Kapitalist-emperyalist sistemin sömürmek üzerine kurduğu düzen içerisinde insan yaşamının da karşılığı yoktur. Onun içindir ki, sömürü çarkının baskısı altında, 2018 sonu itibariyle AKP iktidarı döneminde 22 bin 500’e yakın işçi kaza-kader ve fıtrat denilerek toprağa verildi. Devlet dediğimiz aygıtın da sömürü için dizayn edildiği günümüzde, baskı üzerine baskı uygulanan işçi-emekçinin yaşamı hiçe sayılmaktadır. Çünkü patronlar, kâr hırsı nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinden maliyeti kısarak, işçiyi insanlık dışı koşullarda çalıştırarak, çarkı çevirmeye devam ediyor. Bir yandan, işçi ve emekçilerin öznesi olduğu sistemin farkına varmaması için kaza-kader ve fıtrat denilerek avutmaya çalıştığı gün gibi ortadayken, diğer yandan da, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınıp alınmadığını denetlemekle yükümlü devlet aygıtının kuruluşları; ihmalleri görmezden gelerek, gerekli denetimleri yapmayarak iş cinayetlerinin devam etmesine sebep oluyor. Sorumluların yargılanması talebine de kulaklarını kapatıp belediye başkanlarını, valileri, bakanları koruyarak iş cinayetlerinin cezasız kalmasına neden olan hâkimler, savcıların olduğunu da her defasında görüyoruz. Kaza-kader ve fıtrat denilerek olağanlaştıran “bilirkişileri” unutmamak gerekiyor. Ondandır ki, proletaryanın mücadelesi sonucu kendisini var etmemiş bir sistemin özde işçi-emekçi ve halkını korumak adına yürürlüğe koyacağı gerçekçi bir yasası yoktur. İfade ettiklerimize bir de sonuçlanan Davutpaşa Katliamı davası üzerinden bakarak açıklayalım.
Bir katliamın tarihçesi ve aynı sonuç!
Davutpaşa’da 31 Ocak 2008’de kaçak maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 21 işçi hayatını kaybetmiş, 117 kişi yaralanmıştı. Ceza davası ancak 2,5 yıl sonra açılabilmişti. Savcılığın görevlendirdiği bilirkişi heyeti patlamadan Çalışma Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Zeytinburnu Belediyesi ve BEDAŞ’ı da sorumlu tutmuş, buna karşın idarelerin izin vermemesi nedeniyle bu kurumların yetkilileri sanıklar arasında yer almamıştı. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ve Çalışma Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürü Atakan Tanış, ailelerin uzun uğraşları sonucu sanıklar arasında yer alabilmişti.
Zeytinburnu Belediye Başkanının da sanık olarak yer aldığı 15 duruşma gerçekleştirdi. Duruşmalar esnasında bilirkişi değişikliği ve pek çok hukuksuzluk yaşandı. Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 6,5 yıl süren davanın sonunda Murat Aydın’ı ve Atakan Tanış’ı beraat ettirmiş, Belediye Zabıta Müdürü Feruz Kutsal ile Ruhsat ve Denetim Müdürü Rüstem Tekin’i 7 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırmıştı. Dönemin İmar ve Şehircilik Müdürleri Şevket Yıldırım ve Servet Kırna’ya da 4 yıl 2’şer ay hapis cezası verilmiş, bu cezalar paraya çevrilmişti. İmar ve Şehircilik Müdürü Hatice Küçük Akyüz’e verilen 2 yıl 6 ay hapis cezası da paraya çevrilmiş, bina sahipleri Resul ve Remzi Koçyiğit kardeşler ise 5’er yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Yargıtay’ın verilen cezaları fazla bulması üzerine 17 Ocak 2019’da Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti sanıklardan Şevket Yıldırım ve Hatice Küçükakyüz’ü “ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma” suçundan birer yıl, Rüstem Tekin ve Feruz Kutsal’ı da “görevi kötüye kullanma” suçundan ikişer yıl hapis cezasına çarptırdı. Son olarak ise kadına, işçiye-emekçiye, ötekine dönük saldırılarda olduğu gibi yine “iyi hali” göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, verdiği cezalardan çark ederek, hükmün geriye bırakılmasını istedi. Sonuç: ölen 21 işçi ve onlarca yaralının suçlusu bu sitem içerisinde yok! Yani diğer tüm iş cinayetlerinde olduğu gibi sorumlular cezasız bırakılarak, korunuyor.
Kısacası AKP iktidarı ve sözcüsü olduğu egemen sınıflar, Davutpaşa’da, Ostim’de, Soma’da olduğu gibi işçi-emekçilerin kanıyla ayakta durmakta. Bundan da en ufak bir rahatsızlık duymadan. Nitekim madenler, inşaat şantiyeleri, tersaneler, fabrikalar ya da servisler işçilere mezar olmaya devam ediyor. Haliyle işçi-emekçinin yaşam değerinin bulunmadığı sistemlerini devam ettirebilmek için de, baskıyı her geçen gün artırmaktalar. Onun için bizler örgütlü bir güç olarak AKP iktidarı ve sözcüsü olduğu egemenler karşısında “Birlik, Mücadele, Zafer” şiarını yükseltmezsek; sömürü düzeni de işçi katliamları da sürmeye devam edecektir. İşte bu nedenle, tüm işçi ve emekçiler, dayatılan kölece yaşam koşullarına karşı, mücadeleyi ve bizden aldıklarını/ almaya çalıştıklarının hesabını sormalıyız!