Bugün Samandağ’ın içindeki yıkımla yüzleşirken bir kez daha kaderine terkedilen insanlarla, yaralarıyla karşılaştık. Acıyı tarif etmenin belki bin bir yolu vardır ama bazen öyle zorlaşır ki hiçbir anlatım yetmez ve kurduğunuz cümleler kifayetsiz kalır dudaklarınızın arasında. Damağınızdaki kekremsi tat bir türlü yakanızı bırakmaz böyle zamanlarda.
Şimdi cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle şenlik yerine dönen sokakların yerinde hüzün ve öfkenin rüzgarı, belirsiz bir geleceğe doğru esiyor. İnsanlar şaşkın ve endişeli, yıkıntıların kenarına kurdukları çadırdan bozma korunaksız mekanlarda veya sera içlerinde kendilerine ev belledikleri viranelerde yaşamaya çalışıyor. Köylere yardımların ulaşması, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi ve bu insanlara el uzatılması ise ancak gönüllü kurumlar ve kişiler aracılığıyla yürütülüyor. Resmi kurumların ancak belirli merkezlerde toplandıkları görünüyor. Onun da ne denli dayanışma duygularıyla yapıldığı başka bir muamma. Enkazların ne kadar sağlıklı yöntemlerle kaldırıldığından kimse iç rahatlığıyla söz etmiyor.
Uğradığımız her aileden bir sorup bin dert dinliyoruz. Elimizde ne varsa, gücümüz neye yeterse onu ihtiyaçları doğrultusunda paylaşmaya, paylaşırken de dertlerini, sorunlarını anlamaya çalışıyoruz. Bugün beş altı aileyi dinledik, çıkınımızda ne varsa paylaşmaya çalıştık. Belki yetemedik ama ortaklaşmanın, dayanışmanın insanlık için ne denli önemli bir erdem olduğunun bir kez daha farkına vardık. İnsanlar yoksul sofralarını paylaştı bizimle ve imkansızlığın mahcubiyeti vardı yüzlerindeki mimikte. Ve bütün yorgunluğumuzu dayanışmanın sıcaklığıyla çıkınımıza doldurup tekrar merkez üssümüz olan mutfağınıza döndük; bakalım memleketimin insan manzaraları yarın neler öğretecek bize ve geleceğimize…
(21 Şubat 2023)