AKP iktidarı bir kez daha fındık alım fiyatını köylülerin lehine olacak biçimde değil yabancı şirketlerin (kapitalist tarım ve gıda tekellerin), tüccarların, tefecilerin istediği onların belirlediği çıkarlara uygun şekilde açıkladı. Fındık, Karadeniz bölgesi için herhangi bir tarımsal ürün değildir. Dolaysız bir biçimde bölgeyi ilgilendiren önemli bir üretim aracıdır. Bu nedenle fındıkta açıklanan 2022-2023 sezonu alım fiyatı, bölgede yaşayan milyonlarca insanı ilgilendirir, yaşamlarına yön verir.
Fındık tarımı Kocaeli, Düzce’den Rize, Artvin’e uzanan geniş bir hat üzerinde onlarca ilde yaklaşık 450 bin hektarlık bir alanda 400-450 bin civarında aile tarafından yapılmaktadır. Türkiye dünya fındık üretiminin (iklim koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermesiyle birlikte) yaklaşık yüzde 70 civarını karşılamaktadır. Dünyadaki fındık ihracatının yaklaşık yüzde 70’ini Türkiye tek başına yapmaktadır. Dünyadaki fındık ekim alanlarının da yüzde 75’i ülkemizdedir. Fındık üretim ortalaması da en yakın rakibi İtalya’dan 4-5 kat fazladır. Ülkemizdeki fındık üretim miktarı iklim koşullarına bağlı olarak 400 bin ton ile 750-800 bin ton arasında değişiklik göstermektedir.
Bu yıl rekoltenin tahmini Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıklamış olduğu verilere göre 765 bin ton olması bekleniyor. Fakat burada şöyle bir durum söz konusu; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın her yıl düzenli olarak kamuoyuyla paylaştığı rekolte oranı gerçek değerin hep üstünde olmuştur. Tarım Bakanlığı, uluslararası tekellerin ve yerli komprador tüccarların, tefeci sınıfın yönlendirmesiyle fındık fiyatının düşük tutulması için her zaman var olanın üzerinde rakam açıklıyor. Hatta geçen yıl yabancı şirketlerin ve yerli tüccarların baskısıyla Tarım Bakanlığı üç ayrı rekolte tahmininde bulunmak zorunda kaldı. (Her defasında rekolte tahminini yukarı çekti.) Böylece piyasada İtalyan çikolata devi Ferro olmak üzere kapitalist tarım gıda tekellerinin istediği rakamlar üzerinde fındık alımı yapılmıştır. Hatta Bakanlık, köylü düşmanı sermaye dostu olmak noktasında pervasızlığını saklamış piyasada küçük üretici lehine koşullar gelişmeye başladığında köylünün serbest piyasaya sattığı fiyatın on lira altında piyasaya TMO aracılığıyla fındık satılmıştır.
“Köylünün kara gün dostu TMO” sermayenin kara gün dostu olmuştur. Özcesi Tarım Bakanlığının açıklamış olduğu rekolte tahminni uluslararası tekellerin istediği verilerdir.
AKP kendi verilerini dahi dikkate almıyor
Dünya genelinde gıda krizleri yaşanırken, İtalya’da fındık rekolteleri iklim koşulları nedeniyle düşmüşken Türkiye de AKP iktidarı dünya fındık piyasasında şartlar köylülerin lehine olacak olmasına rağmen fındık alım fiyatını 3 doların bile altında tutmuş olması yüz binlerce küçük üreticiyi açlığa, yoksulluğa mahkum ederken bir avuç sermayedarın servetine servet katmıştır.
Erdoğan’ın, Ordu’da yaptığı mitingde Karadeniz köylüsünün merakla beklediği fındık alım fiyatını bir ayrım ( Giresun, levant sivri kalite fındık) yapmadan 54 lira olarak açıklamış olmasının mürekkebi bile kurumadan TMO yeni bir fiyat açıklayarak 2022-2023 sezonu için alım fiyatını (alan bazlı, gübre ve mazot desteği hariç) Giresun kalite fındık için 53 lira, levant kalite için 52 lira, sivri kalite içinse 51 lira olarak duyurdu. Böylece normalde de düşük olan 54 lira 51-52 liraya düşürülmüş oldu.
Serbest piyasada ise bu rakamların daha da aşağı çekileceği bir sır değil. Fındık hasadı başlamadan önce üreticiler, tüketim maliyetlerinin karşılanabilmesi için fındık fiyatının en az 70 liranın üstünde olması gerektiğini belirtmiş olması AKP için bir anlam ifade etmemektedir.
AKP-MHP ittifakının açıkladığı oran köylüyle dalga geçmekten başka bir şey değildir. Türkiye’de genel olarak tarım ürünü maliyeti son bir yılda ortalama olarak yüzde 200 ile 400 arasında artış göstermişken fındık fiyatının bir önceki yıla oranla, 27 liradan “54” liraya çıkarılması devletin kendisi ile de çelişmesidir, köylüye verdiği önemin de göstergesidir. Devletin resmi istatistik kurumu, AKP’nin istediği şekilde veriler açıklayan TÜİK rakamlarında bile Haziran 2022 verilerine göre tarımsal üretici fiyat enflasyonu yüzde 148.9’dur. TÜİK enflasyonu baz alınmış olsa fındık alımı 54 lira değil 67 lira olmalıydı. Fakat AKP kendi “resmi” verilerini bile dikkate almadan iş yapmıştır.
Dünya fındık piyasalarında 7-8 dolar seviyelerinde işlem gören fındık, Türkiye’de üreticilerden 3 doların altında alınıyor. Dünya fındık üretiminin büyük bölümü Türkiye tarafından karşılandığından fındık piyasası her daim önemli olmuş ve çok uluslu gıda tarım tekellerinin ele geçirmek istediği hedef haline gelmiştir.
1990’larda irili ufaklı belli sayıda ihracatçı bulunurken bunlar zaman içinde Ferrero şirketi ve (AKP’li) Zapsu ailesi gibi bir avuç komprodor sermaye tarafından tasfiye edilerek piyasadan silinmiştir. 2014 yılında Ferrero şirketinin Oltan Gıda’yı satın alamsı sonrası Ferero Karadeniz fındığında tekel konumuna gelmiş piyasayı yönlendirerek belirleme gücüne ulaşmıştır.
400-450 bin civarında ailenin üretim yaptığı doğrudan milyonlarca insanın temel geçim kaynağı olan fındık, Türkiye pazarında 2-3 milyar dolarlık bir hacme sahipken İtalyan çikolata devi Ferrero şirketinin 2019 yılı cirosu 11.6 milyar avrodur. Tek bir şirket sermaye grubu, milyonlarca emekçinin alınteri üzerinden devasa boyutlarda servet transferi yapabiliyor.
Ekolojik sorunlar ile tarımsal sorunlar içiçedir
Fındıkta açıklanan (54 TL) “52” lira köylüyü yoksulluğa mahkum etmektir. Köylünün sağlıklı bir şekilde üretimini sürdürebilmesi için Çiftçi-Sen’in açıklamış olduğu maliyet artı kur payı artı insanca yaşam hakkının sağlanabilmesi ve sonraki sezon bahçe bakımı vs.nin gerektiği gibi yapılabilmesi için 84 lira baz alınmalıdır. Bugün bölge insanı birçok sorunlar mücadele ediyor. Türkiye’de fındığın yaklaşık yüzde 30’u Ordu’da üretiliyor olmasına karşılık Ordu’nun başta Fatsa ilçesi olmak üzere her yanı maden ocakları ve enerji santralleri ile işgal edilip doğası yok ediliyor. Dağları, toprakları yağmalanan köylüler yaşadıkları sorunları şöyle anlatıyor:
“Tam karşımızdaki Bahçeler köyünde altın madeni var, salatalık-domates- kabaklar dalında çürüyor. Fındık hep döküldü gitti. Bundan bir ay önce dallar sarkıyordu, şimdi yok. Madenciler ağaçları kesiyor, temiz su bırakmıyor. 5 sene önce burada küf diye bir şey duymazdım, şimdi fındık yok olup gidiyor… Burası da maden ruhsat sahası burada da maden olursa ölürüz biz. Burada yatan ölülerimize sahip çıkamayız. Aşağıda organize sanayi var. Bütün dumanı pisliği bize çıkıyor. Filtre takıyoruz diyorlar ama biz çekiyoruz çilesini burada. Alternatif ürün yapsak maden ocakları bize izin vermiyor. Taflan yapıyorduk bu sene bir tane yok, domates yok mısır yok. Bu maden açıldıktan sonra oldu hepsi. Organize sanayinin de etkisi var. ( 24.07.2022 Birgün Pazar, Dilan Esen)
Karadeniz köylüsü tarımsal alanda yerli ve yabancı şirketlerin sömürü kıskacına alınmışken diğer yandan maden ocakları, enerji santralleriyle tabiat-iklim örtüsü yok ediliyor. Bu iki sorunun kaynak noktası, AKP iktidarının uygulamış olduğu tarım politikasından başka bir şey değildir. AKP 2002’de hükümete geldiği andan itibaren uluslararası sermayenin istekleri yörüngesinde hareket etmiş, IMF, DB, DTÖ ve AB’nin önüne koyduğu neo-liberal tarım programlarını bir bir hayata geçirerek küçük aile üreticiliğini tasfiyeye yönelmiştir. Günümüz koşullarında Türkiye genelinde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de iklim krizinin etkileri tüm yönleriyle kendini gösteriyor. Ekolojik sorun ile tarım sorunu mücadelesi gelienen aşama itibariyle iç içe geçmiş birbirini dolaysız etkileyen bir vaziyet almıştır.
Tarım sorunu ve ekoloji sorunu, 21. yüzyılda sınıf mücadelesinin bir sorunu olarak birbiri ile dolaysız paralellik içinde çözülmesi gereken bir sorundur. Bu iç içe geçme hali, Karadeniz bölgesinde çay ve fındık tarımı noktasında açık bir şekilde görebiliyoruz
“Türkiye Modeli” denen ekonomi politikası tarımsal ekonomide de aynı çizgide ilerlemekte, Nebati’nin dediği gibi “dar gelirliler hariç herkes”in kazandığı yani üreticiler, çiftçiler, köylüler hariç herkesin kazandığı bir sarmala dönüşmüştür.
Bölgede yapılan HES’ler açılan maden sahaları ile ekolojik dengenin tahrip edilmesi böylece üretilecek ürünlerin kalitelerinin düşürülmesi riskinin olması, bu sürecin uzun bir süredir başlamış olmasıyla emeğin dolayısıyla üretkenliğin değerinin düşürülmesi arasında paralellik bulunmaktadır. Bu paralellik ortadan kaldırılmadığı, emekçiler, köylüler, çiftçiler, üreticiler tarafından kırılmadığı sürece yoğun sömürü sarmalı katlanarak devam edecektir.
“Fındıkta Sömürüye Son” sloganının bugün bile sermaye sınıfını ve onların sözcüsü AKP’yi korkutmakta olduğunu görerek sömürüye, emperyalist-kapitalist tarım gıda tekellerine karşı örgütlenmeye yönelmek elzemdir.