldı. Üstelik kaçakçılıkla mücadeleyi fırsat bilip sınır güvenlik önlemlerini daha da artırdılar. Kürt’ün üzerine hedef göstererek ölüm yağdıranlar adalet sağlayabilir mi?
Katliamın sorumlularının gün yüzüne çıkarılmasına katliamın tüm yönleriyle aydınlatılmasına yönelik mücadele devam ediyor. Kürtler dünden günümüze dek gerçek anlamda Kürtlerin varlığının tanınması, demokratik haklarının kabul edilmesi yönünde onurlu bir barıştan yana olmuşlar. Hemen her fırsatta çözümden yana olduklarını samimi bir şekilde dile getirmişler. Ancak TC’nin muktedirleri, bırakalım Kürtlerin demokratik haklarını ve özgürlüklerini kabul etmeyi Kürtlerin varlığını bile kabul etmeyerek katletmekten başka bir yol almamışlar.
Medya Savunma Alanları’na, Minbiç’e, Tişrîn’e, Qarakozax’a, Kobanê’ye, gerçeğin gözüne korkmadan baktığımızda fazlasıyla yapılacak işlerin, yürütülecek mücadelenin ve alınacak yolun olduğunu görürüz. Ne umutsuzluğa ne de kolay hayallere kapılmadan, direnişin ve mücadelenin yolunda kararlıkla birlikte yürüyerek günümüz, yılımız yeni olur.
(Yeni Özgür Politika – 31 Aralık 2024)