Makaleler

Mültecilerin hakları ve Avrupalı emperyalistlerin bakış açıları!

İnsanların yer değiştirmeleri iki şekilde olmaktadır,  yer değiştirme işlemi gönüllü olduğu takdirde göç, zorunlu bir sebepten kaynaklandığı zaman iltica etmek olarak adlandırılmakta ve iltica eden kişiye de mülteci denmektedir.

Mülteci: ırk, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba üyeliği ve politik düşünceleri nedeniyle kişinin ülkesinde yaşayamaz hale gelmesi, haklı bir zulüm korkusu nedeniyle ülkesinden ayrılmaya zorlanması ve başka bir ülkeye sığınması söz konusudur. Yani mültecilik konusunda kişinin bir seçimi söz konusu değildir, tam aksine yaşamına yönelik bir tehdit söz konusudur ve kişi ülkesinden, dilinden, kültüründen ve köklerinden ayrılmaya zorlanmıştır. Bu nedenle uluslararası korumanın özneleri sığınmacı ve mültecilerdir.

Mülteciler için birleşmiş milletler mülteciler yüksek komiserliği(“unhcr”) kurulduğunu, bu kuruluşun bütçesinin 7 milyar usd olduğunu ve 2014 senesi verileri itibariyle 50 küsur milyon insanın unhcr’ın ilgilenmesi gerektiği belirtelim.

Diğer taraftan bu iki kavram birbirinin yerine zaman zaman özensiz bir şekilde kullanıldığı için iki kavramı açıklamak gerekti. Ancak Mülteci kavramını açmamızın daha önemli bir nedeni ise mülteci kavramının aynı zamanda hukuksal bir kavram olduğunu ve buradan doğru mültecilerin çeşitli hakları olduğunu Emperyalist ülkelere hatırlatmak.

Aylan bebeğin cansız bedeninin kıyıya vurduğu gündem beri başta Avrupa ülkeleri olmak üzere her kes mültecileri yine hatırlamış! gibi yaptı.

Oysa Ortadoğu’da süren savaş nedeniyle binlerce kişi ülkelerini terk edeli yıllar olmuş, barbar IŞİD çetesinin baskı ve zulmünden kurtulmak için Türkiye ve üzerinden çeşitli ülkelere milyonlarca Suriyeli mülteci dağılmaya başlayalı aylar olmuştu. Aylan bebeğin ölümünden önce de yüzlerce mülteci bilinmeyen bir yolculuğa çıkarken, ölüm botlarında, insan tacirlerinin kurbanı oldu.

Aylan bebeğin cansız bedenin fotoğrafı basına düştükten sonra birçok Avrupalı emperyalist ülkesi büyük bir gösteri halinde mültecileri sahiplenme çağrısı yaptı, bütçe ayıracağını, daha fazla sayıda mülteci kabul edeceği ilan etti. Emperyalist ülkeler birbirilerine çağrılar yaptı adeta yarışır halde açıklamalar yaptı. Oysa birçok örnek ve söylemde gerçeğin işte böyle olmadığını gördük ve görüyoruz.

Buna karşın, mültecilerin seyahat etmesinin sınırlandırıldığı Macaristan’da Başbakan Viktor Orban ise örneğin, Aylan’ın fotoğrafına ilişkin bir soru üzerine Suriyeli mültecilere hitaben “Türkiye güvenli bir ülke. Orada kalın. Gelmek riskli. Aileler, çocuklar ve kendiniz için kalmak daha iyi” diye telaşa kapılan bir konuş yaptı.

Sayıları her geçen gün artan Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya gelmeye çalışması tedirginlik, korku ve telaş yarattı. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande çözüm olarak Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e yardım edilmesi gerektiğini söyledi. Hollande, “Bu ülkelere yardım edilmeli ki mültecilerin kampları terk ederek bize kadar gelmeyi denemeleri sonucuyla karşı karşıya kalınmasın” diyerek gerçek niyetini açıkladı.

Savaştan, zulümden, insan hakları ihlalinden kaçan mülteciler büyük bir hareket içindeler. Örneğin, Suriye’ye komşu ülkeler dört milyona yakın mülteciyi barındırıyor. Yine Afganistan, Irak gibi ülkelerin çevresindeki ülkeler benzer şekilde büyük bir mülteci nüfusunu barındırıyor. 2014’teki rakamlara baktığımızda Avrupa’nın kabul ettiği ve önümüzdeki yıllar için kabul etmeyi planladığı mülteci sayısı ile dünyadaki mülteci hareketliliği arasında büyük bir fark var. Kazalar, gemilerin batmasından dolayı yaşanan ölümler dikkati Avrupa’ya çekiyor ve Avrupa’ya dünyanın başka yerlerinden çok fazla mülteci ve göçmen akını varmış izlenimi doğuruyor. Ama aslında bu gerçekleri çok da yansıtmıyor” şeklindeki sözler Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) İdari Koordinatörü Pırıl Erçoban ait ve emperyalistlerin meseleye nasıl yaklaştığının ipuçlarını veriyor bir bakıma.

Emperyalist devletler nisan ayında çok sayıda mültecinin denizde katledilmesinden sonra “Avrupa Birliği” olarak “10 maddelik bir plan” açıkladı. Bu aslında Avrupa’nın kendi içindeki çözümlerine dairdi ve esas olarak bir şeyler yapıyormuş! görüntüsünün verilmesinden başka bir şey değildir. Zira “10 maddelik planda” kaçakçılıkla mücadeleye vurgusu ön plana çıkarılıyor. Kaçakçılık bu göçlerin nedeni değil, ancak bir sonucu olabilir. “Güvenli bölgelere” yasal ve güvenli erişimler sağlanmadıkça ve bu sorunlar devam ettikçe insanlar kaçakçılardan yardım beklemeye muhtaç hale getiriliyor.

Emperyalist ülkelerin devreye soktuğu kirli haksız savaşların sonucu yüz binlerce kişi yerlerinden ayrılmak zorunda kalıyor. Mülteci olmayı yaratan devletlerden çözüm beklemek abesle iştigaldir ancak kendi yasalarına bir parça uyuyormuş gibi yapmalarını ve ikiyüzlü politikalarını bu kadar açıktan yürütmemeleri beklerdik.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu