Nisan Yayımcılık Gerard Walter’in “Lenin” isimli eserini yayımlayarak önemli bir çalışmaya imza attı. Kitap tanıtımı yapmak her zaman çetrefilli bir konu olmuştur benim için. Zira, her kitap tanıtımı aynı zamanda belli bir yönlendirme de taşır. Bu bakımdan okuyucu kitabı okumadan önce esere ilişkin belli bir “önyargıya” sahip olur. Benim amacım bu “önyargı”yı olabildiğince sınırlı tutarak daha çok esere ilişkin genel bilgiler vermek. Bunun yanında kişisel görüşlerimi paylaşmak.
Her şeyden önce Nisan Yayımcılık’ın Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kurucu önderlerinden ve bilimsel sosyalizmin teorisyen ve ustalarından Lenin’in yaşamına ilişkin bir çalışmayı bize kazandırmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira Lenin, komünizmin, proletarya devletinin, sosyalizmin simgesidir. Ve kabul etmemiz gerekir ki dünya genelinde bugün emperyalist burjuvazinin çok kapsamlı bir ideolojik tahakkümü, devrimci, ilerici olan her şeye yönelik azgın bir itibarsızlaştırma saldırısı ile karşı karşıyayız. Bunun için böylesi eserlere de daha fazla ihtiyacımız var.
Yazarın bir biyografi şeklinde ele aldığı çalışmayı başarılı bir şekilde sunduğunu düşünüyorum. Yazar, Lenin hakkında dikkate alınabilecek hemen hiçbir ayrıntıyı atlamadan bize sunuyor. Bunu yaparken aynı zamanda dönemin Rusyası’nın koşullarını da aktarıyor. Böylece Lenin’i şekillendiren iklimi daha yakından tanıma fırsatı buluyoruz. Eser, Lenin’in çocukluk ve gençliğini takip eden bölümleri, Lenin’in yaşamına uygun bir biçimde dünyada, Rusya’da ve parti içinde gelişen süreçlere ayırarak anlatıyor.
Bu yanıyla çalışma yalnızca Lenin’i daha yakından tanımak için değil aynı zamanda eser boyunca aktarıldığı ve görüldüğü gibi Lenin’inden asla koparılamayacak RSDİP ve Rus tarihini takip etmek açısından da önemli. Eser boyunca benim için en akılda kalıcı yan, Lenin’in ilk gençlik yıllarından itibaren devrimci mücadeleye ve emekçilerin kurtuluşuna dair sarsılmaz inancı, bitmek bilmeyen enerjisi oldu.
Marksizm’in Rus topraklarına henüz girdiği ve ilk Marksist grupların yeni filizlenmeye başladığı dönemden yaşamını yitirdiği ana değin, Lenin’in yorulmak bilmeyen çabasına kitap boyunca tanık oluyoruz. Lenin’in tüm hayatını, ilk Marksist grupların bir araya getirilmesi, Marksist temelde profesyonel bir devrimciler örgütünün inşa edilmesi, söz konusu örgütün iktidarı alabilmesi adına kuşanması gereken ideolojik görüşlerin, buna uygun örgütsel ilkelerin ve taktik politikaların yaratılmasına adadığına tanık oluyoruz.
Eserde de geçtiği gibi vücudunun en küçük hücresine kadar tüm enerjisini, gecesini, gündüzünü devrimci mücadeleye ve ezilenlerin kurtuluşuna adayan bir dava insanı ile karşı karşıyayız. Bu yanıyla Lenin’in Çarlık rejimi altında son derece güç koşullar altında, keskin hesaplaşmalar ve dönemeçlerden geçen, birçok kez yenilgiye uğrayan Rus devrimini ve onun partisini her defasında ayağa dikmek adına yürüttüğü çaba oldukça etkileyici.
Eserde benim açımdan en dikkat çeken bir diğer yan da, gerek sınıf düşmanlarına gerekse de parti içindeki görüşlere karşı ideolojik mücadeleden, eleştiri ve ikna yönteminden asla vazgeçmemesi oldu.
Kitap, Marksist birer klasik haline gelmiş Lenin’in eserlerinin hangi koşullarda ortaya çıktığını açıkça aktarıyor. Bu bakımdan daha önce Lenin’in Mavi Defteri eserini, ya da mektuplarını okumayanlar açısından küçük bir şaşkınlık yaşanabileceğini söylemeliyim. Eser bize, kanı ve canıyla, öfkeleri ve sinir krizleri, coşkuları ve üzüntüleriyle, kaygıları ve korkularıyla bir insana ait ne varsa onları taşıyan bir devrimciyle bizi karşı karşıya getiriyor. Lenin’in parti içinde yürütülen tartışmalarda öfkelenmeleri, küsmeleri, tepkisellikleri onun bu yönlerini ilk kez görenler açısından ilginç olabilir.
Esere dair daha fazla şey söylemek isterim ancak bunu okuyucunun merak duygusunu köreltmeden yapmak epey zor. Eserin en canlı ve hareketli bölümlerinin 1905 ve 1917 devrim yılları, devamında Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı ile sosyalist devletin kuruluşu olduğu söylenebilir.
Eleştirilere gelirsem, yazarın kadının toplumsal rolüne dair yaklaşımının sorunlu yanlar taşıdığını düşünüyorum. Örneğin Krupskaya’yı, nice zor süreçlerden geçen, birikimli bir parti üyesi olmasından daha çok ev işlerini idare eden yanlarıyla aktarması eksiklik bence. Kullandığı dilinde birçok yerde eril kaldığı söylenebilir. Bir diğer dikkat çeken yan ise, eserin büyük oranda Lenin’e odaklanması. Eserin biyografi olmasından ötürü bu durum bir yanıyla normal elbette. Ancak RSDİP ve Rus devrimi için böylesine önemli bir rol oynayan bir devrimciyi anlatırken onun partisiyle ilişkisine daha fazla değinilebilirdi. Ayrıca RSDİP’nin Rusya’da yürüttüğü mücadeleye ve bu sırada öne çıkan devrimci önderlere daha fazla yer verilebilirdi. Eser objektifini, Lenin ve RSDİP MK’sında yer alan belli başlı isimlere çevirmiş. Eserin bu yanıyla eksik kaldığını düşünüyorum. Bir de teknik anlamda eserin sonunda yer alan “İçindekiler” bölümünün başta yer alması daha doğru olurdu.
Bir insan, bir devrimci ve Rus devriminin en önemli figürlerinden birini daha yakından tanımak için Nisan Yayımcılık’ın “Lenin” eseri doğru bir başvuru kaynağı olacaktır.
Eseri Adı: Lenin
Yazar: Gerard Walter
Yayınevi: Nisan Yayımcılık
Çeviren: Feridun Cihan
Sayfa Sayısı: 549
(Bir Özgür Gelecek okuru)