Marx tarih teorisini kurduğu dönemde, doğanın incelenmesinde bilimsel tavır büyük oranda kabul görüyordu. Fakat, toplumsal gerçeğin bu biçimde görülmesine karşı büyük bir direniş vardı. Tarih biliminin o zamandan bu yana kaydettiği gelişmeye rağmen günümüzde de bu direniş hala devam ediyor. Toplumun doğadan temelde farklı ve ayrı olduğu öne sürülüyor. Doğa yasaları nesneldir, insan bilinci ve iradesinden bağımsız olarak işlerler ve bu nedenle oldukları gibi kabul edilmeli ve bilimsel bir biçimde açıklanmalıdır. Buna karşılık toplumsal yasalar öznel bir yöne sahiptir. Bunlar insan ürünleridir. İnsan bilincinin, iradesinin ve aklının yaratılarıdır. Bu nedenle toplumsal yaşama sadece nesnel açıdan bakmanın uygunsuz ve yanlış olduğu öne sürülür. Toplumun insan iradesine göre yapılmış ve insan kararıyla değişebilen bir insan yaratısı olduğu savunulur.
Marx, kendi eseri üzerine yapılan şu değerlendirmeyi onaylayarak, okurlarına aktarıyor: “Marx, toplumsal hareketi yalnızca insan iradesinden, bilincinden ve düşüncesinden bağımsız olmakla kalmayan, tersine, onların iradesini, bilincini ve düşüncesini belirleyen, yönettiği bir doğal tarihsel süreç olarak ele alır.” Marx, tarih teorisini kurarken birliği bilinç tarafından sağlanmış “özne” olarak “insan” düşüncesini reddederken, insan fikrinin burjuva ideolojisinin temel işlevi olduğunu belirtir. Bu ideoloji, Marx’ın teorisine direnir, “onur kırıcı” bularak eleştirir ve dışarıdan Marx’ın teorisini kuşatmaya çalışır. Dışarıdan başlayan saldırı Marx’ın teorisinin içine geçerek içeriden revizyonizm olarak işlev görmeye başlar.
Engels, dışarıda başlayıp içeride devam eden saldırının taraflarının aynı ideolojik sayıltılardan beslendiğine işaret ediyor. İnsan bilincinin kutsallığını ayaklar altına alan “yeni görüş tarzı” karşısında sadece burjuva temsilcilerinin değil eşitlik adalet özgürlük sihirli formülüyle ezilenleri ayaklandırmaya çalışan sosyalistlerinde öfkeyle ayağa fırladığını saptıyor.
Burjuva temsilcileriyle sosyalistleri yakınlaştıran, onları Marx’ın teorisine düşmanlıkta birleştiren şey nedir?
Egemen ideolojiler, egemenlik rollerini böylesi durumlarda oynarlar ve hiç fark ettirmeden kendisine karşı mücadele etmek isteyen zihinlere bile kendilerini kabul ettirirler. Burjuva ideolojisinden kopamayanların, burjuva ideolojisinin düşünce mantığından kurtulmaları mümkün değildir. Dolayısıyla burjuva temsilcileri ile sosyalistlerin yakınlaşması sanıldığı gibi keyfi değildir. Birliği bilinç tarafından sağlanmış özne olarak insan ideolojisi, parçalı bir ideoloji olmaktan ziyade, tarihe egemen olmuş burjuva ideolojisinin felsefi biçimidir. Günümüzde yeniden parlatılan ve farklı kesimlere hükmeden insan ideolojisi, söz konusu kesimlerin politika pratiklerinin felsefi ifadesi olarak işlev görüyor.
Burjuva felsefesinin geleneğinin bir bilinç felsefesi olduğunu Marx, insanın bilinciyle özdeş ele alınamayacağına dair reddiyeleriyle ortaya koymuştu. Bununla birlikte Marx, özne, bilinç, insan ideolojisinin klasik siyasal iktisadının “felsefesini” oluşturduğunu ekonomik insan fikrini reddederek, bu ideolojiden koparak, kendi tarih teorisini oluşturduğunu belirtir.
Marx’ın koptuğu homoeconomicus fikrinde, insan ihtiyaçlarının bilincinde ve toplumun oluşturduğu öğesi olarak tanımlanır. Marx, özne olarak insanda sadece toplumun açıklanmasını değil, insanın özne olarak açıklanmasının bulunmasını reddediyordu. İnsanı özne olarak açıklamak onu kendisiyle özdeş ve kendisi tarafından kendisi hakkında bilinçten başka bir şey değildir. Marx’a göre, insan kendine ne denli öznellik atfederse atfetsin o, bilinciyle özdeş ele alınmaz. Ontolojik materyalizmi tanımlayan temel tez, gerçeğin düşüncenin ve bilincin dışında var olduğudur. Materyalist olan Marx, insanı kendi bilinciyle özdeş ele alıp değerlendirmez. Çünkü materyalizme göre, bütün varlıklar kendisi hakkında bilinçten başka bir şeydirler.
Burada önemli olan şey, kendisinin bilincindeki felsefi özne kategorisinin burjuva ideolojisinde gerçekleşmiş ve onun temel bir ihtiyacını karşılaşmış olmasıdır. İdeolojisi için kendinin bilincinde olan yaptıklarından sorumlu bir özne gereklidir. Böyle bir özneyi vicdanen normlara uymaya zorlamak ona bunları zor kullanarak dayatmaktan çok daha kolaydır. Burjuva kapitalist ilişkilerinde ahlak tanımı hukuk ideolojisinin öznesinin tamamlayıcısı olarak görünür. Söz konusu öznenin bir kimliğinin olması, bu yükümlülükleri yasalara göre yerine getirmesi için kendisine dayatılan yasaların bilincinde özne olması gerekir.
Söz konusu kendisinin bilincinde özne tarih bilimi için bir veri değildir. Fakat, buna karşılık sınıflı toplumda hukuk, ahlak ve politika alanında bir ihtiyaçtır. Kendinin bilincinde özne kategorisinde burjuva ideolojisi bireylere kendine boyun eğmeyi kabullenmeleri için ne almaları gerektiğini gösterir. Bunu onlara, farklı pratiklerini burjuva ideolojisinin yönetiminde birleştirmeleri için bilinç sahibiymiş gibi göstererek yapar.
Bütün burjuva felsefe geleneğinin bilinç felsefesi inşa etmeye girişmesi bir rastlantı olmaktan ziyade toplumsal tarihsel bir zorunluluğun sonucudur. Bilincin birliğin bilinci olması, onun öznenin ahlak ve politika pratiğinin birliğinin bilincinde sağlaması anlamına gelir. Bu durumda bilinç bireye “insan doğası” tarafından verilmiş, kendini tanıma ahlaki ve politik uygulamalarını birleştirmesini ifade eder. Bilinçle donatılmış bireyin burjuva ideolojisinin öznesi olmayı ve burjuva ideolojisinin kurallarına uymasını sağlar.
Bilinçle birliğin özdeşleştirilmesi farklı öznelerin bir insan ideolojisi içinde birleşmesini zorunlu kılar. Söz konusu ideolojinin ve onun teorik ve pratik oluşumlarının birliğini kavramak için Marx’ın teorisinin konumlarında yani materyalist diyalektik konumlarda bulunmak gerekiyor.
Marx, bu teorik sorunsaldan ve onun ön varsayımlarından koparak kendi teorisini oluşturdu. Burjuva temsilcilerinin Marx’ın teorisine düşmanlığında şaşılacak bir şey yok, sınıfsal içgüdüleri Marx’ın teorisine saldırmayı koşullar. Çünkü Marx, burjuvazinin yüzündeki özgürlük maskesinin indirmenin yanında, ezilen sömürülen kitlelere kendileri için bağımsız ve kurucu bir siyaset geliştirmenin de yolunu açmış oldu.
Günümüzde saldırılar karşısında Marx’ın teorisini savunmak, insan ideolojisini reddetmeyi gerektirir. Teorik olarak, insan ideolojisi ve onun felsefi biçimi reddedilmeden gerçekte insanların özgürlükleri ve kurtuluşu savunulmaz.
Bir Tutsak Partizan