Herhangi bir faaliyet alanında herhangi bir konuda ideolojik-politik-örgütsel-yönetsel herhangi bir sorun, bir anlaşmazlık varsa orada mutlaka sorunun çözümü konusunda devrimci bir görev ve sorumluluk var demektir. Soruna bu bakış açısıyla bakılmadığında var olan sorunların nedenlerini, kendi dışında başka bir yerde gören anlayış, sorunun çözümünü de kendi dışında arar. Dolayısıyla var olan, yaşanan sorundan kendisine bir sorumluluk payı ve bir görev çıkarmaz. Böylesi bir durumda ne bir devrimci görev ve sorumluluk bilinci ortaya çıkar ne devrimci çözüm gücü ortaya konur ne de sorunlar çözülür. Çözülmeyen her sorun devrimci gelişimin engelleyici nedeni olur.
Devrimci mücadelede sadece gözlemci, “iyi bir yorumcu” mu olunacak? Yaşanan sorunların sadece görünen yanlarıyla mı ilgilenilecektir? Sorunlar karşısında oturup sağlıklı bir şekilde nedenleri ve çözümü üzeriden düşünülecek mi yoksa sinirlenip öfkelenecek, itiraz edip şikayetleşecek, bağırıp çağıracak, sorunları yüz üstü yerde bırakıp sırt mı dönülecektir? Yoksa sorunun görünen yanlarını izleyip gözlemleyip yorumlamakla değil, sorunun kaynağına inilerek, nedenleri üzerinden doğru sonuçlar çıkarıp bu sonuçlar üzerinden devrimci görevleri belirleyerek sorunun çözümü konusunda etkili ve kalıcı müdahalede mi bulunulacaktır? Elbette birinci değil ikincisi doğru olacaktır. Bu iki şıktan birincisini tercih etmek ideolojik-politik-örgütsel sorunların sadece varlığından bahsetmek, tespitlerde ve belirlemelerde bulunmak hiçbir şey yapmamak demektir.
Sınıf mücadelesi ciddi bir iştir. Her soruna devrim ve örgüt biliminin gerektirdiği ciddiyetle yaklaşmayı gerektirir. Önce sorumluluk bilincinin ağırlığı ve önemiyle yaklaşılıp hareket edilecek. Her sorun bir çelişme ise çözümü kendi içindedir, başka yerde değil. Kolaycılığa kaçıp emek vermeden, kafa yormadan, zaman ayırmadan, sorunları erteleyerek, başkalarına göndererek “kurtulmaya” çalışmak her şeyden önce kendini ve yoldaşlarını kandırmaktır. Sorunlardan kaçarak, onları yok sayarak, üzerinden atlayarak, erteleyip belirsiz bir tarihe bırakarak sorunlar çözülmez. Ya da yüzeysel çözüm arayışlarına girerek, geçici pansuman tedbirlere başvurarak sorunlar yine çözülmez. Eğer adına devrimcilik denilen ciddi bir “mesleğin” sahipliği yapıldığı söyleniyorsa orada bir ciddiyet ve ağır bir sorumluluk taşınmalıdır. Devrimcilik, sözle yapılmayacak kadar onurlu, ciddi ve ağır bir “meslektir.”
Devrim, çelişmelerin çözülmesidir. Devrim, çelişkilerin çözüm bilincidir. Devrimcilik ortaya çıkan, var olan tüm sorunların çözümü uğruna mücadelenin yürütülmesidir. Azami çaba ve emeğin ortaya konarak çözümün parçası olmaktır. Bu bakış açısı proleter devrimciliktir, bunun dışındaki bakış açısı ve yaklaşımların tümü burjuva-küçük burjuva ideolojiye aittir. Proleter saflarda her zaman iki zıt bakış açısına ve yaklaşıma rastlamak mümkündür. Bunlardan hangisinin ağırlık ve yoğunluk kazandığı meselesi sınıf mücadelesinin gelişimine ve parti içi iki çizgi mücadelenin niteliğine ve biçimine bağlıdır.
Sınıf mücadelesinde materyalist bilginin kırılma ve sıçrama olgularına sıkça rastlanılır. Kitleleri, devrimci savaşı ve partiyi, devrimci eğitimi örgütleme-yönetme çalışmalarında sıkça “sorun”larla karşılaşılır. Çözülmesi, aşılması, alt edilmesi gereken irili ufaklı birçok nitelikte ve özellikte iş ve görevlerle karşılaşılır. Yapılması ve yerine getirilmesi gereken her iş ve görev aynı zamanda bir sorundur. Her sorun bir gerçekliktir. Gerçeklik karşısında her duruşun niteliği ve biçimi bir sınıfa ait niteliği ortaya koyar. Her sınıf kendi niteliğine ve gerçekliğine uygun olarak gerçekler (sorunlar) karşısında bir duruş ortaya koyar. Proleterlerin emek yoğunluklu, disiplinli sosyal yaşamı, çalışması ve alışkanlıkları örgüt yaşamında da benzer tarzda özelliklerde görülebilir.
Küçük burjuvazinin sosyal yaşamındaki düzensizliği dağınıklığı ve parçalı duruşu da düşünce ve görev karşısındaki pozisyonuna benzer tarzda yansır. Örgüt içi yaşamdaki görevler karşısındaki duruş ve alışkanlıklar sosyal yaşamdaki duruş ve alışkanlıkların bir yansımasıdır. Küçük burjuvazinin zorluktan, sıkı, disiplinli yaşamdan kaçan, onunla karşılaşmak istemeyen her duruş ve yaklaşımı örgüt içi yaşamda görülebilir. O sorunları yok sayarak, kaçarak, karşı karşıya gelmeyerek, erteleyip savsaklayarak bir tutum sergiler. Proleterler ise zorlukların, sıkıntıların, sorunların (görev) üzerine bilinçle, emekle, fedakarlıkla gider. Biri gerçekler karşısında çözümsüzlüğün temsilcisi, kırılmanın sahibi olarak dururken diğeri ise çözümün ve sıçramanın sahibidir.
Küçük burjuva, devrim için yapılması gereken her iş, yerine getirilmesi gereken her görev karşısında bir kırılma yaşayıp gerileme içine girerken proleter ise bir sıçrama ve ilerleme yaşar. Biri güvensizliğin, karamsarlık ve umutsuzluğun kötü bir örneği olurken diğeri ise güvenin, umudun, coşku ve heyecanın olumlu bir örneği olur. Biri moralin diğeri moralsizliğin kaynağı olur. Biri cansız, umutsuz ruh hali içinde ölü gibi çözümsüzlük içinde örgüt içinde “yaşarken” diğeri umut dolu, güvenin, coşkunun çözümün, iddianın yaratıcısı-savunucusu olarak örgüt içinde yaşar. Biri sabırla bitmez tükenmez bir çaba ve yoğun emekle devrimi (halkı-savaşı-örgütü) örgütlerken diğeri tembel asalak tüketici bir çabasızlık içinde devrime, halka ve örgüte zarar vererek yaşar.
“Nerede sorun varsa orada devrimci bir görev ve sorumluluk var.” Bu ilkeyle hareket etmek devrimci gelişimin dinamizmi olacaktır. Sorunlar karşısında her devrimci duruş ve tavır aynı zamanda bir sıçramanın sahibi olmayı getirecektir. Demokratik halk devrimi, materyalist bilgide örgütlemede, mücadelede sıçrama ve ilerlemelerle gelişir. Keza parti-kadro-militan-savaşçılar da bu mücadele içinde sıçrama yaşayarak ilerleme ve gelişme yaşar. Sorunlar karşısında küçük burjuva her duruş bir kırılma ve gerilemenin nedeni olur. Kırılmayı yaşayan kadro-militan-savaşçı mücadele yaşamında gerileme ve bunalımı yaşar.