#ÖzgürBasınSusturulamaz
Günlerdir bombalamalarla, operasyon ve gözaltı saldırıları ile terör estiren TC devletinin hedefindeki devrimci, demokrat ve yurtsever basın susturulamaz! Dayanışma amacıyla devletin kapatmaya çalıştığı dostlarımızın haberlerini yayınlıyoruz:
Dicle Haber Ajansı(DİHA): Dönemin başkanı Erdoğan’ın 2012 yılında Kürt siyasetine karşı, “dokunulmazlıkları” kaldırırız söylemiyle gündeme getirdiği, “Meclisten atarız” tehdidi bu kez HDP’ye karşı başlatılan “parti kapatma” tartışmalarıyla yeni bir boyuta taşındı. MHP Lideri Bahçeli’nin gündeme getirdiği “parti kapatma” tartışmalarının esas temelini ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’yi işaret ederek “Organik olmasa da inorganik bağınızın olduğunu istihbari bilgilerle biliyoruz” açıklaması oluşturdu. Şimdiye kadar bir çok kez partileri kapatılan, meclisten “atılan”, cezaevine gönderilen Kürt milletvekilleri her seferinde daha güçlü bir şekilde meclise dönerken, yapılan kapatma tehdidi sadece Kürt siyasetini engellemeye yönelik bir girişim olarak değil, Kürtleri mecliste “misafir” gören ve “ev sahibinin bütün kurallarına biat etmesini” bekleyen egemen bir yaklaşımı ifade ediyor.
3 Haziran 1925 tarihinde kapatılan ve Cumhuriyet tarihinin ilk “muhalif partisi” olarak kabul edilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla başlayan parti kapatmalarıyla, “siyasi partiler mezarlığına” dönüşen Türkiye’de siyasi partiler halen kapatılma tehdidiyle karşı karşıya. Özellikle topyekün savaş konseptinin yeniden devreye girmesiyle HDP üzerinden bir kez daha gündeme getirilen “parti kapatma” meselesi, 1990’lara kadar muhalif partiler, 1990’lardan sonra da legal Kürt siyasetinin üzerinde sallandırılan “demoklesin kılıcı” işlevini görmeye devam ediyor.
Erdoğan bayram namazında HDP’yi işaret etmişti
Her kritik dönemde devreye sokulan, “parti kapatma, meclisten attırma” tehditleri, demokratik siyaset alanını tasfiye amacıyla uygulanan, fakat hiç bir şekilde işe yaramadığı ortaya çıkan uygulamalardan biri haline geldi. Tarihsel süreci bir tarafa, son 13 yılda AKP tarafından koz olarak kullanılan parti kapatma tehdidinin son muhatabı HDP oldu. AKP’nin savaş politikalarına her anlamda destek veren, meclis başkanlığı seçiminde AKP’ye destek veren MHP’nin gündeme getirdiği, “HDP kapatılsın” kampanyasına, “Açıkça teröre ve şiddete çağrı yapması bunlarla ilişki içerisinde bulunması kapatılma sebebidir” sözleriyle katılan AKP’li Burhan Şentop, bu kampanyanın öteki ucunda yer aldıklarını göstermiş oldu. MHP’nin gündeme getirdi “parti kapatma” tartışmalarının esas temelini ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ramazan Bayramı’nda, bayram namazı sonrası yaptığı “Parlamentoda temsil kabiliyeti bulmuş olan uzantının elinden geleni yapması gerekir. Organik olmasa da inorganik bağınızın olduğunu istihbari bilgilerle biliyoruz” açıklaması oluşturdu.
AKP parti kapatma kozunu elinde tuttu
Yargıtay Başsavcılığı’nın HDP’yi kapatmaya çağrılmasıyla yeniden gündeme gelen parti kapatmalar için aslında 2010 tarihinde AKP’nin “devrim” dediği anayasa referandumu paketinde, parti kapatmaların zorlaştırılması hükmü bulunmasına rağmen bütün maddeler AKP çoğunluğu ile meclisten geçirilirken, konulan hüküm AKP’lilerin oyları ile meclisten geçirilmedi ve bu hüküm Kürt siyasi partilerine karşı bir koz olarak elde tutuldu. Böylece sistem, kendince “yola gelmeyen” demokratik Kürt siyasetini bu tehdit üzerinden “yola getirmek” istedi.
‘Sizi meclisten kovarız’ tehdidi
Bu koz sadece parti kapatmalarla da sınırlı kalmadı. 2010 yılında yine AKP tarafından çıkarılan, PKK’nin alan tutma stratejisi uyguladığı, Kazan Vadisi, Çukurca, Bezele, Oramar gibi alanlarda büyük çatışmaların yaşandığı dönemde yine Kürt siyaseti hedefteydi. Dönemin Başbakanı olan Erdoğan, çatışmalı sürecin bir konsepti olarak, legal Kürt siyasetine karşı, 26 Kasım 2012 tarihinde yaptığı açıklamada, “Alışılmışın dışında bir karar vereceğiz. Dokunulmazlık zırhına bürünenlerin dokunulmazlıklarını kaldıracağız. Sonrasına yargı karar verecek” açıklamasıyla Kürt vekillerin bir kez daha meclisten “kovulabileceğinin” işaretlerini vermişti. Dokunulmazlık meselesi BDP’li vekiller üzerinden aylarca tartışıldı ve aynı dönemlerde her bir vekilin yargılanmasının yolunu açacak yüzlerce fezleke hazırlandı.
‘2 Mart’ darbesi Kürt siyasetine sürekli uygulandı
Bu çağrı ve parti kapatma tehditleri Kürt siyasetini sürekli, “2 Mart darbesi sendromu” ile istenilen noktaya getirmeyi amaçladı. Zira 2 Mart 1994 tarihinde DEP’in kapatılarak milletvekillerinin yaka paça meclisten atılması ve halkın meclise gönderdiği DEP’li vekillerin 10 yılı aşkın bir zaman cezaevlerinde tutulması üzerinden Kürt vekillere, “ya dayatılan politikaları kabul etmeye ya da benzer akibeti yaşamaya” zorlanacaklarının işaretleri verildi. Ancak yapılan bütün tutuklamalar, HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, DEKAP gibi Kürt partilerinin kapatılmasına rağmen ve Kürtler meclisten kovulmalarına rağmen, halk iradesini söz konusu siyaseti her seferinde daha güçlü bir şekilde meclise gönderdi.
Meclisten atılan Kürtler her seferinde daha güçlü döndüler
DEP, kapatıldığında ve milletvekilleri cezaevine atıldığında mecliste 18 Kürt milletvekili olmasına rağmen, Kürtler kendi iradelerini yapılan saldırılara karşı her geçen dönem biraz daha büyüdü. 94’teki saldırı sonrasında 1999’da onlarca belediye kazanan Kürt siyaseti 2007 yılında “Bin Umut adayları” adıyla bağımsız girdikleri seçimlerde parlamentoya 23 milletvekili ile geri döndüler ve grup kurdular. O dönemde AKP’nin ve Erdoğan’ın, “Terörist demeyenlerle görüşmem” diyerek ambargo uyguladığı ve yine yer yer meclisten atılma tehditlerinin yapıldığı Kürt vekiller, 2011 seçimlerinde bağımsız olarak girdikleri seçimlerde bu kez 36 milletvekili ile meclise girdiler. Son olarak HDP projesiyle diğer sol, sosyalist yapılarla seçime giren HDP, 6 milyon seçmenin desteğini alarak, yüzde 13.1’lik oy oranı ve 80 milletvekili ile meclise girmenin yanı sıra, AKP’nin tek başına iktidar Erdoğan’ın ise Başkan olmasının önüne geçtiler. Böylece demokratik siyasette ısrar eden Kürt siyaseti, her seferinde meclise daha güçlü bir şekilde döndü.
Kürtleri misafir gören anlayışın sonucu
Fakat bu gerçeğin görülmesine, siyasi partilerin kapatılmasının, Kürtlerin siyasi iradesinin engellenmesinin işe yaramadığı görülmesine rağmen, halen Kürtlere yönelik “partinizi kapatırız, sizi meclisten atarız” tehditleri sadece “siyasi iradeyi” engellemeye yönelik bir tavır olmanın ötesinde, Kürtleri mecliste “misafir” gören ve “ev sahibinin bütün kurallarına biat etmesini” bekleyen egemen bir yaklaşımı ifade ediyor.