Dünyada sınırlı sayıda halk Êzîdîler gibi inanç, dil ve kimliğinden dolayı bu kadar fazla sayıda soykırıma uğramıştır. Tarihleri boyunca 74 kez kılıçla, kesici, kıyıcı ve imha edici silahlarla, açlık susuzluk, sürgün ve katliamla Êzîdîler imhaya sürüklenmiştir. Zerdüşti inancından, konuştuğu Kürt dilinden dolayı bir yandan egemen sınıfın temsilcileri olan soykırımcılar tarafından katliama uğramışlar diğer yandan ise en yakın Müslüman komşuları tarafından dışlanıp aşağılanmış, ötekileştirilerek boğazlanıp sürgüne zorlanmıştır.
Êzîdîlerin çektiğini dünyada sınırlı sayıda halk çekmektedir. Nedendir bu denli yaşatılan katliamlar? Nedendir Êzîdîlerin varlığına karşı duyulan tahammülsüzlük ve kabulsüzlük? Belirtmek gerekir ki, konuştukları Kürtçe dili ve tarih boyunca kabul etmedikleri İslamiyet başlarına bela olup kötü kaderleri olmuştur. Haklarında bu nedenle sayısız ferman çıkartılmıştır.
Her katliamda olduğu gibi DAİŞ karanlığında yaşatılan zulümde en fazla acıyı Êzîdî kadınlar yaşadı. Binlerce kadın köle pazarlarında haraç mezat satılığa çıkarıldı. Tanımı zor acılara maruz bıraktırılarak bilinmezlik içinde kaybedildi. 3 Ağustos 2014 yılında yaşanan 74. ferman bugüne dek devam etmektedir. DAİŞ çapulcuları tarafından kaçırılan üç bine yakın kadın halen kayıptır. Kadınlarını ve özgürlüğünü arayan “Melek Tavus’un evlatları” olan Êzîdîler bugüne dek bin bir zorluğa katlanarak var olma, yaşama tutunma mücadelesi vermektedir.
Bir yandan faşist TC ordusu destekli DAİŞ çeteleri diğer yandan ihanet çizgisinden ödün vermeyen KDP işbirlikçilerin ihaneti sonucu doğaya ve güneşe en yakın olan Êzîdîler 74. Ferman’ı yaşadı. Bir kez daha kadim topraklarından zorla sürülerek cehennemin karanlığına yollanmak istendi. Gerillanın kurtarıcı eli ve yoldaş sorumluluğu olmasaydı Êzîdî halkı daha büyük bir katliamı yaşamaktan kurtulamayacaktı.
Dünyanın sonsuzluğuna inanan, doğanın korunmasını ve saygıyı esas alan “Tavus Melek’in evlatları” günde iki defa güneşe dönerek inançlarını tazeler. Tanrının ışığı olarak kabul ettikleri güneş, ay ve ağacın kutsallığına inanan; kadın saçının kesilmesine itiraz edenler, ellerini başka din ve inançlara uzatmayı kabul etmezler. Laleş’in ibadethanesinde ruhlarını kötülüklerden temizleyerek kendilerini yeniden yaratan Êzîdîler Kürt halkının bitmek bilmeyen kaderini paylaşır. Êzîdîliğin inanç tarihçesi Kürt halkının tarihinin bir parçasıdır. Ateşi ve güneşi kutsal sayan Êzîdîler dualarını güneşin doğduğu yöne doğru dönerek yaparlar. İslam’a geçmeyi hiçbir zaman kabul etmeyen Êzîdîlerin tarihi ve yaşamı zulümden azade olmaz. Sürgün oldukları toprakları bile başlarını beladan kurtarmaz.
Êzîdîler, Kürt halkına yapılan her zulüm ve imhadan paylarını büyük ölçüde aldı. Bundandır ki dağları sadece birer yükseklik olarak değil, birer derinlik olarak kabul ederek sığınırlar.
Soykırım ve katliamlar lanetlenerek yok olmaz. Zulüm şermezar edilerek ortadan kalkmaz. Siyahın gecede kalması ve onurluca yaşam için ayağa kalkıp ellerimizi soykırım yaşamış ve yaşayan olan halklara uzatmak, zalimlerin önünde barikatlar oluşturup halaya ve kavgaya durmak gerek. Kürt’ün halayı bile yasaklanıyorsa, Êzîdînin inancı halen bugüne dek suç sayılıyorsa, Ermeni- Süryani-Asuri’nin varlığı her gün birer küfür gibi lanetleniyorsa demek ki acı ve zulüm dolu nehirler herkesin gözü önünde akıp gitmeye devam ediyor.
Zulüm gören mazlum halklar el, akıl ve yüreklerini birleştirip zulmün önünde barikat olup, direnmeli ve birlikte savaşmalıdır. Rojava en fazla savunma ve korunmaya ihtiyaç duyan ferman yaşamış Êzîdîlere, jenosid yaşamış Ermeni-Süryani-Asuri halklarına özgürlük ve yaşama yolunu açmıştır.
Zulmün olmadığı bir dünyada yaşamak isteyen halkların insanlık dışı sisteme karşı savaşmaktan başka bir yolu yoktur. Ölümden ve güçlüklerden korkmayan özgür insanlar yetiştikçe insanlık dışı sistemler yok olur. Bugün “Tavus Melek’in evlatları” olan Êzîdîler Şengal’de, Rojava’da özgür ve onurlu yaşamın adımlarını döşüyor.
(Yeni Özgür Politika – 6 Ağustos 2024)