DünyaGüncelMakaleler

NKP(Devrimci Maoist) Genel Sekreteri Kiran Yoldaşla Söyleşi: Karşı devrim dalgasına karşı

"Tecrübelerime göre, yükselen bir devrim dalgası varken komünist olmak kolaydır. Ancak bir bireyin Marksizm’e ve devrime olan bağlılığı konusundaki gerçek sınavı, gerileme ve karşı devrim dönemidir. Bu nedenle, komünist olmanın gerçek anlamı, komünist devrim inişe geçtiğinde değişmeden kalmak demektir."

Özgür gelecek: kites isimli websitede yer alan Nepal Komünist Partisi (Devrimci Maoist) Genel Sekreteri Yoldaş Kiran (Mohan Baidya) ile söyleşiyi Özgür gelecek okurları için çevirdik. Okurlarımızın hatırlayacağı gibi, NKP (Maoist)’in iki lideri Prachanda ve Bhattarai’nin revizyonizme sapmaları ve Nepal devrimine ihanetinin ardından Maoist hareketin önemli isimlerinden Kiran Yoldaş önderliğinde Nepal Komünist Partisi (Devrimci Maoist) 8 Kasım 2015 tarihinde kurulmuştu. 

Karşı devrim dalgasına karşı

1990’larda, egemen sınıflar dünyanın her köşesinde kapitalizm-emperyalizmin kalıcı zaferini ilan ederken, uzakta, karayla çevrili Nepal’de küçük bir devrimci kadro grubu, onların yanıldıklarını kanıtlamaya cüret etti; yerel ve uluslararası gözlemcileri şok eden 10 yıllık devrimci halk savaşını başlattı ve dünyanın dört bir yanındaki isyancılara ilham verdi.

Nepal Komünist Partisi (Maoist) [NKP (M)] önderliğindeki bu halk savaşı, büyük ölçüde tarımsal ekonomiye dayalı ülkedeki kitleleri hem arkaik (kast ve ulusal baskı, kitlesel topraksızlık ve yarı-feodal) hem de korkunç bir şekilde modern (kadın ve kızların yaygın seks ticareti de dahil olmak üzere emek ihracatı) baskı biçimlerine, bunun yanısıra bu çelişkileri yansıtan egemen sisteme (parlamenter monarşi) karşı seferber etmeyi başardı.

Halk savaşının arkasındaki güçler, bir avuç eski tüfekleri olan derme çatma gerilla birliklerinden siyasi iktidar için gerçek bir rakip haline geldikçe ve kırsalın geniş bir kesiminde siyasi güç olmaya başladıkça, çetrefilli taktik ve stratejik zorluklarla da karşı karşıya kaldılar: Hint yayılmacılığının ve ABD emperyalizminin müdahalesi korkusu ve çeşitli siyasi güçler tarafından yönetilen Kral’a karşı kitlesel bir protesto hareketi.

Bharattai ve Prachanda

NKP (M)’in iki merkezi lideri, Pushpa Kamal Dahal (Prachanda) ve Baburam Bhattarai, sonsuz utançlarına rağmen, bir barış anlaşması imzaladı ve NKP(M)’yi kurucu meclis içine soktu, bu şekilde kahraman Halk Kurtuluş Ordusu(PLA)’nu ortadan kaldırıp silahlarını teslim ederek, PLA’yı gerçek mermilerle değil şekerle kaplanmış bir katliama götürdüler. Bununla birlikte Nepal devriminin hikayesi bitmedi. Halk savaşında yer alan bir dizi katılımcı ve ihanetten tiksinen bir jenerasyon, kitleleri direnişe yönlendirmek ve devrimci mücadelenin yeniden başlamasının yolunu açmak için yeni parti ve örgütler kurdu. Bu liderler arasında, daha çok Kiran Yoldaş olarak bilinen Nepal Komünist Partisi (Devrimci Maoist) Genel Sekreteri Mohan Baidya da var.

Yoldaş Kiran, Nepal’deki mücadelenin en tecrübelilerinden ve Uluslararası Komünist Hareketin bir öne çıkan isimlerinden biri. Kiran, Hindistan devleti tarafından yakalanıncaya kadar Nepal halkına ve dünya proleter devrimine onlarca yıllık hizmetiyle tanınmaktadır ve devrimci bir komünist öncü parti kurma ve lider rol oynadığı halk savaşını başlatma mücadelesinin merkezinde yer almıştır. Barış görüşmeleri sırasında hapsedilmiş olmasına rağmen, Kiran yoldaş kararlı bir şekilde teslim olmayı reddetti ve Nepal halkını boğan sorunlara devrimci bir çözüm için ajitasyon yapmaya devam etti.

kites (websitesi –ÇN), Yoldaş Kiran’la aşağıdaki söyleşiyi sunmaktan onur duymaktadır. Bu söyleşi, Ocak 2021’de gerçekleştirildi ve bazı bölümlerde daha fazla netlik sağlamak için orijinalinden hafifçe düzenlendi. Tüm dipnotlar, başlıklar ve görseller kites’ın Editör Komitesi’nin eklemelerdir. Tüm düzenleme ve eklemeler, Kiran Yoldaş’ın partisi tarafından incelendi ve onaylandı. Bu röportajı hızlandırdığı için Yoldaş Mukti Nepal’e özel teşekkürler.

