Kapitalizmin cinsiyetçi yapısı ekonomiden, politikaya, askeriyeye, bilime, kültüre… Her alanda bazen tamamen açıktan, bazen üstü örtülü olarak ortaya çıkar. Bu yazımızda 1970’lerde yaşanan ekonomik krize çözüm olarak uygulamaya konulan neoliberal politikaların cinsiyetçi yönü üzerinde duracağız. Bütün krizler gibi ekonomik krizler de “normal” zamanlarda üstü örtülen çelişkileri açığa çıkarır, görünür hale getirir. Kapitalizmde de cinsiyet eşitsizliğinin boyutu, ataerkinin sınıf çelişkisine yansıyışı en çarpıcı hali ile kriz zamanlarında ve krizden çıkış politikalarında görülür.
Kapitalizmin cinsiyetçi yapısı ekonomiden, politikaya, askeriyeye, bilime, kültüre… Her alanda bazen tamamen açıktan, bazen üstü örtülü olarak ortaya çıkar. Bu yazımızda 1970’lerde yaşanan ekonomik krize çözüm olarak uygulamaya konulan neoliberal politikaların cinsiyetçi yönü üzerinde duracağız. Bütün krizler gibi ekonomik krizler de “normal” zamanlarda üstü örtülen çelişkileri açığa çıkarır, görünür hale getirir. Kapitalizmde de cinsiyet eşitsizliğinin boyutu, ataerkinin sınıf çelişkisine yansıyışı en çarpıcı hali ile kriz zamanlarında ve krizden çıkış politikalarında görülür.
Devrimlere açılmadığı müddetçe her ekonomik krizde, büyük yıkımların peşinden sermaye, üretici güçleri dönüştürerek/ yenileyerek piyasalara daha fazla entegre eder, kayıplarını karşılar. Ekonomik krizlerde sermaye içi çatışmalar had safhaya varır. Büyük balık küçük balığı yutar, merkezileşme gittikçe artar. Sermaye, azınlığın elinde toplanır. Dünyanın yarısına sahip olan kişi sayısının 42 olması bunun sonucudur. Sermayedarların bir kısmının tasfiyesi dışında, krizler esas olarak ezilen ve sömürülenlerin tüm yaşamını kökten bir şekilde etkiler. Artı değerin üreticisi olan emekçilerin daha fazla sömürülebilmesi ancak pek çok hak gaspının yaşanması ile mümkündür. Emekçilerin bunlara karşı itirazlarının bastırılması için de bu hak gasplarına şiddet ve baskı politikaları eşlik eder. Bu saldırılar tüm ezilen ve sömürülen kesimlere karşı gerçekleştirilir. Fakat bu saldırıların sınıfsallıkları yanında netlikle ortaya konması gereken başka yanları vardır; bazen milliyetçi, bazen cinsiyetçi, bazen mezhepçi, ekoloji düşmanı vs. olabilir. Bazen bunların hepsi olabilir ama sanırız ki değişmeyen tek yan cinsiyetçilikleridir.
Sistem, cinsiyetçi bir iş bölümüne sahiptir. Bu temel, kapitalizmin tüm ekonomi politikalarının, krizlerinin ve krizlerden çıkış yöntemlerinin cinsiyetçi olmasına yol açmaktadır. Durum bu iken ekonomik politikalar incelenirken sınıfsal bakış açısının yanında cinsiyetçi bakış açısının geliştirilmesi zorunluluktur. Emperyalist-kapitalist ülkelerden yarı-sömürgelere kadar dünya genelinde ücret eşitsizliği, güvencesiz koşullarda çalışma, ikincil/geçici bir gelir kaynağı olarak görüldüğünden kolayca işten çıkarılma, sağlık-eğitim-ulaşım gibi temel hizmetlerde büyük gerilemelerin yaşanması veya tamamen kaldırılması emeklerinin karşılıksız kullanımı, ekonomik kaynaklara eşitsiz ulaşması sırf kadın olduğu için yaşananların küçük bir kısmıdır. Ataerki nasıl ki ilk sınıflı toplumdan bugüne çeşitli toplum biçimlerini, üretim tarzlarına destek olacak şekilde bunla iç içe girerek yaşadıysa, kapitalizm de her kriz ile birlikte yeni şekiller alır. Cinsiyetçi iş bölümü çok iyi maskelenmiş ideolojik saldırılar ile birlikte fabrikalardan tarlalara, ev işçilerinden plazalara, küçük işletmelerden devlet kurumlarına yani her yere kapitalist sistemin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenir.
“Akıllı Ekonomik Tercih; Kadınlara Yatırım”
1970 öncesinde hakim olan ekonomi politikalarda kapitalist ülkelerde de kadınlar sadece eş veya anne olarak ele alınmışlardır. “Kadın sağlığı” kavramı bile sadece çocuk sağlığı üzerinden değerlendiriliyordu. Kadının evdeki konumu “doğal iş bölümüne” uygun olarak görülüyor, olumlanıyordu. “Refah devleti” olarak tanımlanan uygulamaların esası kadının tamamen yok sayılması ev içinde kaybolmasıydı.
Bu durum birincisi yaşanan ekonomik kriz ile birlikte üretimin yeniden yapılandırılması ile, ikincil olarak da kadın hareketlerinin 1960’lı yıllara damga vurmasının etkisi ile değişime uğramıştır. Krizden çıkış yöntemi olarak uygulanan neoliberal politikaların sonuçlarına “iş gücü piyasasının esnekleşmesi, iş gücünün artması, informalleşme; yani sosyal güvencesiz, düşük ücretli, geçici istihdam biçimlerinin yaygınlaşması, işin niteliğinin ve çalışma koşullarının standart dışına doğru değişmesi ve sendikal etkinliğinin zayıflaması” (Serdaroğlu U., 2010, s. 304) şeklinde özetleyebiliriz.
İş gücü piyasalarının bu değişimi kadın ve çocukların üretime daha fazla katılmasının köşe taşlarını oluşturdu. Kadın konusu IMF, DB ve BM’nin gündemine merkezi olarak girmeye başladı. Mikro kredilerinin önünü açan “Kadınların Dünya Bankası” (WWB) kuruldu. BM’de oluşturulan Kadın Statüsü Komisyonu tarafından ilki 1975’te olmak üzere dünya kadın konferansları düzenlenmeye başlandı. Sermayedarlara yapılan çağrılarda kadınlara yatırım yapmanın “akıllı bir ekonomik tercih” olacağı söyleniyordu. Burjuvazi, kadınların özgürlüğünün ekonomik bağımsızlıkla olacağını söylemeye, kadınları iş yaşamına davet etmeye başlamıştı. Genç kadınların serbest piyasanın avantajlarından yararlanması olağan hale gelmişti. Demokrasi, serbest piyasa ve kadın kurtuluşunun birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu öne sürülüyordu. (Özuğurlu A., 2016, s. 55) Kadınların “formal iş gücü piyasasına erişimlerini arttırmak, kadın girişimciliği için kredi teşviklerini sağlamak ve kadınların ‘insan sermayesi’ geliştirmek” hedefler olarak sıralanıyordu. Bu hedeflerin halen sıralandığını da belirtmek gereklidir.
Hedef ve çağrı kısımlarında daha güvenceli olan formal iş gücü piyasasında sanki büyük kaynaklara ulaşabilirlermiş gibi kadın girişimciliğinden bahsedilse de neoliberal politikalar ekseninde kadın ve çocuk emeğinin öne çıkarılmasının nedeni informal, güvencesiz, sendikasız, esnek zamanlı, düşük ücretli işlere duyulan ihtiyaçtır. Refah devleti uygulamalarında (bu uygulamalarda sosyalist bloğun varlığı büyük etkilendi) erkeğin aldığı ücret ailenin bakımı ve ihtiyaçları içinde asgari oranda yetecek şekilde düzenleniyordu. 1970’lerden sonra düşen kar oranlarını yükseltmek için uygulamaya başlanan düşük ücret politikası ile yaşanan hızlı yoksullaşmanın çaresi başta kadınlar olmak üzere aile bireylerinin çalışmasıydı! Sermaye için bu durum belki de üç kişinin çalışması ama sadece bir kişinin ücretinin ödenmesi anlamına geliyordu.
Üretimin parçalı, dağınık, güvencesiz, esnek haliyle uyumlu olarak hem ev işlerini yapmaları hem de sağlık, kreş vb. temel hizmetleri özelleştirilmesi ile ulaşılmaz hale gelmeleri nedeni ile yaşlı ve çocukların bakımını kadınların yapmak zorunda kalmaları nedeni ile ev eksenli işler öne çıkmıştır. Kapitalizmin çelişkileri burada görülmektedir. Bir taraftan “kadının özgürleşmesi ve evden çıkması” söylemini geliştirmek, aile bağlarını zayıflatmak zorunda kalıyorlar. Ama diğer taraftan sağlıktan, eğitime, ulaşıma her şeyin haraç mezaç satılıp özgürleştirilmesi ile “koruyucu”, “bakıcı” olarak aileyi öne çıkarmak zorunda kalmaktadırlar. Kadınları ev işlerinden sorumlu olması dolayısı ile ataerkil ilişkilerin zemini olduğu gibi korunmuş oluyor. Böylece açıklıkla reklamlarda görüldüğü gibi kadın; anne, öğretmen, bakıcı, iş kadını olarak birçok işi aynı anda sırtlanmış oluyor. Bu politikalar sayesinde de artı değer sömürüsü kat kat artıyor.
Neoliberal politikaların tarımda uygulanmasının yarattığı sonuçlar kadınlar açısından daha yıkıcı durumdadır. Bunu Türkiye’de de 1999’dan sonra imzalayıp uygulamaya konan Tarım Reformu Uygulama Projesi’nden takip edebiliriz. Bu proje ile birlikte devlet desteği tarımdan tamamen çekilmekte. Tarım çok uluslu şirketlere devredilmekte (Partizan 91, s.110) küçük üreticilerin bu durumla mücadele edebilme şansları yoktur. Küçük üreticilerin bir kısmı içine girdikleri krizin çıkışı için ücretsiz kadın emeğine daha fazla yüklenmektedir. Önemli bir kısmı da şehirlere göç vermektedir. Ailenin bakımının tüm sorumluluğu her halükarda kadınlara kalmakta iken şehirlerde informal sektörlerde çalışma ve ev eksenli işler yapma oranı artmaktadır. Kız çocukları okuldan ilk alınan olmakta ya erken evliliğe zorlanmakta ya çalışan annesinin ev işi yüklerini paylaşmakta ya da oda evleninceye kadar informal sektörlerde güvencesiz bir şekilde çalışmaktadır. Türkiye’de informal istihdamın % 70’ini kadınların oluşturması bu gerçeği apaçık ele vermektedir.
Neoliberal politikaların incelenmesi en önemli dayanak noktalarının kadınların yoğun sömürüsü olduğunu açığa çıkarır. Bu konuya dair yapılan bilimsel çalışmaları Pervin Özkan “bu politikaların kadınların, kötüleşen yaşam koşulları pahasına ve onların krizden sağ salim çıkma konusunda gösterdikleri olağanüstü çabalara bağlı olarak uygulanabildiklerini göstermektedir” şeklinde özetlemiştir. (Özkan P., TP, 16:66) Aslında bu sonuç neoliberalizmin yani kapitalist sistemin sonunu getirebilecek en önemli güçlerden birinin sınıfsal ve cinsel çelişler ekseninde harekete geçecek kadınlar olduğunu göstermektedir. Kadın kurtuluş mücadelesi kadınların üretimde oynadığı bu temel rol açısından değerlendirildiğinde çok daha önemli hale gelmektedir. Bu politikaların tüm dünya kadınlarını etkilediği düşünüldüğünde, Arjantinli kadın hareketi “Ne Una Menos”un 8 Mart için “Küresel Kadın Grevi” çağrısı zamanın çelişkilerini yakalaması açısından önemlidir.
Kapitalizmde, Biçimsel Eşitlik Bile Mümkün Değildir!
Hem Türkiye’de hem dünyada uygulanan ekonomi politikaları ve bunlara bağlı olarak sağlıkta, eğitimde, iş kanunlarında çalışma koşullarında yapılan düzenlemeler en fazla kadınları etkilemekte, üzerlerindeki sınıfsal ve cinsel baskıyı artırmaktadır.
Kapitalizmde gün geçtikçe, verilerle de ortaya çıktığı gibi kadın-erkek eşitsizliği derinleşmektedir. Kadınlarla erkekler arasında en gelişmiş burjuva demokratik ülkelerde bile biçimsel eşitlik dahi tam anlamıyla sağlanamamıştır ve sağlanamayacaktır. Kadınlar halen aynı iş için ortalama olarak erkek üretiminin % 50-60 arası ücret almaktadır. Özel mülkiyete dayalı olan bu sınıflı ve ataerkil sistemde, kadınların gerçek özgürlüğü ve kurtuluşu mümkün değildir. Kadınların acil talepleri ve çeşitli reformlar için mücadele önümüzde bir görev olarak durmaktadır. Tüm çalışmalarımızın temel ekseni gerçek kurtuluş ve özgürlüğün sağlanabileceği sosyal mücadele olmalıdır.
Kaynaklar
1-Özuğurlu A., 2016, 21. yüzyıl Feminizmine Doğru/Neoliberalizmin ötesinde bir kadın hareketi için tartışmalar, Notabene yayınları
2- Serdaroğlu U., 2010, İktisat ve Toplumsal Cinsiyet, Efil Yayınları
3- Partizan 71, 2017, Kapitalizmin Krizleri Finansallaşmanın Sonuçları
4- Teori ve Politika 16, 1999, Özkan Pervin, Üçüncü Dünyada Yapısal Uyum Programlarının Kadınlara Etkisi