Güncel

Nubar Ozanyan Ermeni Tugayı aylık siyasi değerlendirmesini yayımladı

Tugay, düzenli bir şekilde Rojava, Ortadoğu ve dünyada yaşanan askeri-siyasi/politik gelişmelere ilişkin değerlendirme yapıyor.

Değerlendirmede “Siyasi Durum” alt başlığı yapılan değerlendirmede, Irak, Suriye ve Filistin’de yaşanan saldırı, işgal ve faşist saldırganlığa dikkat çekildi:

“Ortadoğu’nun kuzeyinde yeni gelişmeler yaşanıyor. Özellikle Irak, Suriye ve Filistin üzerinde çatışmaların yoğunlaştığı, çelişkilerin derinleştiği bir sürece girildi. Emperyalistlerin sömürgeci politikalarının ve Ortadoğu üzerinde sürdürdükleri rekabetin sonucu olarak, milyonlarca insan yerlerinden yurtlarından edilerek göçmen olmayla, ucuz iş gücü olarak kullanılmakla, açlık ve kıtlıkla ve en önemlisi sistemin yaşadığı krizleri gölgelemek maksadıyla uygulanan ırkçı politikalarla daha fazla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ve bu durum gün geçtikçe giderek daha da derinleşerek devam etmektedir.

İsrail’in Filistin’e yönelik işgal saldırıları ve bu saldırılar karşısında devam eden Filistin Direnişinde, İsrail’in soykırım planları ile 40 binin üzerinde kişi katledildi.Bu soykırım saldırıları devam ederken Gazze ve Refah’ tan sonra İsrail şimdi de savaş alanını genişletip yönünü Lübnan’a dönmüştür. Şimdilik İsrail-Hizbullah arasında sürmekte olan karşılıklı vuruşların esas hedefi Lübnan’ın da işgal planlarına dahil edilmesidir. Yakın süreçte İsrail, Lübnan’da Hizbullah’ın noktalarına hava saldırıları gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar karşısında Hizbullah misillemelerde bulunmuştur. Bu karşılıklı misillemelerle yürütülen çatışmalı durum, bölgede tansiyonun yükselmesine ve düşük yoğunluklu bir savaştan konvansiyonel savaşa dönüşme ihtimalini taşıyor.

Emperyalist dalaşın çıkarları dahilinde savaş finanse edilmekte ve bunun bir tarafında ABD – AB NATO endeksli blok, diğer tarafta ise Rusya ve Çin’in bulunduğu blok mevzilenmiş durumdadır. Her iki taraf da kendilerini direk cepheden savaşa hazır görmemekle birlikte daha temkinli ve kontrollü bir tarzda hareket ederek süreci sürdürmekteler. Şu ana kadar ki savaşın gidişatı kendi çıkarlarıyla özelde alan tutma ve silah ticaretiyle uyuşsa da yeterli olmamakta ve daha kapsamlı hamlelerin hazırlığını yapmaktadırlar.

İsrail bu süreçte Golan Tepelerine daha fazla güç yığmıştır. ABD, Gazze’yi bahane ederek Akdeniz’de bir askeri üs kurmuştur. İran’ın Cumhurbaşkanının helikopter kazasında ölmesi de bir tesadüf olarak ele alınamaz. Beşar Esad’ın siyasi danışmanlarından Luna El Şibl’in görevden alınmasından hemen sonra suikast benzeri bir kazada ölmesi de tesadüfi değildir. Bu kişiler İran’ın bölgede etkin olmasında, Şii güçlerle ilişkilerde aktif isimlerdir ve Suriye’de de bir süreç başlatmışlardı.

Bir tarafta Suriye devletinde Esad’ı zayıflatacak bir iktidar savaşı sürdürülürken diğer tarafta TC, Esad ile bölgede “normalleşme” adı altında bloklaşmanın yaratmış olduğu çelişkilerden faydalanmak istemektedir. Burada Rusya esasta diğer bloğun bölgede hakimiyet alanını geliştirmesini görerek Esad ile TC’ nin arasını yapmaya ve tarafsızlaştırmaya çalışmakta ve karşı hamlede bulunmaktadır. Buna karşılık ABD ve esasta İngiliz emperyalizmi bu duruma karşı çıkmakta ve TC’nin işgal ettiği alanlarda bulunan Esad hükümetine muhalif çete gruplarının harekete geçmesini desteklemektedir.

 

Normalleşme Süreci-İşgal Saldırıları

Değerlendirmede TC ile Suriye arasında özelliklede Erdoğan’ın son dönemlerdeki çıkışlarıyla daha fazla gündeme gelen normalleşme sürecine ve Medya Savunma Alanlarına yönelik işgal saldırılarına ilişki şu ifadelere yer verildi:
“TC – Suriye normalleşmesinden kasıt Rojava devrimin boğulması, Özerk Yönetimin hakim olduğu bölgelerin tamamen BAAS Rejimine bağlanmasıdır. TC’nin isteği çetelerin işgal ettikleri bölgelerin de özerk bir hale gelmesidir. TC her ne kadar Suriye’nin iç işlerine katılmadığından dem vursa da esasta muhalif güçleri bölgede kendisine bağlı paramiliter güçler olarak sahiplenmekte ve bu çete gruplarının resmileşmelerini istemektedir. Bu durum TC’nin Suriye içerisinde örgütlenmesi anlamına gelmektedir. Ve Esad hükümetinin de kabul etmediği nokta esasta budur. Ayrıca Esad kendi topraklarını geri almak istemektedir.

Medya Savunma Alanlarında ise TC özellikle son süreçte hem gerillaya yönelik saldırılarını arttırarak hem de bölge halkına yönelik saldırılar gerçekleştirerek bölgenin siyasi ve askeri kontrolünü eline alma girişimlerine hız kazandırmıştır. Özellikle son 4 yıl içinde yapmış olduğu en büyük hamledir ve eşine çok rastlanılır bir durum değildir. Türk devleti Irak Kürdistanının kuzeyini

adeta ilhak etmiştir. İşbirlikçi KDP yönetimi, bu bölgeleri işgalci Türk devletine satmıştır. Türk devletinin medya savunma alanlarında işgal saldırılarının çapını genişletmesi, siyasi ve askeri hakimiyeti elde etmeye çalışması ve provakasyonlar yaratarak bölge halkını yaşadıkları topraklardan sürme, köyleri boşaltarak insansızlaştırılması çabaları bunu göstermektedir. TC, bölgede PKK’nin tasfiyesi konusunda uzun süredir yanına çektiği ve her türlü desteğini aldığı KDP ile geliştirdiği ittifaka belirli boyutlarıyla Irak hükümetini de ikna ederek dahil etmiş ve anlaşmış durumdadırlar. Irak hükümetinin ikna edilmesinde kalkınma yolu projesinin önemli bir rolü vardır. Bölgenin ve Basra Körfezinden TC’ye ulaştırılacak olan yolun güvenliğinin alınması gereklidir. Bu alanda güçlü bir Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin varlığı çıkarlarıyla çatışmaktadır.

Tüm bu saldırılar karşısında gerilla düşmana karşı eylemlerini yoğunlaştırarak etkili darbeler vurmaya devam etmektedir. Türk ordusunun her türlü teknik ve hava üstünlüğüne karşı gerilla Türk devletine ait bir helikopteri düşürerek önemli bir yanıt vermiştir. Gerillanın alandaki direnişi Rojava ve Türkiye Kürdistanını etkilemektedir. KCK, Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılar için duyarlık çağrısında bulunarak saldırılarda kilit noktanın Rojava olduğu, Türk devletinin bir sonraki hedefinin Rojava devriminin tümden boğulmasına yok edilemesine yönelik olacağını vurgulamıştır. Türk devletinin medya savunma alanlarına yönelik saldırısının ardından Rojava’da da işgal ettiği alanlarda hareketlilik artmıştır.”

