2011’de NATO şemsiyesi altında yapılan emperyalist müdahale ve işgalden bugüne Libya’da savaş devam ediyor. İç savaşın harabeye çevirdiği ülkede ABD emperyalizminin ülkeyi bölme planına karşın, kabile liderlerinin barış ve uzlaşma çabaları söz konusu. Kadafi’nin emperyalist müdahale ile devrilmesinden sonra dağılan merkezi otorite tekrar kurulamadı. Libya’da bir çıkış yaratamayan ABD emperyalizmi ülkenin sınırlarını değiştirmeyi masaya yatırmış durumda.
Emperyalistlerce “Arap Baharı” diye adlandırılan süreç ABD’nin Kuzey Afrika’dan Ortadoğu ve Orta Asya’ya kadar uzanan projesinin bir parçasına dönüştürüldü. Aranan fırsat için uygun zemin bulunmuş oldu. ABD stratejik bölgelere yapılacak müdahalelerle dünya pazar alanlarında hâkimiyetini güçlendirmeyi hedefliyordu. Fakat yapılan hesaplar-planlar emperyalist rekabette Rusya-Çin duvarına çarparak Ortadoğu’dan ileriye gidemedi. Libya’ya yapılan müdahale ile kısmi bir başarı sağlansa da istenilen sonuç alınamadı. Petrol Hilali denilen bölge dışında kontrol sağlanamadı. Sorun kördüğüm haline geldi.
Bugün Libya’da üç hükümet bulunuyor. Birincisi Trablas Vilayetindeki (Batıda) Milli Genel Kongre’nin desteklediği Müslüman Kardeşler’e yakın olan Libya Şafağı Koalisyon hükümeti. İkincisi Tobruk Vilayetinde (Barka olarak da geçiyor ve petrol bölgesi burada bulunuyor. Doğu’da yer alıyor) Temsilciler Meclisi. Üçüncüsü Fizan’da (Güney’de) bulunan BM tarafından emperyalistlerin yarattığı sorunu (yine bir emperyalist kuruluş tarafından üstelik) çözmek adına kurulan uzlaşı hükümeti. Savaş esas olarak petrol bölgesine hâkim olma noktasında yoğunlaşmış durumda.
Savaşan tarafların birbirine üstünlük sağlayamaması, IŞİD’in ülkenin doğusunda Bingazi ve Derne çevresinde etkin olması ABD emperyalizminin planlarını bozan bir tablo yaratıyor. ABD Avrasya’ya kadar uzanan hedef ve amacında arkasında başını ağrıtacak sorunlu bir bölge bırakmak istemiyor. Sorunun çözümü olarak kullanılan askeri seçenek tam tersi bir sonuç verdi. 6 yıl geçmesine rağmen savaş devam ediyor. “Çözüm” olarak ABD’nin önündeki masada Libya haritası duruyor. Harita üzerinde Libya sınırlarının Petrol Hilali esas alınarak yeniden çizilmesi, daha doğru ifadeyle yeni sınırlar eklenmesi söz konusu. Tıpkı yüz yıl önce Sices-Picot gizli anlaşmasında petrol bölgelerinin esas alınarak kırmızı kalem ve bir cetvelle çizilmesi gibi. Söz konusu emperyalist çıkarlar olduğunda ülkelerin birliğinin ve toprak bütünlüğünün parçalanması her daim uygulanmış ve uygulanmaya da devam ediyor. Libya’nın parçalanmasını düşünenler Irak, Suriye ve Yemen için de benzer düşünmektedir. Düşüncenin fiili olarak uygulamaya geçmesi konjonktürel olarak doğrudan emperyalist çıkarların yönüyle ilintilidir. Bugün Libya’yı üçe bölmeyi masaya koyan ABD emperyalizmi, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında Fransız ve İngilizlerin Libya’yı Osmanlı haritasına göre bölme planına karşı çıkarak birlik ve feodalizm yanlısıydı. Dönemin ekonomik ve politik atmosferinde Libya’nın bölünmesi ABD’nin değil Fransa ve İngiltere emperyalistlerinin işine geliyordu. ABD, bu rakiplerini ezmek ve hâkimiyetini kurmak-güçlendirmek adına bölünme karşıtıydı. Aradan yetmiş yıl geçtikten sonra bugün ABD, Rusya ve Çin karşısında Fransa ve İngiltere’nin durumuna düşmek aşamasında. Hâkimiyetini korumak için Libya’nın üçe bölünmesini bir seçenek olarak görüyor.
Fakat emperyalistlerin ekonomik, politik ve askeri açısından güçlü olması her şeyi belirledikleri anlamına gelmiyor. ABD’nin böl-parçala-yönet anlayışına uygun olan henüz fiiliyata geçmemiş düşüncesinin Libya gerçekliğinde uygulanabilirliği soru işaretleriyle doludur. Bunun en önemli nedeni Libya’nın toplumsal yapısıdır. Libya kabilelerden oluşan bir yapıya sahip. Ekonomik, politik ve sosyal-kültürel alanlarda kabile liderlerinin önemli bir rolü söz konusu. Libya’nın her bölgesinden on iki kabile liderinden oluşan bir koalisyon üç hükümetin ve emperyalistlerin altı yıldır yapamadığını yaptı. Geçtiğimiz Mayıs ayında bir uzlaşı anlaşması yaparak okul hastane ve dükkânların açılması sağlandı. Mısır’da yapılan bir diğer uzlaşma girişimi bölünmeyi değil birleşmeyi ön plana çıkardı. 2011’deki hava saldırında Fransa’nın saldırganlığı öne çıkarken bu kez uzlaşı arayışında yine Fransa’nın öne çıkması tesadüfî değildir. Fransız emperyalizminin çıkarları doğrultusunda izlenen politikanın bir gereğidir hem saldırgan hem “barışçıl” olmak.
Fakat aynı zamanda bu tam anlamıyla burjuva ikiyüzlülüğüdür. Yüz binlerce insanın katledilmesinin, yüz binlercesinin yerinden yurdundan edilmesinin ve buna devam edilmesinin sorumlusu olan emperyalistleri bu kez “barış” peşinde koşmalarının başka bir izahı yoktur.
Emperyalistlerin dünya pazar alanları olarak gördüğü bölgelerde yaptıkları müdahalelerle ezilen yoksul halkların yaşamı felakete-sefalete çevriliyor. Libya’daki savaş da ezilen yoksul halklara kan ve katliamla, iç ve dış göçle bedel ödetilirken buna kölelik de eklenmiştir. Libya’da kurulan köle pazarlarında insanlar 200 ile 500 dolar arasında mal-meta gibi satılıyor. Libya İtalya’ya yakın oluşu ve Akdeniz’deki bin kilometrelik kıyısı bulunması nedeniyle mültecilerin güzergâhlarının başında geliyor. Savaşla birlikte merkezi otoritenin dağılması insan tacirlerine bir fırsat yarattı. Afrika’dan gelen göçmenler Libya’da toplanırken, toplandıkları bu yerler birer köle pazarı haline getirildi.
Libya’nın petrolünü gasp eden, 200 milyar dolarını çalan, yoksul halkı katleden, köle pazarı kuran-kurulması neden olan emperyalistlerin sorunu çözme adına izledikleri politika Libya’daki sömürünün devamını sağlamak üzerine kuruludur. Emperyalistler sorun çözemezler. Sorunun çözümü 1911’den 1943’e kadar devam eden İtalyan sömürgeciliğine karşı Libya halkının verdiği mücadelede saklıdır. Ne emperyalizm ne de onlara bağlı diktatör(lük)ler Libya’da özgürlüğün bayrağını dalgalandıramaz. Bu onur yalnızca Libya’nın emekçi halkına mahsustur.