Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 28 Eylül günü artık alışılageldiği üzere Beştepe’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplandı. Adet olduğu üzere toplantı sonuçları kamuoyuna bir duyuru ile açıklandı. Söz konusu toplantıda hükümete OHAL’in üç ay daha uzatılmasına dair tavsiye kararı ile diğer başlıklar, Türk hâkim sınıflarının önümüzdeki günlerde geniş işçi ve emekçi yığınlarına, Kürt ulusuna, Alevilere, kadınlara, LGBTİ’lere yönelik tutumuna dair yeterince fikir veriyor.
AKP hükümeti, 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte gerek içeride gerekse de dışarıda, yeni bir saldırı konseptini, “darbeye karşı duruş”, “demokrasiye sahip çıkmak” vb. argümanlarla yaşama geçirdi. Kendini AKP’de ifade eden hâkim sınıf kliği, 15 Temmuz darbe girişimini rakip kliği tasfiye etmek için bir manivela olarak kullandı. Bu kapsamda devletin değişik kademe ve organlarından sayıları onbinleri aşan sayıda memur, bürokrat, asker gözaltına alındı, tutuklandı veya açığa alındı, işten atıldı.
AKP hükümeti 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından bu yana açıkça savaş ilan ettiği rakip kliğe karşı bugüne kadarki en ağır darbeleri indirdi. Anlaşılan o ki AKP, 15 Temmuz’la birlikte açığa çıkardığı politik atmosferin nimetlerinden daha uzunca bir süre faydalanmaya devam edecek. Devletin, AKP’nin temsilcisi olduğu hâkim sınıf kliklerinin çıkarları etrafında yeniden yapılandırılması, başka bir deyişle re-organizasyonu olarak karşılık bulan söz konusu süreçte atılan adımların uzun vadeli hedefleri bulunuyor.
AKP hedeflerine doğru yol alırken, elini yavaşlatabilecek, sınırlayabilecek ya da yasal anlamda kimi sorumluluklar getirebilecek tüm engellerden kaçınmak adına OHAL’e başvurdu. Böylece Erdoğan’ın hayalini kurduğu başkanlık rejimi fiili olarak OHAL yönetimi altında resmen uygulamaya sokuldu. 15 Temmuzdan bugüne, Kanun Hükmünde Kararnamelerle(KHK) devleti yöneten ve yaşamın hemen her alanına yönelik kapsamlı müdahaleler getiren düzenlemeleri neredeyse ışık hızıyla resmileştiren AKP, geniş emekçi yığınlara yönelik kapsamlı bir saldırganlıkla son hız yol alıyor.
Türk hâkim sınıflarının başta Suriye olmak üzere dış politikada fena halde bozguna uğraması ve giderek emperyalistler için işlevini kaybetmesi ciddi bir kriz açığa çıkardı. Söz konusu tıkanmanın iç politikada özellikle de ekonomik alanda açığa çıkardığı sonuçlar ve getirdiği yük, Türk hâkim sınıflarını da ciddi biçimde zora sokmuştu. 15 Temmuz dış politikadan ekonomiye, Kürt sorununda mülteci krizine kadar hemen pek çok başlıkta giderek AKP’nin tıkandığı bir süreçte adeta bir can simidi görevi gördü.
Özetle, başta Suriye özgülünde olmak üzere TC devletinin adım atmakta sıkıştığı ve politikalarının iflas ettiği bu bağlamda emperyalistleri de zorladığı bir sürecin sonunda, açığa çıkan yeni dengeler etrafından devletin yeniden yapılandırılmasından söz etmek yanlış olmaz.
Kuşkusuz bu yapılandırmanın başarılı olabilmesinin ilk yolu, iktidar dalaşında elini güçlendirmekten ve rakiplerini saf dışı etmekten geçiyor.
Böylece emperyalistlerin ihtiyaçları ekseninde ortaya konulan yeni yol haritasında daha rahat yol alınabilir. OHAL tam da TC devletinin bu yeni rotada (İsrail, Suriye ve Rusya gündemleri ile başta TSK’da olmak üzere çok sayıda kamu kuruluşunda yapılan değişiklikler vb. vb.) dümeni sıkıca elinde tutabilmesi ve fırtınalı denizlerde güçlü manevralar yapabilmesi adına çıkarıldı.
“Grevdi boykottur, ıvır zıvır bir şey var mı?”
AKP’nin sözcüsü ve temsilcisi olduğu hâkim sınıflar, içeride iktidar mücadelesini yürütürken ortak düşmana saldırmaktan geri durmayacaktı. Nitekim öyle de oldu. Darbe yapmaya çalışan FETÖ’cülere yönelik tasfiye saldırılarına başlar başlamaz mızrağın sivri ucuna yurtsever, devrimci ve ilerici güçler başta olmak üzere toplumun en diri ve dirençli kesimleri konuldu. İşçi sınıfının başta kıdem tazminatı olmak üzere kazanılmış pek çok hakkının gasp edilmesinden esnek, güvencesiz çalışmaya kadar daha yoğun bir sömürü anlamına gelecek çok sayıda düzenleme bu süreçte hızlıca yaşama geçirilmeye çalışıldı. Buna paralel bir şekilde, ifade eylem ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik azgın bir faşist saldırganlık devreye sokuldu. Özgür basına, akademisyenlere, yazarlara, devamında T. Kürdistanı’nda DBP’li belediyelere kayyum atanarak Kürt halkının iradesine darbe yapıldı, eğitim emekçilerine yönelik kapsamlı bir tasfiye saldırısı yaşandı.
Toparlarsak, Kürt ulusal sorununun saldırı ve kuşatmanın merkezinde yer aldığı buradan adım adım dost ve ittifak güçlerine doğru genişlediği ve amacı bir bütün olarak toplumun umudunun kırılması, biat ettirilmesi olan bir sürecin içindeyiz. Gözaltına alınan ve tutuklanan insan sayısı ve çıkarılan KHK uygulamalarının kapsamı itibariyle, 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasını aşan, zembereğinden boşanan bir terör ile karşı karşıyayız.
Ortadoğu’da Suriye merkezli çatışmada krizin giderek derinleşmesi ve ABD emperyalizminin gerek TC gerekse de diğer bir dizi aktör eliyle yaşama sokmaya çalıştığı politikalar büyük oranda karşılık bulmadı. TC’nin bir koç başı olarak daha fazla öne atılması ve inisiyatif almaya çalışması da bundan. Bunun için de içeride ilk önce iktidar katında mevzilerin tahkim edilmesi, ortaklaşmanın sağlanması, devamında toplumsal muhalefet güçlerinin sindirilmesi, baskı altında tutulması ve yapılabilirse yok edilmesine ihtiyaç vardı. AKP’nin 15 Temmuz’dan sonra yanına CHP ve MHP’yi alarak Yenikapı ruhuyla yapmaya çalıştığı tam da budur. OHAL’le ortaya çıkan olağanüstü güç elbette egemenlerin iştahını kabartmıştır. Erdoğan’ın “Belki 12 ayda yetmeyecek”, “Grevdi boykottur, ıvır, zıvır bir şey var mı? Yok” sözleri süreci yaklaşımı özetler nitelikte.
Bu tablo içinde, MGK toplantısından çıkan OHAL’in uzatılmasına yönelik “tavsiye” kararı şaşırtıcı değildir. FETÖ’nün devletten temizlenmesi başlığı, PKK onunla ilişkilendirilen PYD ve YPG’ye yönelik operasyonların sürmesine dair yaklaşım, belediyelere kayyum atama uygulamalarının devam etmesi gerektiğine ilişkin vurgu, faşizmin önümüzdeki dönemde Kürt halkına, onun siyasi iradesine ve elde ettiği tüm kazanımlara yönelik saldırılarda ivmenin yükseleceğini, vitesin büyütüleceğine işaret ediyor.
Fırat Kalkanı Harekâtı ve Güvenli Bölge başlığında mevcut tutumun devam edeceğine ilişkin yaklaşımlar, TC devletinin Suriye işgaline devam edeceği ve bu bölgede etkin bir unsur olarak çatışmalara taraf olmayı sürdüreceğini gösteriyor.
Elbette tüm bunlar madalyonun bir yüzü. Madalyonun diğer yüzünde ise, tüm güç gösterilerine rağmen Moody’s tarafından kredi notu düşürülen, yaşadığı ekonomik kriz, uluslararası alanda açığa çıkan bir hükümet gerçekliği yaşanıyor. Gelir dengesinde makasın açılmaya hızla devam ettiği, yasak ve OHAL’e rağmen lokal düzeyde de olsa pek çok il ve bölgede işçi sınıfının ve Kürt halkının sokağı zorladığı, büyük bir sinerjinin biriktiği bir süreç yaşanıyor. Bugün geri çekilen kitle hareketinin büyük bir öfkeyi her gün daha güçlü bir şekilde ürettiği bir gerçek! Tam da bunu bildikleri ve korktukları için OHAL’e sığınıyorlar. Ancak bilinir ki korkunun ecele faydası yok!