Makaleler

MODERN TOPLUMLARIN ATALARI; SÜMERLER-1

Gazetemizin okurları, “Modern toplumların atası” olarak kabul edilen Sümerler ile ilgili bir yazı dizisi hazırladı. Yazı dizisinin ilkini okurlarımızla paylaşıyoruz.

Dünya insanlık tarihi uzun bir zaman diyemeyeceğimiz bir geçmişe sahiptir. Kabaca 5 milyar yıl olan dünyanın, insansı canlılar tarihi son 200.000 yıl, homo sapiensler (modern insanlar) 80.000 yıldır aktif olarak yer bulmuştur. İnsanlık tarihinin bu aşamasının son 10.000 (son buzul çağının sona ermesi) yıllarından itibaren insanlar avcı toplayıcı topluluklardan tarım-çiftçi toplumlar olma yönünde büyük adımlar atmıştı.

Uygarlıkların genellikle Ortadoğu coğrafyasında filizlenmesinin en büyük sebeplerinden ilki iklim ve çevre koşullarının insan yaşantısına uygun olmasıdır. Son buzul çağının sona ermesi ile alçak iklimlerde ki verimli hilal (levant) denilen yerde ilk tohum ıslah edilmiş bu bulgulardan hareket ile insanoğlu sistematik olarak ekip biçme faaliyetlerine başlamıştır.

Hayvanların evcilleştirilmeleri ile beslenme ve protein alımı düzenli olmuş binek hayvanlarının günlük hayatta kullanılması ile toprağın işlenmesi daha basit bir hal almış, ürün fazlası ile birlikte sınıflar, sınıflar ile birlikte yöneticiler, dinler, din adamları, asker sınıfı ortaya çıkmıştır. Tüm bu sosyo-ekonomik hayatı düzenleyecek kurallar sistemi ve yasalar olması zorunluluk haline gelir. İşte tam burada SÜMERLER’in dünyada neden en önemli medeniyet olduğu burada ortaya çıkıyor.

Toplum kurallarına sahip olmaları ve bu kuralları yazılı bir biçimde kalıcılaştırmaları ve geleceğe miras bırakmaları açısından önemlidir. Uygarlık tarihinde ilk yazıyı bulmalarının yanında yaradılış tufanının ilk versiyonu, tıp amblemi olarak bilinen sarılı çift yılanın Sümer tanrılarından şifa tanrısının olması, şu an kullandığımız ay isimlerinin 4 tanesinin Sümerlerden geldiği ve Sümerce olduğu, ilk evlilik belgesi, ilkokullar, ilk şehir planı, ilk burçlar -ki burç adları Sümerlerden gelmektedir- ilk rüşvet belgesi gibi daha birçok günümüz kural ve kaideleri veya mit ya da inanışlar temelinde Sümerler ile günümüze ulaşmıştır. Kendilerinden sonra gelen medeniyetler Sümer inançlarını kimi zaman dinsel miras yolu ile kimi zaman linguistik ile dünyaya ulaştırma fırsatı bulmuşlardır. Konuyu fazla uzatmadan Sümerlerin tarih sahnesine çıkışı ve bu toplumun nereden geldiği konusunda yapılan araştırmalar ile yazı dizimize başlayalım.

SÜMERLER MEZOPOTAMYA’YA GELİYOR

Mezopotamya Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan bölgenin yunanlılar tarafından daha sonra verdikleri isimdir. Görece çöl olan toprakların tek avantajı Ortadoğu’nun en büyük iki nehrinin (Fırat ve Dicle) bu topraklarından geçiyor olmasıdır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise az yağış alan bir bölgedir. Muhtemelen toprakları günümüzdeki kadar çorak, iklimi günümüzdeki kadar kurak ve sıcak değildi.

Mezopotamya ikliminin günümüzden daha az kurak ve daha yaşanabilir olması bitki örtüsünün daha yok denilecek kadar az olduğu günümüzden daha sık olması, ırmaklar boyunca var olan tarım arazileri ekin ekilebilir bir durumda olması ile yerleşik insan topluluklarının avantajına bir durum yaratmıştır. Yıllar boyu sulama faaliyetleri sonucunda toprağın tuzluluk oranı artarak çoraklaşma hızlandı, insanlar eli ile yok edilen bitki örtüsünü doğa yerine koyamadığı için zamanla günümüz Mezopotamya manzarası ortaya çıkmıştır. Sümerler dahil tüm Ortadoğu uygarlıklarında (Akad-Babil-Asur-Hitit-Amurrular vs.) resim, kabartma, heykel ve belgelerde aslan figürleri göze çarpmaktadır. Bu da günümüz Mezopotamya’nın 5000 yıl öncesinde dada farklı bir iklimi olduğu sonucunu çıkarıyor.

Kendilerinden önce bu bölgede halklar var mıydı sorusuna ise “elbette vardı” demek gerekiyor. Tüm toplumlar kendinden önceki toplumların kültürleri ile harmanlayarak bir kültür oluştururlar. Yapılan arkeolojik bulgularda Sümerlerden önce bölgede Sami kökenli daha düşük medeniyete sahip bir topluluğun olduğu saptanmıştır. Sümerlerin bazı kentelerinin Sami dili kökenli isimlerden oluşu Sümerce olmayışı bu teoriyi güçlendirir. Yazıyı bilmediklerinden kendilerini nasıl tanımladıkları konusunda bir bilgiye sahip değiliz fakat bilim adamları İ.Ö. 5500- 5000 yılları arasında yaşamış insan topluluklarını saptamışlardır, bu yerin şu anki- EL UBEYD kasabasında olmasından kaynaklı bu topluma UBEYDİLER ismini vermişlerdir.

Gelgelelim büyük olasılıkla Sümerlerin kendileri İÖ. 4000-3500 arasında bir tarihte bu ülkeye gelmişti. Asıl yurtlarının neresi olduğu kesinlikten hala epeyce uzaktır. Enmerkar ve Lugalbanda çevresinde dönen kahramanlık öyküleri toplamına bakılırsa, görünüşe göre Sümerlerin ilk kralları olasılıkla Hazar Denizi yakınlarında bir yerlerde bulunan ARATTA isimli bir kent devleti ile olağan dışı samimi ve sıcak bir ilişki kurmuşlardır. Sümer dili eklemeli bir dil olup kelime dizilişi bakımından URAL ALTAY dil ailesine aittir, bu olgu ise ARATTA ile aynı genel alana işaret ediyor olabilir.(1) Fakat Sümerler nereden gelmiş olurlarsa olsunlar beraberinde getirdikleri kültür ne tipte bir kültür olursa olsun şu kadarı kesindir: Onların gelişi gerek etnik gerekse kültürel bakımdan yerli nüfus ile olağan üstü bir birleşime yol açmış ve uygarlık tarihi açısından büyük atılıma yol açmıştır.

SÜMERLERİN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Her ne kadar endüstriyel bir temelden çok tarımsal bir temele dayansa da, Sümer uygarlığı kentsel nitelikteydi. İ.Ö. 3 binyılda Sümer ülkesi bir düzine büyük kentlerden, 25 kadarda küçük kentçiklerden oluşuyordu. Her biri zamanımızın büyük metropolleri olan bu kentlerin istisnasız hepsi surlar ile çevrili olup çevresinde köyler ve mezarlıklardan oluşmaktadır. Erken Sümer döneminde tapınakla kentin en büyük ve en önemli binasıydı. Sümer dinsel önderlerince kabul edilen ve büyük olasılıkla çok eski zamanlara kadar giden kuram uyarınca bütün kent, dünyanın yaratıldığı gün verildiği asıl tanrısına aitti. Ne var ki, uygulamada tapınak toprağın bir bölümüne sahipti ve ortakçılara kiralanıyordu, geri kalan toprak kent yurttaşlarına kiralanıyordu. Erken dönemde eşitten başka bir şey olmayan “ENSİ” ünvanlı bir kent valisinin elindeydi. Kentin bütününü ilgilendiren yaşamsal önemde kararlar alınacağı zaman özgür yurttaşlar, “yaşlılar” adıyla bir üst meclis ve erkekler adıyla bir alt meclisten oluşan iki meclisli bir kongrede bir araya geliyordu. Kent devletleri arasındaki mücadele sertleştikçe, Sümer doğusundaki ve batısındaki barbar halkların baskısı arttıkça, askeri önderlik kendini dayatan bir askeri dayatan bir zorunluluk haline geldi ve kral ya da Sümerlerin deyişi ile “büyük adam” üstün bir yer işgal etmeye başladı. Başlangıçta kral meclis tarafından kritik zamanlarda özgül bir görev için seçilip atanmıştı. Daha sonraki süreçte tüm yetkiyi elinde toplayıp tanrısal bir kudsiyet ile de gücünü pekiştirmişti. Tarihte aslında tüm egemenlikler bu yolu takip etmişti, Fransa da Napolyo’nun basit bir asker iken zor durumdaki Fransa’nın tek kurtarıcısı demagojisi ile tüm yetkiyi eline alıp kendisini imparator etmesine ne kadar benziyor. Tüm kentlerin ayrı kralları ayrı yerel tanrıları vardı.

SÜMERLERİN YIKILIŞI

Sümerler, M.Ö. 4.000’li yıllarda ayak bastıkları Mezopotamya coğrafyasında 2000 yıl gibi çok uzun bir süre müreffeh bir hayat yaşamışlardı. Bulundukları tarihsel dönemdeki rakiplerinden hem sayıca, hem kültürel hem de ilmi açıdan çok ilerlemiş olan Sümerler, Tufan sonrasında birbirleri ile giriştikleri mücadeleler neticesinde yıpranmaya başladılar. Bölgedeki diğer toplumların zamanla kalabalıklaşıp Sümerleri tehdit eder hale gelmeleri ile Sümerlerin Mezopotamya’daki hâkimiyetlerinin sonunu giderek yaklaşmaktaydı.
M.Ö. 2800’lü yıllara gelindiğinde Kiş Kralı Etana, pek çok Sümer şehir devletini birleştirerek yönetimi altına almıştı. Kiş şehrinin hakimiyet alanının genişlemesi diğer şehir devletlerinin de genişleme politikaları geliştirmelerine sebep oldu. Sümer şehir devletleri, birbirleri ile savaşarak hâkimiyet mücadelesi içerisine girmişlerdi. Bu iç mücadelelerle zayıflayan Sümerlere ilk tehdit oluşturanlar, Sümerlerin doğu sınırında bulunan Elamlılar olmuştur. Semitik kökenli bir toplum olan Elamlılar, M.Ö. 3000’li yıllardan itibaren günümüz İran Coğrafyasının güney batısında varlıklarını göstermeye başlamışlar, zamanla güçlenerek Sümerlerin hâkimiyet alanlarına genişleyerek Sümerler için önemli bir tehdit oluşturmaya başlamışlardı. Elamlılar’ın Sümerler üzerine ilk taarruzları M.Ö. 2530–2450 yılları arasında gerçekleşti. Bu süre zarfında Sümer şehirlerine ısrarlı taarruzlarla saldırarak Sümer şehir devletleri için bir dış tehdit oluşturmuşlar ve zayıflamalarını hızlandırmışlardır.
Elamlıların taarruzları Sümerleri zayıflatsa ve toprak kayıplarına sebep olsa da Sümerler halen varlıklarını devam ettirebilmişlerdi. Sümerler, her ne kadar dış tehditlere maruz kalmışsa da onların sonunu hazırlayan süreç içeriden tezahür etmiştir. Annesi bir rahibe olan Sargon, “gayrimeşru” bir ilişki sonrası dünyaya gelmiş ve öldürülmemesi için annesi tarafından gizli yollardan evlatlık verilmiştir. Semitik kökenli biri olan Sargon, evlat edinildiği itibarlı bir aile vasıtasıyla Kiş kralı Urzababa’nın sarayında görevlendirilerek giderek daha yüksek mevkilere ulaştı.

Kral Urzababa’nın giriştiği bir savaştan yenik olarak sarayına döndüğünde darbe yaparak Kiş Krallığını ele geçirdi. Bir Sümer Şehir Devletinin Krallığını ele geçirmesiyle birlikte, krallığa bağlı olan güçlerin yanında Arap Yarımadası’ndan Mezopotamya ya göç eden Semitik kökenli Akadları himayesine alarak tüm Sümer şehir devletlerini kendisine itaate zorladı ve giriştiği mücadelelerle Sümerlerin toplumsal bütünlüğünü tamamen ortadan kaldırdı. (M.Ö. 2334–2279) günümüzde Kuveyt’ten Türkiye’nin güney bölgeleri kadar tüm Mezopotamya’yı ele geçirdi. AKADLI SARGON ele geçirdiği bölgelerdeki boyunduruk altına aldığı hükümdarların ailelerini yerel vali tayin ederek merkezden yönetim modelini benimsemiş tarihteki ilk imparatorluğu kurmuştur. Bu devletin ismi Sümer ülkesinin kuzeyinde yer alan AKKAD kentinden gelmiştir. (Akkad kenti günümüzde hala bulunamamıştır.)

Akadların taarruzları sonrasında bölünen, zayıflayan ve kendi içinde istikrarı sağlayamayan Sümerler, zaman içerisinde küçük parçalar halinde, maruz kaldıkları taarruzlar neticesinde yıkılarak tarih sahnesinden silinmeye başladılar.

Yaklaşık 170 yıl boyunca Sami AKAD boyunduruğu altında kalan Sümer kent devletleri kuzeyden gelen barbar GUTİ kabileleri tarafından (İ.Ö. 2154 ) Akad devletinin yıkılması ile tekrar bağımsız oldular. Ur hanedanı Naram sin in GUTİLER tarafından yerilmesi ile bir dönem bu uygarlık altında kalan Sümerler Erek kralı UTUHEGAL GUTİ devletini yenilgiye uğratarak bağımsızlığını kazandırdı. Sümerlerin son dönemlerinde UR kralı İŞBİ SİN ve İŞBİ ERRA isimli kralları kah birbirleriyle kah Sami (Amurrularla) olan mücadeleleri ile geçer.

Gittikçe artan Sami halklarını baskıları ile bunalan İ.Ö. 1750 yılında Sümerler, Larsanın son hükümdarı RİM-SİM zamanında kuzeyde bulunan Babil kentinin yıldızı parlayan genç hükümdarı HAMURABİ tarafından tamamen yıkılmıştır.

Yaklaşık 3.500 yıl önce fiilen ortadan kalkan Sümerler gerek idari yönetim gerek bilimsel gerekse de dini gelenek ve mirası hala bizlerin içinde yaşamaktadır.

(1- Samuel noah kramer-Sümerler)

(Bir ÖG okuru) (Devam edecek)

           

          

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu