Aslında alenen ortaya çıkan DAİŞ-TC ortaklığı belli konu ve kapsamlarla tartışılmaktadır. Bu tartışmaların büyük bir bölümünde bu ortaklığın defalarca kez açık edildiği biliniyor. Suriye ile başlayan bu ortaklık, büyük oranda Suriye politikası üzerinden yükselen sosyo-politik zeminden okunuyor. Suriye’de süregelen savaş ve politik hamleler Suriyeli topluluklar ve iç dinamikler arası bir savaş değil aksine bölge üzerinden yürütülen sosyal, siyasal, ekonomik bir şekillenişin savaşıdır ve bu savaşta ittifaklar zinciri kaçınılmazdır.
Bu ittifaklar zincirinin ucundaki emperyalistlerin ekonomik ve siyasal planları üstü kapalı bir şekilde bölge devletlerine havale edilmiş durumdadır. Bu tablo yıllardır bu şekilde kendini resmetmekte, tam her şey açığa çıktı denildiğinde ise emperyalistlerin sırra kadem bastığı görülmektedir.
Suriye üzerinden yükselen gerici ancak sosyolojik ve praksis incelemeleriyle halk kitlelerinin çelişkilerini de bağrında taşıyan atmosferin emperyalistler tarafından nasıl da saptırıldığı açıkça ortadadır. Ortadoğu halklarının bağrına saplanan ve Osmanlı ruhu ile hareket halindeki Müslüman kardeşlerin bugün toplumsal çelişkileri ortaçağ karanlığına hapsetmedeki marifeti güncelde kendini göstermektedir. Arap Baharı’nın kışa dönmesi evresinde Müslüman Kardeşler hareketi toplumsal çelişkilerin nasıl gericiliğin eline teslim edildiğinin tutanağıdır.
Kurulduğu 1928 yılından bu yana Osmanlı halifeliğini cihat yoluyla diriltmek isteyen Müslüman Kardeşler ideolojisinin bugün AKP ile bu kadar bütünleşmiş olması aslında AKP’nin ideolojik formasyonun sadece Türkiye sınırları ile kalmadığının göstergesi olup aynı zamanda Suriye’deki atak durumun neden bu kadar yoğun olduğunu da ortaya koyuyor. Bugün Ortadoğu’da halk kitlelerinin emperyalizme olan öfkelerini minimalize eden ve halk kitlelerini saflarında toparlayarak toplumsal devrimci öfkeyi ortaçağ karanlığına hapseden Müslüman Kardeşler devrimci çabaları ilahi kudret etrafında toparlıyor.
CIA Müslüman Kardeşleri onları hem Sovyetler Birliğini istikrarsızlaştırma, hem de Arap ulusal hareketlerine karşı mücadele etmenin bir aracı olarak kullandı. 1954’ten beri Müslüman Kardeşlerin Ortadoğu’daki etkin yayılımı sürdü. Bu yayılımın ve örgütlenmenin ana yurdu Mısır olmasına karşın esas gücünün toplandığı sermaye ve askeri güç anlamında en etkin yer Suudi Arabistan’dır. 1979 yılında ABD emperyalizmi Müslüman Kardeşleri Suudi Arabistan’ın yardımı ile Usame bin Ladin komutasında bugün devamını göreceğimiz El- Kaide’yi örgütledi.
Ladin’in komutasında örgütlenen ve çıkış kaynağı Müslüman Kardeşler olan El- Kaide Yugoslavya’da (Bosna Hersek ve Sırbistan) ve daha sonra Kafkaslar’da (Çeçenistan) paramiliter savaşçı olarak kullanıldılar. El-Kaide’nin örgütlenmesi ile beraber 2005 yılında Katar, Suudilerin halefi olurken bu durum Müslüman Kardeşlerin ekonomik ve askeri gücünü pekiştirmiştir. Arap Baharı’nda Müslüman Kardeşleri destekleyen CIA Başkanı David Howell Petraeus’un 2012 yılında görevinin sonlandırılması ile birlikte Müslüman Kardeşlerin Mısır’daki iktidarına el konulması aynı zamanda Müslüman Kardeşlerin bölgesel destekçisi olarak AKP’nin himayesine girmesine denk gelen bir süreçtir.
Müslüman Kardeşlerin evrimsel süreci DAİŞ
Müslüman kardeşlerin Arap Baharı ile birlikte yayılımını arttırması ve toplumsal dinamikleri şeriat kanunları etrafında toplaması ile birlikte başlayan hilafet tartışmaları DAİŞ’in ana hatlarını oluşturdu. Özellikle Suriye özgülünde başlayan ve emperyalistler tarafından desteklenen bu karar ile Afrika ve Asya’da, Müslüman Kardeşler’den etkilenen çok sayıda fanatik marjinal gruplar yavaş yavaş kılıcı kana bulanmış olan “halifenin” etrafında toplanmaya başladı. Siyasi cinayetler ve paramiliter operasyonlardan sonra Müslüman Kardeşler, büyük ölçekte ideolojik temizliğe giderek, onlardan olmayanlara karşı katliamlara girişmiş ve nihayetinde büyük bir mezarlığın hakimiyetine soyunmuştur.
“Baba Amr İslam Emirliği’nden” sonra, “ılımlı muhalefet” diye adlandırılan “Özgür Suriye Ordusu” tarafından işgal edilen bölgelerde de, okullar kapatılmış veya yakılmış, alkol men edilmiş, kadınların örtünmesi şartı getirilmiş ve aileden bir erkeğin refakati olmaksızın evden tek başına çıkmaları yasaklanmış ve çok evlilik yasal hal almıştır, LGBTİ’lere işkence edilerek pencerelerden aşağı atılmıştır. Bahsini ettiğimiz tüm bu Ortaçağ kuralları Müslüman Kardeşlerin Mısır’da yasal hale getirmeye çalıştığı kuralların aynısıdır. Konuya ilişkin Müslüman Kardeşlerin kurucusu Hasan El Benna’nın Kalkınma Yolu 1-2 sıra nolu yazılarında tüm bunlar mevcuttur.
Bugün ise DAİŞ’in bölgede gerçekleştirdiği katliamlar ve başta Rusya emperyalizmin buna karşı başlattığı operasyonlar alkışlara mazhar olurken DAİŞ’in emperyalizmin, emperyalist saldırganlığın bir ürünü olarak ortaya çıktığını görmezden geliyorlar. 2010 yılının ilk yarısında ABD ve Rusya, Müslüman Kardeşler tarafından çılgın iktidar devralma projesi ile “Arap Baharını” açık bir şekilde tanımışlardır. 2011 yılından bu yana kökeni Müslüman Kardeşler olan DAİŞ, resmi rakamlara göre 200.000 insanın kanı üzerinden sürdürdükleri cihat ile hilafetin ilanını yapıyor.
Bu ilanın baş temsilcisi Türkiye ise Müslüman Kardeşleri himayesi altına aldığı günden bu yana DAİŞ’i yönetemese de yönlendirir pozisyondadır. Dünyaya yayılan bu uluslararası örgütlenmeyi Türkiye’den bağımsız düşünmek TC’nin güncelde konumlandığı pozisyonları görmemek anlamına gelmektedir. Öyle ki Türkiye Kürdistanı’nda Esedullah TİMİ olarak açığa çıkan ve büyük çoğunluğu Özel DAİŞ savaşçısı olan bu örgütlenmenin TC’nin illegal örgütlenmelerinin resmiyete taşındığını göstermektedir. Bu anlamıyla DAİŞ’in TC ordusu içinde konumlandırılmasına bir yönüyle TC’leşmesi denebilecekken, diğer yandan uzun süredir TC’nin halka karşı yöntemlerinde DAİŞ’leştiği de bir gerçektir.