1- İlk sorumuz biraz kişisel. Büyük yenilgiler, ihanetler ve tutsaklıklara rağmen onlarca yıldır kararlı bir komünist olarak kaldınız. Bunca yıldır sizi komünist yapan şey nedir? Yeni komünistlere veya komünist olmaya çalışan insanlara zorluklar karşısında direnmeleri için ne gibi tavsiyeleriniz var?

– Mao bize, akıntıya karşı gitmenin devrimci ruhuna sahip olmamız gerektiğini öğretti. Mao’nun bununla ne demek istediğini anlamak için çaba sarf ettim. Belki de Marksizm-Leninizm-Maoizm’e olan bağlılığım, komünizme olan sonsuz inancım ve devrim inancım, akıntıya karşı gitmenin devrimci ruhunu yakalamamı sağladı. Başarı ve yenilgiler, sadakat ve ihanetler, özgürlük ve mahpusluk, karşıtların birliği ve mücadelesidir. Belki de bu diyalektik yasasını kavrama girişimim, devrimci iyimserlikle direnmemi sağladı.

Şafakta yapılan egzersizler, Halk Kurtuluş Ordusu üyeleri için hayatın rutin bir parçasıydı, Halk Ordusu üyelerinin sağlığı, disiplini ve zindeliği için gerekli bir uygulama, aynı zamanda mücadelenin güç getirdiği ilkesinin somutlaşmış haliydi

2- Nepal’deki halk savaşında öne çıkan şey, 1996’da küçük silahlarla mütevazı başlangıcından 2000’lerin başında egemen sınıfın devlet iktidarına ciddi bir meydan okuma teşkil etmeye başlayan büyük bir Halk Kurtuluş Ordusu’na (PLA) hızla ilerlemesidir. Bu hızlı ilerlemeyi nasıl açıklıyorsunuz?

– Nepal’deki halk savaşının başlangıcından hemen sonra hızlı bir ilerleme kaydettiği konusunda haklısınız. Toplumsal çelişkilerin doğru analizi, sınıf mücadelesini yürütme planını çözümlerken bunların doğru şekilde ele alınması ve halkın partinin ideolojik ve siyasi çizgisine ve önderliğine olan güveni, bu hızlı ilerlemenin arkasındaki başlıca nedenlerdi.1 İdeolojik ve politik çizginin doğruluğu, devrime karşı sağlam inanç ve parti liderleri ve kadrolarının sömürülen ve ezilen kitlelerin uğruna kendilerini feda etme duygusu, ezilen halkın geniş bir kesiminin Nepal’deki halk savaşına çekilmesinin nedenleriydi.

3- Nepal Komünist Partisi (Maoist) 1996’da halk savaşının başlatılmasından önceki yıllarda nasıl bir kitle temeli inşa etti? Halk Savaşı sırasında bu kitle tabanını nasıl büyüttü?

– Nepal, uzun süre bağımsız bir feodal ülke olarak kaldı. İngiliz, Hindistan ve Nepal yönetici sınıfları arasında 1816’da imzalanan Sugauli Antlaşması, bağımsız bir feodal ülkenin yarı-feodal ve yarı-sömürge bir ülkeye dönüştüğü bir dönüm noktasıydı. O zamandan beri Nepal ve Nepal halkı, iki büyük canavar tarafından ezildi -emperyalizm ve feodalizm-. Verili sosyo-ekonomik koşullarda, egemen sınıfın bir kesimi, Nepal halkının ulusal bağımsızlık arzusunu yolundan saptırdı ve onlara feodal otokrasi uyguladı; ve başka bir kesim, halkı yanıltmak için emperyalizmin ve yayılmacılığın “onayı” ile demokrasiyi bir araç olarak kullandı. Böylece, gericiler kendi çıkarları için bağımsızlık ve demokrasi çizgisi arasında Nepal halkını bölmeyi başardılar.

Nepal Komünist Partisi, 1949’da kurulduktan sonra, esas olarak işçileri ve köylüleri, çektikleri acı ve yoksulluğun nedeninin emperyalizm ve feodalizm tarafından uygulanan çifte baskı olduğunu kabul etmeleri için siyasi olarak eğitmek amacıyla ülke çapında bir girişim başlattı. Bu arada, güney ova topraklarında esas olarak köylü mücadeleleri yürüttü ve Hint yayılmacılığının Nepal’de gerçekleştirdiği hegemonik müdahalelere karşı kentsel küçük burjuva nüfusu harekete geçirdi. Bu süreçte eş zamanlı olarak Nepal’de halk demokrasisini ve ulusal bağımsızlığı savunan devrimci bir kutup gelişti ve kitleler arasında kök salmaya devam etti.

