“Vurulup düşmüşsün yatarsın kan revan, yatarsın boylu boyunca…” diyor bir şarkı. Sanki yalan söylüyor, sanki sizi anlatmıyor. Şarkı söylüyorsunuz ışırken şafak… Hiç duymadığım sesin çınlıyor kulaklarımda…
Hayatı anlatıyor bana; işçileri, köylüleri, mücadeleyi…
Yolda yürüyen kara kuru bir adam geliyor gözümün önüne ıslık çalıyor, belli içinden bir türkü söylüyor, adımlarının sağlamlığından, gözlerindeki ışıltıdan belli ; “ bas gerilla, bas tetiğe! Daha daha ileriye” nakarat kısmında daha güçlü basıyor sanki yere, içindeki inanç, coşku ve heyecanla buluşuyor sözler sanki… Sonra çay ve sigara eşliğinde başlıyoruz bir sohbete. Hayatı anlatıyor bana; işçileri, köylüleri, mücadeleyi, neden mücadele etmemiz gerektiğini … Her cümlesi bağlıyor sanki beni hayata, mücadeleye. Zihninin olgunluğuna inat, küçük bir çocuk gibi gülüyor gözleri. Şaşkın hallerime kolay alışan yoldaşlardan biri oldu diye düşünüyorum kendi kendime. Umutla bakıyor sanki gözlerimin içine. Her bir kelimemi özenle dinliyor, hatalarımı sabırla eleştiriyor. Erzincan, Dersim, Amed, çıkınında umutlarınla dolaşıyorsun ; girdiğin her eve umudu taşıyorsun. Umudu ve güzel günlerin özlemini…
Bu yazdıklarım bir hayal. Dağa, taşa, toprağa ve yıldızlara karışan bir yoldaşla bir yudum çayı, hoş bir sohbeti paylaşamamanın burukluğu saklı satır aralarında… Seni tanıyan bütün yoldaşları etkileyen fedakarlığına hiç şahit olamasam da ölümün anlatıyor fedakarlık ne demek, yoldaşlık ne demek…
Şimdilerde herkesin “Bir sürü parası var” yoldaş
Bir bardak çayın, hoş bir sohbetin ardından hesabı öderken “Benim bir sürü param var yoldaş” deyip kalkamadık seninle hiçbir masadan. Ama şimdilerde herkesin bir sürü parası var, kimse kimseye hesap ödetmiyor; en fakirlerimiz de, en cimrilerimiz de…
Dedim ya şehir şehir dolaşıyorsun çıkınında umutlarınla toplantıdan toplantıya, o işten bu işe ; fedakarsın yoldaşlığın kelime anlamı kadar, çalışkansın görevlerine canı gönülden bağlı bir Partizan kadar. Bu yüzden şimdilerde hiçbir yük ağır gelmiyor omuzlarımıza. Önce ben değil biz demeyi öğreniyoruz seninle , görev ve sorumlulukların önemini… Öğrendikçe dört elle sarılıyoruz mücadeleye…
İnandığın gibi yaşıyorsun; işçilerle, köylülerle el ele, yan yana
Çay tarlalarından, buğdayların arasından, kayısı bahçelerinden bir delikanlının sesi yükseliyor türkü söylüyor ; “erken öleceğiz seninle biz / şafaktan önce öleceğiz / madem ki biz Partizanız / zincirin ilk halkasıyız” Dağlara, taşlara erken ölenlere ulaşıyor sesi… İnandığın gibi yaşıyorsun işçilerle , köylülerle el ele, yan yana… İnandığın gibi yaşıyorsun yaşamı emeğinle, çabanla ve düşüncenle buluşturuyorsun. Bir insan inandığı gibi nasıl yaşar öğreniyoruz senden. Mücadele ve yaşamın nasıl da birbirine bağlı olduğunu anlatıyorsun bize…
İnandığın gibi yaşıyorsun ve yaşadığın gibi buluşuyorsun sonsuzlukla
İnandığın gibi yaşıyorsun ve yaşadığın gibi buluşuyorsun sonsuzlukla… Can-ı gönülden bağlı olduğun kavganın bağrından filiz veriyorsun. Yaşamını anlamlandıran dağların doruğundan yürüyorsun sonsuzluğa. Her bir adımında tohuma duruyor çiçekler, buğday tarlaları yeşeriyor, yıldızlar daha bir parlıyor. Sen yürüyorsun sonsuzluğa her adımında daha bir gür çıkıyor sesimiz. Sen yürüyorsun ya sonsuzluğa kavga büyüyor, bayrağın dolaşıyor elden ele… Sen yürüyorsun ya yoldaş sonsuzluğa, Kürdistan sokaklarından isyanın zılgıtları yükseliyor, halaya duruyor analar, çocuklar ve gençler…
İnandığın gibi yaşıyorsun ya yoldaş; inandığın gibi yaşayacağız… “Son zılgıt çekilmedi henüz ama en sonunda biz kazanacağız ve kol kola girerek halaya duracağız. Ateş çoktan yakılmıştır ve bize de harlamak düşer.” Yaktığınız ateşi bizler harlayacağız!
Mersin’den Bir YDG’li