 

“TC Bölgede Sıkışmışlık Hali Yaşıyor”

Kayseri’de başlayıp kısa sürede birçok ile yayılan Suriyeli mültecilere yönelik saldırılara da dikkat çekilen değerlendirmede TC’nin göçmenler üzerindeki baskı ve sömürüsü ile işgalci heveslerine karşı mücadele edileceği vurgusu yapıldı:

“TC’de gelinen aşamada çok ciddi ekonomik sorunlar ön plandadır. Bu süreçte ekonomik sorunları gölgelemek ve bu gündemi göçmen sorununa bağlayarak hasır altı etmek istemektedir. Bunun için bir devlet politikası olarak ırkçılığı, milliyetçiliği ve şovenizmi körükleyerek kendisini var edip yeniden örgütlemektedir. Türkiye’de çeşitli ülkelerden gelen milyonlarca göçmen vardır. Bu süreçte Ortadoğu ve Suriye politikasıyla doğrudan ilintili olarak özelde Suriyeli göçmenlere karşı çok ciddi ırkçılık politikaları uygulanmakta ve son yıllarda özellikle Suriyeli göçmenler hedef gösterilmektedir. Türk devleti bölgedeki siyasette bunu kullanmaya çalışmaktadır.

Irkçılık politikası Türk devletinin en önemli politika üretme aracıdır. Hem Kürdistan’daki savaşı hem de Rojava’daki işgali ve diğer bölgelerdeki politikalarını sürdürebilmek için ırkçılığa ve şovenizme ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bunu sürekli canlı tutmaktadır. Göçmenler üzerine uygulanan ırkçılık politikaları Avrupa’da da devam etmekte, kapitalist sistemin yaşadığı ekonomik krizi göçmenlere bağlayarak göçmenlerin çıkarılması üzerinden propagandalar gerçekleştirilmektedir. Halbuki ekonomik sorunların kaynağı emperyalizmin sömürge politikası ve hakimiyet kurmak istediği alanlarda kışkırttığı savaşlar olduğunu çok iyi bilmektedirler.

Bölgede yaşanacak olası savaşa hazırlık ve farklı güçlerin konumlanmasıyla savaşın farklı bir boyuta sıçradığı kesindir. Özellikle yeni toplu katliamların gerçekleştirilmesi ihtimali artmaktadır. Bu nedenlerle Esad -Erdoğan görüşmesi önemlidir. TC bölgede bir sıkışmışlık hali yaşamakta ve işgali bu biçimiyle sürdüremez durumdadır. Türk devletinin bölgedeki meşruiyeti bölge halkları ve dünya kamuoyu tarafından her geçen gün daha fazla sorgulanır duruma gelmiştir. Türk devleti bu hamlesiyle izlemiş olduğu ilhakçı- işgalci siyasete meşruiyet kazandırmak istemektedir.

Elbette, Ortadoğu’nun kaderini en nihayetinde bölgede yaşayan halklar belirleyecektir. Çeşitli milliyet ve inançlardan Ortadoğu halkları olarak bugün esas ihtiyacımız işgale, ilhaka ve emperyalizme karşı bir araya gelmektir. Bu anlamıyla Nubar Ozanyan Ermeni Tugayı olarak önümüzde duran görevler arasında özgücümüzü askeri ve politik anlamda bir üst seviyeye taşımak vardır. Kafkasya’da sürdürülen teslimiyet çizgisine de, işbirlikçi duruşlara da yeniden yaşam bulduğumuz Rojava Devrimini daha ileriden savunarak cevap vermemiz gerekmektedir. Ölümsüz önderimiz Komutan Nubar Ozanyan’ın açtığı hattan ilerleyerek Rojava Devriminin savunulması Ortadoğu ve Kafkasya’da işgale, ilhaka, emperyalizme ve gericiliğe karşı durmak demektir.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu