Kitabın Adı: Kader Kuyusu
Yazar: Mehmed Uzun
Türü: Roman
Sayfa: 389
Yayınevi: İthaki
Her öykü, hikâye, roman kahramanın kişisel yaşamını, onun duygu ve düşüncelerini, gördüklerini, buradan çıkardığı gözlemleri anlatır. Bunu yaparken objektifini bir yandan bireye öte yandan onun içinde yaşadığı zamana ve dünyaya çevirir. Bu bakımdan denilebilir ki, her yazınsal ürün, konusu ne olursa olsun içinden geçtiği dönemi, onun izlerini taşır. Az ve ya çok ama mutlaka taşır. Bunun boyutu, çapı, kahramanımızın yaşamına, kişiliğine ve elbette yazarın odak noktasını, romanın ana ekseni olarak kurguladığı konuya bağlı olarak biçim alır.
Söz konusu olan ideolojik, politik ve kültürel bir kavganın, çelişkiler ve iç çelişkilerle dolu bir iklimin içinde gözlerini açan, kendini bunların içinde bulan ve bunların şekillendirdiği bir karakter, kişilikse, bu ilişki çok daha karmaşık ve bir o kadar da iç içedir. Böylesi bir durumda kahramanımızın yaşamına ilişkin her kesit, dolaysız bir şekilde onu kuşatan ve dönemin temel özelliklerini barındıran gelişmelerin o günün gölgesini üzerinde taşır. Zira kahramanımızın hayat çizgisi, ister istemez bir parçası olduğu çatışmanın seyrine bağlı olarak biçim alır.
Elinizdeki kitap bir yaşam serüveni, bir ulusun acıları, özlemleri, pişmanlıkları, başkaldırı ve isyanları en önemlisi de umutlarıyla yoğrulan bir karaktere; Celadet Ali Bedirhan’ın 58 yıllık öyküsüne mercek tutuyor. Kadıköy Kızıltoprak’ta başlayan, bağrında; hasret ve özlemi; sürgün ve göçü; var olma mücadelesini ve ısrarını; yıkım, kıyım, yağma ve talanı; dağılan, yok alan bir imparatorluğu; milyonlarca insanın cansız bedeninin toprağa düştüğü; dereler ve ırmakların, ova ve dağların acının kan kırmızı rengine döndüğü koca bir dünyayı saklayan bir serüveni anlatıyor bize Mehmed Uzun.
Celadet Ali Bedirhan’ın; Osmanlı’nın son dönemlerinde, çalkantılı, her an yeni gelişmelere gebe dünyasında yaşadığı her dönem, kesit, o anı ölümsüz kılan, onu simgeleyen bir fotoğrafla anlatıyor. Her fotoğraf, kahramanımızın, İstanbul’dan, Isparta’ya; Hırvatistan’dan, Almanya’ya; Lübnan’ın Beyrut’una, Suriye’nin Şam’ına uzanan; acı hasret ve özlemini, ayrılık ve ölümün; baskı, imha ve inkârın eşlik ettiği yaşam öyküsünde bir dönemeci simgeliyor. Cizira Botan Beyi Mir Bedirhan’ın torunu olmanın ağır yükünü, vebalini tüm hayatı boyunca ödemek zorunda kalan Celadet Ali Bedirhan, dedesinin izinden kararlıca yürüyor. Halkının birinci paylaşım savaşında karşı karşıya kaldığı varlık-yokluk döneminde, olanca gücüyle umudu büyütüyor. Bu yüzden Osmanlı’nın yıkıntıları üzerinde, yükselen yeni rejimin hışmının üzerine çekmesi uzun sürmüyor. Sonrası ise malum; sürgün, yokluk, yalnızlık, acı ve ölüm… Tüm bunlara eşlik eden, umutları tükenmeyen bir mücadele… Celadet Ali Bedirhan’ın öyküsü bir anlamda bir ulusun, kaybolmaya yüz tutmuş kimliğini, yeni kurulan bir dünyanın içinde yeniden inşa etme, onu yaratma sancısı denilebilir.
Kahramanımız; Kürtlere, gelenek ve göreneklerine, dilden dile aktarılan stranlarına; masal ve destanlarına, şiir ve ağıtlarına yeni bir mecra, içinde korunabilecekleri, gelişebilecekleri yeni bir dünya kuruyor. Latin alfabesiyle bir ulusun dilini, onun kurallarını yeniden tanımlayıp, yeni bir yol çiziyor. Kürt dilinin, gramerinin yazınsal kodlarını ortaya koyuyor. Yürünecek yolun ana hatları bir kere ortaya çıktıktan sonra ise, önüne setler çekilen, bir halkın tüm birikimini özünde taşıyan su, coşkunca yatağından akmaya başlıyor. Her alanda çok zengin bir tarihsel birikime sahip, bu toprakların kadim uluslarından biri artık taşıdığı güzellikleri, değerleri işleyecek bir metoda ve en önemlisi yeni bir mecraya, sahneye sahip oluyor.
Yazar tüm bu serüven boyunca, kahramanımızın doğumundan ölümüne kadar bir anlam taşıyan kuyu metaforunu yoğun bir şekilde işliyor. Roman ismini buradan alıyor. Fransız kültürüyle, yazar ve düşünürlerinin eserleriyle yetişen, La Fontaine masallarını dinleyen; J. J. Rousseau, Goethe ve Bismarck hayranı; Nietzsche’nin öğrencisi; dengbej ve stranlarla ruhunu dillendiren bir şahsiyetten…. Fransızca ve Almanca okuyup, yazmasına karşın tüm hünerini, anadilinin gizemli dünyasını keşfe adayan ilginç bir yazar ve gazeteciden… Acı ve sürgünlerin eksik olmadığı umudu tükenmeyen bir aydının, muhalifin öyküsünden söz ediyorum. Celadet Ali Bedirhan’ın, bir halkın 60 yıllık macerasına tanık olmak isterseniz “Kader Kuyusu” tam size göre!
(Bir ÖG okuru)