Nepal Komünist Partisi, ’60’larda birçok gruba bölünmüş olsa da, ulusal bağımsızlık ile halk demokrasisi arasındaki karşılıklı ilişkiye dair temel anlayışları uzun süre temelden değişmedi. Otokratik monarşi döneminde bu çizgilerde aktif olarak çalışan partiler, eski NKP(Mashal) ve NKP(Marksist-Leninist) olmak üzere başlıca iki akımdı. Bu, komünistler için ülke çapında devrimci bir üs yarattı.

1990’da anayasal monarşi altında sözde çok partili demokrasinin restorasyonundan sonra, NKP(Marksist-Leninist) NKP(Birleşik Marksist-Leninist)’i oluşturmak için NKP(Marksist) ile birleşti. Bu parti, sağ revizyonist bir çizgi izledi ve Kruşçev’in icat ettiği üç barışçıl yolu savundu.2 Diğer taraftan NKP(Mashal) ve Nepal’de yeni demokratik devrimi gerçekleştirmek için Maoizm’i ve uzun süreli halk savaşı çizgisini benimsedi. Daha sonra 1991’de diğer üç grupla birleşti ve böylece NKP(Birleşik Merkez) oluşturuldu. 1992’deki Birlik Kongresi sürecinde yapılan yoğun ve kapsamlı ideolojik ve politik mücadele, partinin Maoizm ve uzun süreli halk savaşı kavrayışını zenginleştirdi.

Bunu izleyen dönem, kapsamlı bir siyasi ajitasyon ve propaganda, gerici siyasi partileri ve her türlü revizyonizmi teşhir etme ve dört hazırlık üzerine yoğun bir parti içi iki çizgi mücadele dönemiydi. Bu dört hazırlık şunlardı: bir, ideolojik ve politik hazırlık; iki, örgütsel hazırlık; üç, malzeme hazırlığı; dört sınıf mücadelesine hazırlık. İki çizgi mücadelesi, öylesine uzlaşmaz/antagonist bir düzeye ulaştı ki, parti önündeki yolu temizlemek için sağ tasfiyecileri partiden atmak zorunda kaldı. Sonra 1995’te NKP(Maoist) ortaya çıktı ve halk savaşını başlatmak için genel bir planlama geliştirdi.

Parti tüm ülkeyi üç farklı kategoriye böldü: esas bölge, ikincil bölge ve propaganda bölgesi. 13 Şubat 1996’da, farklı düzeylerde de olsa tüm ülke çapında 5 bin civarında eylem gerçekleştirildi. Bu eylemler, diğerlerinin yanısıra devlet iktidarının temsilcisi olan polis noktalarına; feodalizmin temsilcileri olan kırsal tefecilere; bürokratik kapitalizmin temsilcisi olan küçük çiftçi kalkınma bankasına; çok uluslu şirketlerin temsilcileri olan Coca Cola fabrikasına yönelikti.

Halk Savaşının başlangıcında hedeflerin bu şekilde seçilmesi Nepal’deki yeni demokratik devrimde alt edilecek düşmanları simgeliyordu. Parti, ülke çapında broşürler dağıttı ve posterler astı. Peru’dan farklı olarak, Nepal’deki halk savaşının başlaması başkaldırı şeklindeydi.

Başlatma planının uygulanmasının üzerinden çok geçmeden parti, Halk Savaşını sürdürmek için birbiri ardına başka planlar geliştirdi. Bu planlar birbirini takip eden iki saldırıdan oluşuyorlardı: kırsal alanlarda askeri saldırılar ve kentsel alanlarda siyasi saldırılar. İlki, PLA’yı askeri olarak donatmayı ve kırsal kesimde üs alanları kurmayı; ikincisi ise kentsel alanlarda kitle tabanını güçlendirmeyi amaçlıyordu. Bütün bunlar partinin hem siyasi hem de askeri açıdan sağlamlaşmasına ve devrimci kitle tabanının genişlemesine yardımcı oldu. Devrimcilerin halk savaşı üzerindeki kutuplaşması tüm ülkede hızlı bir tempo kazandı. Kısa bir süre içinde, ezilen Nepal halkı, güçlendirilmiş müstahkem ordu tesislerinin bulunduğu yerler dışında, ülkenin geniş bir bölgesinde halk iktidarını deneyimlemeye başladı.

PLA gerillalarından oluşan bir kültür topluluğu, 1996 yılında Rolpa’da halk savaşının başlangıcında kırsal kesimdeki kitleler için gerçekleştirdiği gösteriden…

4- Kültür toplulukları, Güney Asya’daki komünist hareketin özel bir gücü gibi görünüyor. Nepal’deki halk savaşında kültürel topluluklar nasıl bir rol oynadı? Kitlelere ulaşmak için sözlü ajitasyon ve propagandadan daha güçlü bir biçim miydi, öyleyse bunun sebebi nedir? Onları kitleler arasında bu kadar popüler yapan neydi?

– Evet, kültürel topluluklar Nepal’deki kitle içinde devrimci bilinci uyandırmaya yardımcı oldu. Kültürel program, siyasi olsun ya da olmasın insanları duygusal olarak kendisine çekiyor. Devrimci şarkılar ve diğer performanslar onlara siyaseti öğretiyor. Şarkılar, danslar ve operalarla eğlenmek için kültürel programlara katılıyorlar, ancak devrimci ideoloji ve politikalarla dolu zihinleriyle geri dönüyorlar. Bu, sıradan insanlara yaklaşmanın ve onlara devrimi öğretmenin kolay bir yoludur. Deneyimlerimize göre iyi düzenlenmiş bir devrimci kültürel program, genel kitleleri, büyük bir kitlesel toplantıda konferanslar veren usta bir hatipten daha etkili bir şekilde ikna edebiliyor. Halk şarkıları ve dansları, savurganca modernize edilmiş bir orkestradan daha etkilidir.

5- Halk savaşı sırasında, NKP(M), enerjisini verili zamanda iktidardaki burjuva partilerine saldırmaya odaklayarak, monarşiyle çatışmaktan kaçınarak ve egemen sınıfın bir kesimini diğerine karşı oynayarak, egemen sınıfın farklı kesimleri arasında taktiksel manevralar yapmakta özellikle başarılı görünüyordu. Bu manevrayı mümkün kılan stratejik ve taktiksel yaklaşım neydi? Bu yaklaşım, yönetici sınıfın bazı kesimleriyle ittifak ve seçimlerle iktidara gelme olasılığı hakkındaki yanılsamalara katkıda bulundu mu? Komünistler, egemen sınıfların devrilmesi gerektiği şeklindeki stratejik yönelimimizi parçalamasına izin vermeden, egemen sınıf içindeki çelişkiler arasında taktiksel olarak nasıl manevra yapabilirler?

– Yarı-feodal ve yarı-sömürge durumda olan Nepal toplumu, içinde bir çelişkiler ağının olduğu bir toplumdur. Bunlardan biri temel, diğerleri ikincildir. Dolayısıyla, egemen sınıfların farklı kesimleri arasında taktiksel manevra yapmak ve esas düşmanla sahip oldukları çelişkilere dayanarak küçük burjuva sınıflarla geçici olarak birleşmek için her zaman olanak vardır. Düşman sınıfı bölmek, birkaçını izole etmek ve daha dost güçleri birleştirmek, toplumdaki çelişkilerle başa çıkmada Maoist yaklaşımdır. Parti bu meseleyi doğru bir şekilde ele aldı.

Daha önce de söylediğim gibi, monarşi ile parlamenter siyasi partiler, esas olarak da Nepal Kongresi arasında tarihsel olarak bir çelişki vardı. İktidarı paylaşma konusunda siyasi bir kapışma vardı ve monarşinin üstünlüğü mevcuttu. Anayasal monarşi döneminde dahi Kral, Nepal Ordusu üzerinde mutlak yetkiye sahipti. Hükümet yalnızca Nepal polisini harekete geçirebilirdi. Zamanla Nepal’deki halk savaşı, askerin henüz konuşlandırılmadığı süreçte polisin yenilgiye uğradığı hareketsiz bir duruma ulaştı. Kral Birendra, Nepal Ordusu’nu Nepal halkına ve devrimine karşı konuşlandırmayı reddettiği için siyasi durum daha da çetin bir hal aldı. Bu durumda, tutucu yerel gericiler ile emperyalist ve yayılmacı güçler, Nepal’deki halk devrimine karşı orduyu konuşlandırma yolundaki bu engeli kaldırdılar. Kral Birendra’nın orduyu Halk Savaşına karşı konuşlandırmayı reddetmesi, 1 Haziran 2001’deki kraliyet katliamının ana nedenlerinden biriydi.3

Kadınların % 40’ını oluşturduğu bir halk ordusu olan Nepal Halk Kurtuluş Ordusu Savaşçıları.

Gericiler arasında keskinleşen bu çelişkiler karşısında PLA, kışlalara saldırdı ve ağır silah ve mühimmatlara el koydu. Bu olayı takip eden günler daha da çalkantılı bir hal aldı ve Halk Savaşı yeni zorluk ve olasılıkları da ortaya çıkartarak şaşırtıcı bir hızla ilerledi. Tüm dünyadaki gericiler, Maoistlerin Nepal’in yaklaşık % 80’inde iktidarı ele geçirdiğini kabul ettiler. Bu zorlu durumda, genel olarak tüm partinin ve özellikle de esas lideri Prachanda’nın aşırı baskı altında olması doğaldı. Eklektik düşünce tarzı, küçük burjuva istikrarsızlığı ve kendiliğindenciliği ve çabuk zafer zihniyeti nedeniyle, Prachanda bu zorluğa dayanamadı. Sonuç olarak, devrimi tamamlamak için yeni yollar bulma girişiminde ideolojik ve politik bir sapma yaşadı. Sonrasında yaşananlar zaten herkes için açık.

Düşmanı bölmek ve devrim lehine daha dost güçleri birleştirmek, devrimciler tarafından benimsenmesi gereken doğru bir taktiktir. Marksizm-Leninizm-Maoizm’in bilimsel kavrayışı, devrimci ısrar ve kesin kararlılık ve çelişkilerin doğru şekilde ele alınması, bir komünist devrimcinin, stratejik yönelimin raydan çıkmasına izin vermeden egemen sınıf içindeki çelişkilere oynamasına izin verir. Stratejide sağlam ve taktiklerde esnek bir devrimci için doğru yaklaşım budur.

6- Peru’daki halk savaşında, Lima’nın kenar mahalleleri çok önemli bir savaş alanı haline geldi. Katmandu’nun gecekondu nüfusunu halk savaşı için organize etmede NKP(M) ne gibi başarı ve başarısızlıklar elde etti? Katmandu hangi yönlerden bir savaş alanı haline geldi?

– Nepal Komünist Partisi’nin tüm kurucu liderlerinin Katmandu Vadisi’nden olması bir gereklilik ve tesadüftü. Ve ayrıca aynı yerli milletten, Newar’lıydılar. Vadi, tarihsel olarak Nepal’de bir düzen karşıtı siyaset alanı olarak kaldı. Katmandu’daki küçük bir siyasi olayın bile tüm ülkede etkisini göstermesi ve aynı şekilde kırsaldaki olayların Katmandu halkını sallaması Nepal’in temel özelliklerinden biridir. Buna ek olarak, Katmandu’nun gecekondu bölgelerinde yaşayanlar da dahil olmak üzere yoksul halkın büyük çoğunluğu, Halk Savaşına iyi bir destek ve katılım sağladı.

7- Küçük-burjuvazi, gelişimi boyunca Halk Savaşına nasıl tepki verdi? NKP(M), küçük-burjuvazi arasında bağlılıklarının değişmesini etkileyebildi mi? Etkileyebildiyse, nasıl? Değilse, bunun zorlukları nelerdi?

– Nepal’de bir sanayi devrimi yaşanmadı. Üretim sanayisi ve burada çalışan klasik tip proleterler yoktur. Bununla birlikte, küçük burjuva sınıf tabanından gelen işçiler mevcut: özellikle yoksul ve alt orta sınıf köylülük. Nepal’de komünist liderlerin ortaya çıktığı temel, bu küçük-burjuva sınıf tabanıdır. Okul ve üniversite hayatlarında siyasetle uğraşan öğrenciler daha sonra yeraltı profesyonel siyasi liderlere dönüştüler ve birçoğu okul öğretmeni olarak yarı zamanlı aktivistler oldu. Bu, Nepal’deki hem devrimci hem de parlamenter partiler için geçerliydi -özellikle de otokratik monarşik sistem sırasında siyasi partiler yasaklandığı süreçte-.

Dolayısıyla Nepal’deki temel sorun, küçük burjuvazi arasında bağlılığın devrime kayması değil, komünist liderlerin küçük burjuva düşünce biçimlerinden devrimci dönüşümüydü. En üst düzey liderler de dahil olmak üzere birçok lider, kendilerini proleter devrimcilere dönüştürmeyi başaramadı ve bu nedenle küçük burjuva zihniyetinin kurbanı oldu. Prachanda ve Baburam’ın ihanetlerinin kökeninde, bu dönüşümdeki derin başarısızlık vardır.

8- Görünüşe göre Halk Savaşındaki ilerlemelerin yenilik yapma isteğiyle çok ilgisi var, Prachanda bu yenilikte öncü bir rol oynuyor. Komünistler, tarih ve deneyim yoluyla doğruluğu kanıtlanmış komünizmin temel ilkelerine dayanırlarken, aynı zamanda komünist felsefe ve stratejinin miadını doldurmuş yönlerinde yenilik yaparak bu yönlerden kopuş gerçekleştirebilirler mi?

– Nepal’deki Halk Savaşı, diğerleri gibi, hem evrensel hem de belirli özgünlüklere sahipti. Dolayısıyla başlangıcı ve devamı, diğer halk savaşlarının kopyaları değildi. Nepal Halk Savaşı, kısa sürede genel olarak devrimciler, özel olarak da Nepalli devrimciler için yeni deneyimler kazandırarak çok hızlı bir şekilde gelişti. Buna rağmen, bu deneyimleri “Prachanda Yolu” olarak sentezlemek prematüre bir karardı.

Bu terminolojik yenilik, burada bahsettiğimiz şeyin anlamını doğru bir şekilde ele almıyor. Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur. Lenin bunu ileri sürdü. Marksizm yalnızca bir felsefe değil, devrime rehberlik yapan bir sosyal bilimdir. Pratiğe yaratıcı bir şekilde uygulandığında gelişir ve böylece proleter devrimin karşı karşıya kaldığı yeni zorlukları çözmemiz için bize rehberlik eder. Hem Marksist ilkenin hem de devrimci pratiğin gelişimi doğrusal değil, sarmaldır. Bu süreç sayesinde Marksizm, Marksizm-Leninizm ve ardından Marksizm-Leninizm-Maoizm olarak gelişti. Teori ve pratik arasında diyalektik bir ilişki vardır, ancak pratik esastır. Pratikten kopuk teorinin gelişiminin Marksizm ile hiçbir ilişkisi yoktur ve “miadını doldurmuş” komünist felsefe ve stratejinin yönlerinden kopma kavramı post-Marksizm’i çağrıştırmaktadır.

9- Prachanda ve Bhattarai’nin ihanetlerinin özellikle siyasi çizgi açısından başlıca sebepleri nelerdi? Halk Savaşının sona ermesine yol açan, devlet ve burjuva demokrasisi konusunda NKP(M) içindeki farklı çizgiler nelerdi?

– Nepal’deki devrime ihanetin arkasındaki ideolojik ve siyasi kök daha önce tartışılmıştı. Partinin tartışmaya açtığı “Yirmi Birinci Yüzyılda Demokrasinin Gelişimi” belgesinin kökü burjuva demokrasisiyle bağlantılıdır. Daha sonra Chunwang toplantısında parti, burjuva demokrasisi ile yeni demokrasi arasında taktik bir adım olarak demokratik cumhuriyeti resmi olarak benimsediğinde devrimci çizgisinden sapmış oldu. Kurucu Meclis taktiği, nihayetinde parti, Kurucu Meclis tarafından oluşturulacak demokratik cumhuriyeti, burjuva demokrasisinin ilerisinde ve halk demokrasisinin gerisinde yeni bir adım olarak ileri sürdüğünde bir strateji haline geldi. Halk Savaşının sona ermesi, halk iktidarının geçici parlamento ile yer değiştirmesi ve PLA’nın silahsızlandırılması, diğerleriyle birlikte bu sapmanın yol açtığı sonuçlardı.

10- Prachanda’nın ihanet gerekçelerinden biri, Nepal’in iki büyük güçle çevrili küçük, denize kıyısı olmayan bir ülke olması, dolayısıyla devrim Nepal yönetici sınıfını devirmeyi başarmış olsa bile proletarya diktatörlüğünün devam edemeyeceğiydi. İdeolojik perspektifi teslimiyetçi olsa da, uluslararası komünist hareket tüm zamanların en düşük seviyesindeyken, ülke büyük düşman güçlerle çevriliyken proletarya diktatörlüklerini kurmanın ve savunmanın zorlukları hakkında bir fikre sahipmiş gibi görünüyor. Komünistler bu zorluğun üstesinden nasıl gelebilir? Kalıcı bir proletarya diktatörlüğü kurmadan önce Paris Komünü tipi bir senaryodan geçmemiz gerekebilir mi?

– Öncelikle Prachanda, Nepal’deki yeni demokratik devrim için siyasi çizgisini kaleme alırken, Nepal’in iki dev rakip güçle çevrili küçük, karayla çevrili bir ülke olduğunun zaten farkındaydı. O dönemde proletaryanın önderliğindeki demokratik diktatörlüğün başarılı olsa bile devam edemeyeceğini öngörmemişti. Daha sonra tüm dünyadaki devrimci halkları yanıltmak için bu mantığı üretti. İdeolojik bakış açısının teslimiyetçi olduğuna doğru bir şekilde işaret ettiniz.

İkincisi, ülkemiz küçük ve denize kıyısı olmayan bir ülkedir, devrimi ayakta tutmak ve proletarya diktatörlüğünü sürdürmek için pek çok zorluğu sahiptir. Ancak bu, sadece ülkemiz için değil başka ülkeler için de geçerlidir. Marksistler olarak, her olumsuz bakış açısına, karşıtının da eşlik ettiğine inanıyoruz. Komşular güçlü ama aralarında bir rekabet var. Aralarındaki çelişkiler, devrimi sürdürmeye yardımcı olmak için kullanılabilir. Ve sorunu, ortaya çıkmadan varsaymak doğru değildir. Kürtaj, yeni doğan bebeğin belirli bir hastalıktan ölebileceği varsayımıyla haklı gösterilemez.

Üçüncüsü, gerçek Marksizm’in Paris Komünü deneyiminin tamamını sentezledikten sonra geliştiğini biliyoruz. Komün tipi siyasi sistem, bırakalım Marksizm-Leninizm-Maoizm’i, Marksizm’in içeriğini kavrayamaz. Mevcut durumu karşılamak için Paris Komünü öncesi erken Marksizm’i değil, Marksizm-Leninizm-Maoizm’i yaratıcı bir şekilde uygulamalıyız.4

11- Devrimci Enternasyonalist Hareketin (DEH) varlığı, Nepal’deki halk savaşının ilerlemesine nasıl yardımcı oldu? 20 yıllık DEH’ten olumlu ve olumsuz hangi dersleri alıyorsunuz? Bugün komünistler arasında ne tür bir uluslararası örgütlenme mümkündür ve istenmektedir?

– DEH’in oluşumu, devrimcilerin, Marksizm’in “başarısızlığı” nedeniyle tarihin sonunu ilan eden emperyalizm savunucularına karşı bir zaferdi. Maoizm’in, Marksizm’in üçüncü, daha yüksek bir aşaması olarak benimsenmesi DEH açısından büyük bir başarıydı. Devrimci güçlerin uluslararası düzeyde biraraya getirilmesinde çok önemli bir rol oynadı, birbirlerinden öğrenmelerine ve deneyimlerini paylaşmalarına izin verdi. Diğerlerinin yanısıra, DEH Komitesi’nin partimizle paylaşmasına yardım ettiği Peru, Türkiye, İran ve Bangladeş’teki halk savaşı deneyimleri, Nepal’de halk savaşının çizgisini geliştirmede ve ilerletmede büyük bir enternasyonalist yardımdı.

DEH artık tamamen feshedilmiştir. Maoistlerin uluslararası bir merkezine duyulan ihtiyaç, çok fazla arttı. Bu, DEH’in yeniden aktive edilmesi veya bazı yeni oluşumlar olabilir. Bununla birlikte, şimdi forum tipi bir yapı olmalıdır, çünkü Maoistlerin uluslararası düzeyde sahip olduğu birlik seviyesi şu anda bunun ötesine geçmeye izin vermemektedir.

12- Varoşların büyümesi, bilgi teknolojisi, yapay zeka ve emperyalist ve yayılmacı güçler arasındaki artan rekabet gibi emperyalist sistemdeki son değişikliklerin Nepal’de ve daha genel olarak dünyadaki devrimci stratejiye etkileri nelerdir?

– Dünya birçok değişime uğradı -şehirlerdeki varoşların büyümesi, bilgi teknolojisi ve yapay zeka vb.- Bunların, sınıf mücadelelerinin geliştirilmesinde farklı etkileri var. Az gelişmiş ülkelerdeki gecekonduların büyümesi, şehirlerde devrimci sınıf mücadeleleri yürütme potansiyelinin arttığını gösteriyor. Bilgi teknolojisinin gelişimi, uzun süren halk savaşı sırasında nispeten istikrarlı üs alanları kurabilme olasılığını engelleyebilir. Aynı şekilde robotik ve yapay zeka, işçileri işlerinden çıkarmaya başlamış, tüm dünyada ve özellikle emperyalist ülkelerde ek işsizlik sorunlarına neden olmuştur. Bu değişikliklere ek olarak, devrimcilerin faydalandığı strateji ve taktikler üzerinde etki yaratan başkaları da var. Dolayısıyla tüm bu faktörler, sadece ezilen ülkelerde değil, emperyalist ülkelerde de komünistler için strateji, taktik ve devrime giden yolu geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Strateji ve taktiklerimizi nesnel ve öznel koşullardaki değişikliklerle uyumlu olarak geliştirecek kadar dinamik olmalıyız.

13- Bunlar, derin bir alçakgönüllülük ve büyük bir sempati ile sorulan bir dizi zorlu sorulardır: Nepal’deki komünistler, birkaç kilit liderin halk savaşına ihanetinden ve burjuva hükümetine katılımlarından nasıl geri dönebilirler? Bu ihanetin kitleler ve revizyonist çizgiyi takip etmeyen parti kadrosu üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Gerçek komünistler, ihanete yol açan çizgi sorunları çözmek için nasıl çalıştılar ve devrim için öznel güçleri yeniden inşa etmek için hangi pratik stratejiler uygulanıyor? Bu çabaları desteklemek için enternasyonal yoldaşlar ne yapabilir?

– Devrim ve karşı devrim, karşıtların birliğini oluşturur. Devrim gereklidir çünkü toplumda karşı-devrim vardır. Her şeyden önce, devrimci komünistler bu diyalektik ilişkiyi tanımalı ve takip etmelidir. Nepal’deki karşı devrim, insanların yaşamlarına daha fazla zorluk kattı, ulusal bağımsızlık daha da tehlikeye atıldı ve halkın demokratik hakları kağıt üzerinde görünse de pratikte mevcut değildir. Neo-liberalizmin yönlendirdiği demokratik cumhuriyet, bu sorunları çözmek yerine daha da kötüleştirdi. Bu sorunları çözebilecek olan sadece Yeni Demokratik Devrim’dir, başka hiçbir şey değil. Bu doğru bir şekilde kavrandığında, devrimci bir komünist, devrim yapmanın yollarını bulmak için çok çabalamalıdır. Nepal’deki devrimciler arasında şu anda olan budur.

Kuşkusuz, devrime ihanet edenler, kadrolar ve kitleler arasında bir tür karamsarlık yaratmıştır, ancak hainlere yönelik öfke ve nefret bununla yanyana giden diğer yöndür. Artan zorluklar insanları her zaman bir çözüm bulmaya iter ve devrimcilerin çıkış yolunu sağlaması gerekir. Kadrolar ve halk kitleleri arasındaki nefret ve öfke devrimci iyimserliğe böyle dönüştürülebilir. Subjektif gücümüzü bu doğrultuda pekiştirmek için çok çalışıyoruz. Partimiz tüm karşı-devrim sürecini değerlendirdi. Siyasi iktidarı ele geçirmek için ideolojik ve siyasi çizgisini ve askeri çizgisini de geliştirmiştir. Devlet iktidarı ve devletten ayrıcalık kazanmak için yürüttükleri çatışmayla, revizyonistlerin devlet iktidarındaki tam başarısızlığı, parlamenter sistemin yararsızlığını ve ona rehberlik eden yeni neo-liberalizmi çıplak bir şekilde ortaya çıkardı. Çok zaman geçmeden, alternatif bir siyasi güç olarak ortaya çıkabileceğimizden umutluyuz.

14- Edebiyata kişisel bir ilginiz var. Edebiyat sevginiz devrimci bir lider olarak sizi nasıl şekillendirdi?

– Edebiyat, felsefe, ekonomi, bilim vb. sosyal bilincin farklı biçimleridir. Birbirleriyle ilişkilidirler ve birbirlerini etkilerler. Akademik çalışmalarıma edebiyat alanında başlamama rağmen, sosyalist gerçekçiliğe dayanan edebiyatçı hareket beni Marksizm’e ve Marksist felsefeye çekti.

15- Uluslararası komünist hareketin önde gelen isimlerinden biri olarak, sizin için komünist olmak ne anlama geliyor?

– Tecrübelerime göre, yükselen bir devrim dalgası varken komünist olmak kolaydır. Ancak bir bireyin Marksizm’e ve devrime olan bağlılığı konusundaki gerçek sınavı, gerileme ve karşı devrim dönemidir. Bu nedenle, komünist olmanın gerçek anlamı, komünist devrim inişe geçtiğinde değişmeden kalmak demektir.

16- Devrimci Çin, Büyük Proleter Kültür Devrimi ve Maoizm ruhunun kalbinizde neden özel bir yeri var?

– Çin’de Mao liderliğindeki yeni demokratik devrim, emperyalizm tarafından ezilen yarı-feodal ve yarı/yeni-sömürge ülkeler için bir kurtuluş öncüsü oldu. Mao’nun öncülük ettiği bu yol, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da emperyalizm tarafından ezilen ülkeler için devrime giden doğru bir yol olduğunu kanıtladı. Büyük Proleter Kültür Devrimi, sosyalist toplumda proleter devrimin bilimi olan diyalektik materyalizmin şimdiye kadarki pratiğinin zirvesidir. Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin teorik içeriği -devrimin proletarya diktatörlüğü altında devam etmesi gerektiği- komünizme giden yolu açan ve böylece Marksizm-Leninizm’i bir sonraki aşamaya, daha yüksek aşamaya -Maoizm’e- taşıyan Mao’nun katkılarının en önemli noktasıdır. Bugün hiç kimse Maoist olmadan Marksist olamaz.

Dipnotlar:

1 Kiran yoldaşın, halk savaşı sürecindeki “parti” şeklinde yaptığı tüm atıflar, devrimci dönemindeki Nepal Komünist Partisi (Maoist)’e yöneliktir.

2 “Üç barışçıllar” veya “üç barışçıl yol”, Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin restorasyonunun merkezinde yer alan politikalardı: sosyal sistemler arasında barış içinde bir arada yaşama, sosyal sistemler arasında barışçıl rekabet ve kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş. Kruşçev’in devrimci Çin’den revizyonist politikalarının önemli çağdaş eleştirileri için Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin “Uluslararası Komünist Hareketin Genel Hatlarıyla İlgili Bir Teklif” (1963) ve Hongqi Yayın Departmanı’nın “Yaşasın Leninizm!” (1960) yazılarına bakınız. Her ikisine de marxists.org’dan ulaşabilirsiniz. Bu sorunların güncel bir analizi için, José San Miguel’in kite # 2‘de yayımlanan “Kapitalist Kriz ve Sınıf Savaşı Üzerine Tezler”e bakınız.

3 Yoldaş Kiran, 1 Haziran 2001’de Kral Birendra, eşi ve diğer sekiz akrabasının, Kral Gyanendra’nın tahta çıkmasının önünü açan Veliaht Prens Dipendra tarafından öldürülmesine atıfta bulunuyor. O zamanki resmi hikayeler, Veliaht Prens’in ebeveynlerinin, sevdiği kişiyle evlenmesine izin vermeyi reddetmesi nedeniyle sarhoş ve üzgün olduğunu öne sürüyordu, ancak Gyanendra ve dış aktörlerin rolleri de dahil olmak üzere birçok soru cevapsız kaldı. Katledilen Kral Birendra parlamento partileriyle bazı konularda işbirliğini tercih etmiş ve Kraliyet Ordusu’nu halk savaşına karşı konuşlandırmamış olsa da, Gyanendra tahta geçtikten sonra orduyu bir yıl içinde halk savaşına karşı konuşlandıran muhafazakar biriydi.

4 Bu sorunun son kısmı, uluslararası yazışmaların zorluklarından birinin sonucu olarak kites’ın amaçladığından farklı bir şekilde yorumlandı. kites, proletaryanın, muhtemelen emperyalist kuşatma ve saldırganlık tarafından ezilmeden önce iktidarı kısaca ele geçirdiği “Paris Komünü tipi bir senaryonun” dünya çapında bir devrimci cesaret ve ruha ilham verebileceği olasılığına atıfta bulunuyordu. Kiran yoldaş, soruyu, Güney Asya’daki komünistler arasında on yıllardır süren tartışmanın bir parçası olarak Paris Komünü değerlerine bir geri dönüş olarak maskelenen burjuva demokrasisinin geri dönüşüne bir gönderme olarak anlayarak, buna uygun yanıt vermiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu