GüncelMakaleler

LENİN 100 | Dünya Proletaryasının Önderi Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına Lenin, Dünya İşçi Sınıfına Yol Göstermeye Devam Ediyor-1

"Lenin’in yaşamı, proleter devrimin teori ve pratiğinden ayrı olarak ele alınamaz. O sıradan bir yaşamın insanı değil, dünya proletaryasının ve ezilen halkların kurtuluş ışığı, teori ve pratiğidir"

Lenin’in yüzüncü ölüm yıldönümü vesilesiyle onu andığımız bugünlerde, onun Marksizm’e katkıları daha çok öne çıkar. Çünkü Leninizm, Stalin’in de önemle vurguladığı gibi, “emperyalizm ve proleter devrimler çağının Marksizmidir.” Lenin’in, Marksizm’e katkılarını yok saymak ya da görmezden gelmek, Marksizm’i 19. yüzyılla sınırlamak anlamına gelir ki, bu, işçi sınıfının burjuvaziye karşı tarihsel mücadelesini daha baştan dondurmak olur.

Lenin’in yaşamı, proleter devrimin teori ve pratiğinden ayrı olarak ele alınamaz. O sıradan bir yaşamın insanı değil, dünya proletaryasının ve ezilen halkların kurtuluş ışığı, teori ve pratiğidir. O, işçi sınıfının burjuva diktatörlüğünü yıkıp yerine proletarya diktatörlüğünü kurmakta usta bir stratejist ve taktisyeniydi.

Lenin, 21 Ocak 1924 tarihinde aramızdan ayrıldı. Ama onun görüşleri hala bütün canlılığıyla uluslararası proletaryaya, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü için yol göstermeye devam ediyor.

1- Lenin ve öğretileri

Lenin, Marksizm’le tanıştığında, öncelikle Marks ve Engels’in eserlerini okumaya ve onları anlamaya ve anladıklarını ise Rus kamuoyuna, genelde de devrimci kamuoyuna aktarmaya çalıştı. Lenin, tam bir Marks-Engels uzmanıydı denebilir. O sadece Marks ve Engels’i (Marksizm) okumakla kalmıyor ve Marksizm’i birebir bir kopya olarak değil, yaşayan bir organizma olarak ele alıp, onu Rusya koşularına uygulamanın teorisini geliştiriyordu.

Bu nedenle Lenin’de, ilk yazılarından son yazılarına kadar olan görüşlerinde dogmatizm ve şablonculuk görülemez. Ve ilk yazdığı “Halkın Dostları Kimlerdir?”deki görüşleriyle devrimden sonraki görüşleri birbirini reddetmez, tersine teorinin diyalektik gelişimidir bu. Bu elbette nesnel gelişmenin diyalektiğini materyalist temelde ele almaktan ve sosyalizmi bir bilim olarak incelemekten ileri geliyor.

Lenin Marksizm’i öğrenmeye başladığı süreçte Rusya’da Narodnik düşünceler, devrimci kesimlerde daha etkindi. Ve Lenin’in büyük kardeşi Aleksandr’ın

Narodnik üyesi olarak 1887 Rus Çarı Aleksandr’a karşı suikast düzenlediği gerekçesiyle 21 yaşında idam edildi. Lenin, ağabeyinin idam edilmesinden ciddi bir şekilde etkilendi. Bu durum Lenin’i –çok genç yaşta olmasına karşın- Narodnizm’e değil, Marksizm’e yöneltti ve daha baştan, anarşist ve bireysel eylemlerle Rus işçi sınıfı ve halkının kurtulamayacağına karar verdi. Narodnik düşüncelerin yanlışlığına karşı kendini donatarak Marksizm’in temel ilkelerini öğrendi ve onu her geçen gün daha kararlı savunmaya başladı.

Lenin Marksizm öğretisini derinliğine kavramıştı. 22-23 yaşında yazmaya başladığı ve 1894 yılında yayınlanan, “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?” eseri, başından itibaren Marks’ı çarpıtan, burjuva liberal, revizyonist ve Narodnik anlayışların eleştirisini içerir. Bu kitap, Lenin’in daha o yaşta, Marksizm’in öğretisinin temel ilkelerini kavradığını ve özümsediğini gösterdiği gibi, Marksizm’i geliştirmenin adımların atılmasını da burada görülebilir. Ve bu kitapta, Lenin’in, kapitalizm, kapitalist toplum ve sosyalizmle ilgili derin bilgilere sahip olduğu görülür.

Lenin’in bütün eserleri polemik içerir. Zira o, eleştirinin ilerletici ve devrimci olduğunu Marks’tan öğrenmiş ve bunu bir adım ileri götürerek, işçi sınıfı düşmanı ideolojilere karşı tavizsiz bir eleştiri yöntemi geliştirmiştir. Küçük burjuva aydınları eleştirdiği bölümde şöyle der:

Rusya tarihinin ve gerçeklerinin ayrıntılı bir incelemesine dayanan bu teori, proletaryanın istemlerine yanıt vermelidir – ve eğer bu teori bilimin gereklerini yerine getirirse, proletaryanın protestocu düşüncesinin her uyanışı, bu düşünceyi kaçınılmaz olarak sosyal-demokrasi (komünizm –YN) mecrasına itecektir. Bu teorinin geliştirilmesinde ne kadar ilerleme gösterilirse, sosyal-demokrasi o kadar hızlı büyücektir; çünkü mevcut sistemin en usta muhafızları bile proletarya düşüncesinin uyanışını engelleyemez, bizzat bu sistem zorunlu ve kaçınılmaz olarak üreticilerin en yoğun mülksüzleştirilmesini, proletaryanın ve onun yedek ordusunun sürekli büyümesini öngörür.-(1)

Bu görüşler, ancak Marksist öğretiyi en derinlemesine kavramış, onun ilkelerinden asla taviz vermeyen ve adım adım proletaryanın parlak zekalı bir öğretmeni olmaya aday Lenin’e ait olabilirdi.

Lenin, bütün eserlerinde Marksizm’in temel ilkelerini kayıtsız şartsız savunur. Çünkü bu ilkeler, sınıflı bir toplum olan kapitalist toplumun çelişmelerinin çözümü, burjuva sınıfı ile proletarya sınıfı arasındaki mücadelede, eskinin yıkılıp yeninin kurulmasının, yani, sınıfsız, sömürüsüz ve bir sistemin inşa edilmesiyle doğrudan ilgilidir.

Kapitalist ücretli kölelik sistemi kalkmadan, kapitalist toplumun temel çelişmeleri ortadan kalkmaz. Kapitalist toplumun bağrında taşıdığı emek sermaye çelişmesi, kapitalist toplumun en temel çelişmesi ve bu çelişmenin keskinleşmesi onun yıkımıyla sonuçlanacaktır. Bu, toplumlar tarihin değişmeyen nesnel bir olgusudur. Elbette, önceki toplumlarda olduğu gibi, kapitalizm de kendiliğinden yıkılmayacak, bu yıkım ve büyük toplumsal değişim işçi sınıfının mücadelesiyle gerçekleşecektir. Çünkü Marksizm’in en temel öğretisi, kapitalist sistemi proletarya önderliğinde yıkarak sosyalizmi inşa etmek ve proletarya diktatörlüğünü kurmaktır.

Lenin, Leninizm’i bu ilkeler üzerinde inşa etmiştir.

2- Lenin’de inceleme

Lenin’in inceleme ve araştırma yöntemi, diyalektik materyalisttir. İncelenen nesnenin diyalektik gelişimini materyalist yöntemle ele alıp inceler. Nesnenin ya da toplumsal olguların ortaya çıkışı, oluşması, gelişmesi ve diğer nesnelerle ilişkileri ayrı ayrı incelenip analiz edilerek ve bu olgular içindeki esas-ana çelişme ortaya çıkarılarak onun çözümünün nasıl olacağı belirlenir.

Bu nedenle; Marks’ın diyalektikle ilgili “gerek dış dünyanın gerekse de insan düşüncesinin hareketinin genel yasalarının bilimidir” sözünü, bütün mücadele yaşamı boyunca uygular ve bu bilimi, “Materyalizm ve Ampriokritisizm” felsefi eserinde daha da ileri götürür.

Diyalektik materyalist yöntemi esas alan Lenin’de dogmatizm ve subjektivizm yoktur. Diyalektiği zıtların birliği ve mücadelesi olarak ele alan Lenin, bu mücadeleden yeni ve ileri bir olgu ortaya çıkacağına inanır, nitekim toplumsal çatışmalarda da bu böyledir. Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm, nesnenin ve toplumsal gelişmelerin incelenmesinde başvurulması gereken temel yöntemdir.

İncelemelerinde Lenin, diyalektik yöntemi esas almasaydı, Rus toplumunun devrimci gelişimini göremez ve onu daha ileri götürmede devrimci teori ve devrimci pratik geliştiremezdi. Tarihsel materyalizmi esas almasaydı, gerici despotik Rus çarlığından sosyalist toplumun doğacağına, burjuva diktatörlüğü yerine proletarya diktatörlüğü inşa edileceğine inanmazdı ve de bunun gerçekleşmesine önderlik edemezdi.

Lenin kaleme aldığı “İnceleme, örgütlenme, propaganda” ara başlıklı bölümde, “Bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğu olduğu yerde, dogmatizm olmaz…” der.

Lenin, sosyalizmi bir bilim olarak ele almış ve bir bilim insanının hassasiyeti ve ciddiyetiyle toplumsal sorunlara yaklaşmıştır. Bu nedenle, daha genç yaşlarda, Rusya’daki Marksist eğilimli kesimlerin gerçek Marksist olmadıklarını, Marksizm’i çarpıttıklarını görerek, buna karşı Marksizm’in ideolojik ve siyasi silahıyla, mücadele içinde eleştiri silahını kullanarak kendisini donatmıştır.

“Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi”nde (RKG), Lenin’in inceleme yöntemi daha net görülebilir. Sanayinin az gelişmiş olduğu ve feodal etmenlerin ağır bastığı, köylülük nüfusunun % 60’ları geçtiği bir kapitalist ülkede, kapitalist gelişmenin diyalektiğinden hareket ederek, ülkenin doğru bir analizini yapmış ve buradan hareketle, proletaryanın stratejik mücadelesinin ne olması gerektiğine varmıştır.

Lenin, ülkeyi köylülüğün genel nüfusuna oranının yüksekliğine bakarak değil, kapitalist üretim ilişkilerinin derinliğine geliştiğini görmüş ve ülkede (Rusya) kapitalist sömürünün esas hale geldiğini verilerle ortaya koymuştur. Yani, inceleme nesnesinin niceliğine değil esas olarak niteliğine bakmış, feodalizm karşısında yeni bir toplum olan kapitalist gelişmenin diyalektiğinden hareket etmiştir.

RKG kitabının 2. baskıya ön sözünde Lenin şöyle der: “… tarihi süreci içinde, proletaryanın gücünün, onun toplam nüfus içindeki payından sınırsız ölçüde daha büyük olduğu da ortaya çıkmıştır.(2)

Lenin soruna, giderek işçileştirilen köylülüğün rolünü abartan Narodnikler gibi değil, gelişmeleri yakından gören ve somut koşulların somut analizini diyalektik materyalist temelde inceleyen Marks ve Engels gibi yaklaşmıştır.

Lenin bu kitabıyla, ele alınıp incelenecek nesnenin nasıl incelenmesi gerektiğinin çok güzel bir örneğini sunmaktadır. Elbette Lenin, kapitalist gelişmeyi dogmatik bir şekilde ele alan Narodnik anlayışları affedemezdi. Narodnik anlayışlar yıkılmadan Rusya’da Marksizm gelişemezdi. İşçi sınıfının öncüleri, burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinde her türlü anti-bilimsel ve anti-Marksist anlayışlara karşı kendilerini, Marksizm’in en temel ilkeleriyle düşünce tarzıyla donatamazdı. Onların anti-bilimsel ve anti-Marksist inceleme ve analiz yöntemini en sert bir şekilde eleştirdi ve yanlışlıklarını gösterdi.

Meta ekonomisinin gelişmesi, tarımsal nüfusa oranla artan ölçüde sınai nüfusun gelişmesini koşullar. “Tarım dışı nüfusa oranla tarımsal nüfusun sürekli olarak azalması, kapitalist üretimin yapısından…” geldiğini belirten Lenin, diyalektik yöntemi ustaca kullanmasını bilmiştir.

Lenin’in diyalektik materyalist inceleme tarzı, hala geçerlidir ve sınıf bilinçli işçilerin temel alacağı bir yöntemdir.

Lenin, “Marksizmin Tarihi Gelişiminin Bazı Özellikleri Üzerine” makalesinde; “Öğretimiz diyordu Engels, kendisini ve ünlü arkadaşını kast ederek, bir doğma değil, bir eylem kılavuzudur. Marksizmin çoğu kez gözardı edilen bir yanı bu klasik cümlede şaşılacak bir güç ve çarpıcılıkla vurgulanır. Marksizmin bu yanını gözardı edersek, onu tek yanlılaştırır, tahrif eder, cansızlaştırır, yaşayan ruhunu ondan ayırır, onun en önemli teorik temellerini –diyalektiği, çok yönlü ve çelişkilerle dolu tarihsel gelişim teorisinin- baltalar; tarihin her yeni dönemecinde değişebilecek olan dönemin belirli pratik göreviyle bağını sarsarız.”(3)

Günümüzde de kendini ML olarak adlandıran birçok Marksist örgüt ya da teorisyen, Marksizm’i ölü bir dogma olarak ele aldıkları için dogmatizmden kurtulamadıkları gibi, MLM düşünceleri ve görüşleri saptırma yoluna rahatlıkla girebiliyorlar. Ve kendine işçi sınıfı partisi diyen birçok KP, KP olmaktan uzak, tam bir “sol” liberal çizgide gitmekte ısrar ediyorlar. Oportünist ve revizyonist anlayışlar, ya Marksizm’i değişmez bir dogma olarak ele alıyorlar ya da sağa savrularak Marksizm’in temel ilkelerini revize ederek, kapitalist sistemin birer düzen partisi oluyorlar.

 3-Lenin ve teori

Öncü savaşçı rolünün -der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.(4)

Lenin mücadelesi boyunca da bu doğrultuda ve bu inançla hareket etmiştir.

“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz!” Lenin’in bu önermesi herkes tarafından bilinir ve hatta, kendine ML diyen her örgüt kendine bu önermeyi rehber aldıklarını ve teoriye önem verdiklerini ileri sürerler. Lenin bu sözü “Ne Yapmalı” adlı eserinde dile getirir. Ne Yapmalı, teorik kafa bulanıklıklarının giderilmesini esas alır. Burjuva liberal anlayışlara karşı devrimci teorinin inşası olmadan işçi sınıfı hareketinin gelişmesi ve Marksist temelde bir partinin inşası söz konusu olamazdı. Bolşevik Partisi, Ne Yapmalı’daki teorik görüşlerin üzerinde şekillenerek sınıfın öncü rolünü üstelenerek devrimi gerçekleştirebilmiştir.

Lenin, Ne Yapmalı eserinde, Rus oportünistlerinin Marksizm’in en temel ilkelerini çarpıtmalarına ve teorinin önemini küçümsemelerine karşı mücadelenin daha başında tavrını net olarak ilan etmişti. Çünkü daha RSDİP’nin kuruluş hazırlıkları sırasında birçok görüş farklılıkları ortaya çıkmıştı. Marksist teoriye karşı dogmatik, ekonomist, kendiliğindencilik ve “eleştiri özgürlüğü” gibi bu burjuva liberal ideolojik savruluşlar tartışmaların odağını oluştururken; Marksizm’in “geliştirilmesi” adı altında revize edilmesi, en temel Marksist ilkelerin çiğnenmesi, teorinin öneminin küçümsenmesi vb. gibi anlayışlara karşı Ne Yapmalı ortaya çıkmıştır.

“… ille de birleşmeniz gerekiyorsa, –diye yazıyordu Marx, parti liderlerine-, hareketin pratik hedefleri adına anlaşma yapın, ama ilkelerle pazarlığa izin vermeyin, teorik tavizler vermeyin. Marks’ın düşünceleri buydu; ne var ki aramızda, onun adına teorinin önemini küçültmeye çalışan insanlar var!”(5)

Sınıf bilinçli proletarya devrimci teoriye sahip olmadan, devrimci bir pratik geliştirilemez. İşçi sınıfı hareketi en yüksek bilimsel teori ile donanmalı ki, burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinde üstünlüğü ele geçirip iktidarı burjuvaziden alabilsin. Devrimci bir teori olmadan bunu başaramaz. Devrimci bir teoriye sahip olmayan proletarya, devrimci eylemlikler geliştiremez, doğru yolu bulamaz. Çünkü teori, Stalin’in de belirttiği gibi, bütün ülkelerin işçi hareketinin genel biçimi ile ele alan deneyimidir.

Materyalizm, doğa bilimleri alanında -der Engels- çağ açan her yeni buluş ile kaçınılmaz olarak biçimini değiştirmek zorundadır.”

Sosyalizmin bir bilim olarak ele alınmasından bu yana da, proletaryanın bütün ustaları, teoriye önem vermişlerdir. Devrimci teoriyi küçümseyen ve onu sıradan bir burjuva liberalin kabul edebileceği düzeye indirgeyen anlayışların karşısında olmuşlardır. Eylem her şey, teori hiçbir şey gibi yaklaşımlar ve düşünce tarzları, devrimci proletaryanın anlayışı olamaz. Bir zamanlar TDH içinde, teori karşısında pratik alabildiğine öne çıkarılıyor ve devrimci teori adete burjuva entelektüel bir anlayış olarak ele alınıyor ya da akademisyenlerin uğraş alanı gibi yaklaşılıyordu. Bu anlayış kısmen kırılmasına karşın, hala devrimci teorinin küçümsendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Willi Dickhut, “Materyalist diyalektik, Marksist-Leninistlerin devrimci düşünceyi ele alırken kullandıkları bilimsel teori ve yöntemdir” der.

“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olamaz” önermesi teori ve pratiğin diyalektik birliğinin somut bir önermesidir. Teori pratikten çıkar yine pratiğe döner. Lenin, sosyalizm mücadelesi boyunca teori ve pratiğin diyalektik birliği ilkesinden hareket etmiştir. Onun ürettiği teorilerin birbirini geliştirici ve daha yüksek seviyede birbirinin devamı olmasının bir nedeni de budur. Lenin teorileri pratikten kopuk değil, tam tersine ona kopmaz bir şekilde bağlı, ama onun birebir kopyası ve tekrarı değil, yeni dersler çıkarak onu daha yüksek bir teoriyle aydınlatmaktadır.

Lenin, teorik çalışmalarında diyalektik materyalist yöntemden hareket etmiştir. Bu nedenle de Marksizm’i daha geliştirerek onu Marksizm-Leninizm seviyesine yükseltmiştir.

“Önderlerin ödevi –der Engels- özellikle bütün teorik sorunlar üzerinde giderek daha çok bilgi edinmek, günü geçmiş dünya görüşlerinin geleneksel lakırdılarının etkisinden kendilerini giderek daha çok kurtarmak ve sosyalizmin bir bilim durumuna geldiğinden bu yana bir bilim olarak yürütülmek, yani irdelenmek istendiğini hiç mi hiç unutmamak olacaktır.”

Engels’in altını çizerek belirttiği ve Lenin’in de Bolşevik Parti özgülünde geliştirdiği teorinin, bütün sınıf bilinçli işçilere önermesi; sosyalizmin bir bilim olması, sınıf savaşımına önderlik edecek olan işçi sınıfının öncü partilerinin de bu bilimle donanması ve artan ölçüde teorik sorunların üzerine giderek bilimsel çözümlemeler getirmesi gerektirdiğidir. İşçi sınıfının öncü partileri, asla salt keskin sloganlarla sınıf savaşımını yürütemez, toplumsal gelişmenin pratiğindeki gelişmeleri bilimsel olarak ele almak ve irdelemek durumundadır. Kalıplaşmış söylemeler, kendi pratiğinden çıkmamış “hazır reçeteler”, sınıfın öncü partisini geliştiremez ve ilerletemez. Eskiyi atıp yeniyi alan bir işçi sınıfı partisi yerine, giderek ölen, kitlelerden kopan ve kendi sınıf gerçekliğinden ve dayandığı bilimsel ideolojiden kopan bir parti karşımıza çıkar.

Doğrular, nesnel gerçekliklerin ürünüdür ama, bu doğrulara dayanmayan, sınıfı ve diğer ezilen kesimleri bu doğrular ışığında yönlendiremeyen bir işçi sınıf partisi, kendi içinde çürümeye başlamasını da önleyemez. İşçi sınıfının siyasi öncüsü, sınıf savaşımının inceliklerini, çelişkilerini, bunların birbiriyle ilişkilerini ve çözümlerini, burjuvaziye karşı savaşta ustalaşmasını ve giderek güçlenmesini, kitleleri kucaklamasını ve savaşa sürüklemesini, yine kendi öz deneyimleri ile öğrenecektir. Diğer deneyimler onun için genel bir yol gösterici olabilir, ama reçete olamaz. Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin gelişimi buna tanıktır. O çelik yapılı, bayatı atıp tazeyi alan, özeleştiri metodunu kayıtsız şartsız uygulayan, teori ve pratiğin birliğini sağlayan bir partiydi.

İşçi sınıfının öncü partisinin görevi yalnızca teori üretmek değildir, aynı zamanda teoriyi pratiğe uygulamak gibi zorlu bir görevi vardır. Bu bağlamda teori ve pratik birbiriyle bağlantılı ve iç içedir. Pratik teoriyi zenginleştirir, devrimci teori ise pratiği doğru bir yönde, devrimci bir tarzda daha ileriye taşır.

Bu nedenle Stalin, Leninizmin Sorunları’nda şöyle der:

“… kuşkusuz ki teori, devrimci pratiğe bağlanmadıkça amaçsız kalır; tıpkı yolu devrimci teori ile aydınlatılmayan pratiğin, karanlıkta, el yordamı ile yürümesi gibi. Ama teori, devrimci pratik ile çözülmez bir bağlılık halinde gelişince, işçi hareketinin büyük bir gücü haline gelebilir. Çünkü, harekete, güvenliği, yönünü belirleme gücünü ve olayların iç bağlantılarının anlaşılmasını, teori ve yalnızca teori sağlayabilir; çünkü teori ve yalnız teori, sadece sınıfların bugün hangi yönde ve nasıl hareket ettiklerine değil, aynı zamanda bu sınıfların en yakın bir gelecekte, hangi yönde ve nasıl hareket edecekleri pratiğini anlamamıza yardım edebilir. Şu ünlü tezi söyleyen ve kerelerce yineleyen Lenin’den başkası değildir: ‘Devrimci teori olmadan devrimci hareket olamaz.(8)

Dünyada birçok genç KP, başka ülke devriminin deneyimlerini kendilerine örnek alarak savaşıma girişmişler, kimileri ise, kendi savaş pratiği deneyimlerini esas alarak, bundan öğrenerek, giderek savaşımlarını özgüle indirgemesini başarabilmişler ve savaşımda başarıya ulaşmışlardır. Kimileri ise, başka ülkelerin devrim deneyimlerini kendi ülke ve ulusal gerçekliklerini dıştalayarak ve de kendi deneyimleri yerine o ülke KP’lerin deneyimini esas alarak bunda diretmelerinin sonucu, giderek sınıf savaşımından ve kitlelerden dıştalanmışlardır. Leninizm, şablonculuğun ve dogmatizmin panzehridir. Ama devrimci teori, bütün ülkelerin deneyiminden dersler çıkarmaktır. Bu nedenle Stalin; “Teori bütün ülkelerin işçi hareketlerinin genel biçimi ile ele alınan deneyimidir” demiştir.

Tam da Marksizm ölü bir dogma, bütün zamanlar için tamamlanmış, hazır, değişmez bir öğreti değil, canlı bir eylem kılavuzu olduğu içindir ki, tam da bunun içindir ki, toplumsal yaşam koşullarındaki göze batacak kadar çarpıcı değişiklikleri yansıtmak zorundaydı.(9)

Devrimci teorinin, salt dünyayı açıklamak için değil, esas olarak dünyayı değiştirmek gibi önemli bir görevi vardır. Devrimci teori kendini salt dünyayı açıklamakla sınırlarsa, salt akademik bir ürün olarak kalır. Burjuva “sol” liberallerin de istediği budur. Onlar dünyayı değiştirmek değil, dünyayı salt yorumlamak olarak ele alır ve teoriyi atıllaştırırlar. Devrimci teori devrim yapmak için vardır. Sınıf bilinçli işçinin elinde devrimci teori, kapitalizmi yıkmak ve proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmi inşa etmek ve komünizme varmak için vardır. Bu asla unutulmamalıdır.

 

4- Lenin ve proletarya diktatörlüğü

Kapitalizmde burjuvazi ile proletarya arsındaki sınıf mücadelesinde, proletarya diktatörlüğü sorunu hep tartışılagelmiştir. Marksistler daha baştan, kapitalizmin bir burjuva diktatörlüğü olduğu ve sosyalizmden komünizme geçişte de proletarya diktatörlüğünün zorunluluğunu bilimsel olarak açıklamışlardır. Bu bilimsel açıklamayı ilk Marks yapmıştır.

Marks Gothe ve Erfurt Programını eleştirirken, bu programda “proletarya diktatörlüğü” yerine “halkın devleti”nin geçirilmesini, Marksizm’in temel ilkelerinden sapıldığı gerekçesiyle eleştirir.

Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.”(10)

Ayrıca Marks, Joseph Weydemeyer’e yazdığı mektupta, sınıf savaşımında vardığı sonuçları şöyle sıralar: “Benim yeni olarak yaptığım; 1) Sınıfların varlığının, ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıflar savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3) Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur…(11)

Bugün de birçok oportünist akım Marks’ın bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı ve Marksizm’in birer ilkesi haline gelen önermelerini görmezden geliyorlar ya da onu revize ederek, burjuvazinin kabul edebileceği düzeye indirgiyorlar. Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde ara bir aşama olan sosyalizm altında proletarya diktatörlüğünü reddederek, kapitalist toplumu kutsadıklarını göremeyecek denli ML dünya görüşünden uzaklaşmış oluyorlar.

Marksizm’in kurucularından Engels, “Gotha ve Erfurt Programlarını” üzerine, August Bebel’e gönderdiği mektupta, halkçı devlet sorununa da değinir ve şöyle der:

Devlet, savaşımda, devrimde devrim düşmanlarını bastırmak için yararlanmak zorunda olduğumuz geçici bir kurumdan başka bir şey olmadığına göre, özgür halkçı bir devletten söz etmek saçmadır; proletaryanın devlete gereksinimi olduğu sürece, o, bunu, özgürlük için değil, hasımlarını alt etmek için kullanacaktır. Ve özgürlükten söz edilmesi olanaklı olduğu gün, devlet, devlet olarak ortadan kalkacaktır.(12)

Kapitalizm yıkılıp sosyalizm kurulduktan sonra komünizme geçiş sürecinde proletarya diktatörlüğü ilkesel bir olgu olduğu için, Lenin de Marks’ın görüşlerinin sınıf bilinçli işçi için ilkesel olduğunu gördüğü için, Marksizm’in bu en temel ilkesini revize edenlere karşı ideolojik mücadele yürütmekte asla tereddüt etmemiştir.

Engels de, Paris Komünü’nü şöyle tanımlıyordu:

“Sosyal-demokrat hamkafa, son zamanlarda proletarya diktatörlüğü sözünün söylendiğini duymakla yararlı bir teröre kapılmıştır. Eh, peki baylar, bu diktatörlüğün neye benzediğini bilmek ister misiniz? Paris Komününe bakınız, Paris Komünü proletarya diktatörlüğü idi.”(13)

Proletarya diktatörlüğüne karşı çıkanlara Engels böyle karşılık veriyordu. Ve proletarya diktatörlüğünün, Paris Komünü örneğinde olduğu gibi, insanlık tarihinin o güne kadar tanıdığı en iyi demokrasi olduğunu da vurguluyordu.

Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf savaşımında, proletarya diktatörlüğü yerine “halk devleti” vb. gibi önermeler ileri sürenler hiçbir zaman eksik olmamıştır. Marks’ın zamanında da vardı, Lenin zamanında da oldu ve günümüzde de bu anti-Marksist devlet teorisini savunanlar var.

Lenin, 2. Enternasyonal’in Kautsky’den sonra gelen önderlerinden Vandervelde’nin, Kautsky’e yakın görüşlerini eleştirirken şunları söylüyor:

“… ‘emeğin halk devleti’, 70 yılları Alman sosyal-demokratlarının dile düşürdükleri, ve Engels’in bir saçmalık olarak damgaladığı eski ‘özgür halk devleti’nin yeni bir baskısından başka bir şey değil. ‘Emeğin halk Devleti’ deyimi, (bizim sol devrimci-sosyalist türündeki) bir küçük-burjuva demokrata yaraşır, sınıfsal kavramlar yerine sınıf dışı kavramları geçiren bir söz. Vandervelde, siyasal iktidarın proletarya tarafından (bir tek sınıf tarafından) fethi ile ‘halk’ devletini, bundan karışıklıktan başka bir şey çıktığını görmeksizin, aynı plan üzerine koyuyor. ‘Arı demokrasi’si ile Kautsky’de de aynı karışıklık, sınıf devrimi, proletarya sınıf diktatörlüğü, (proleter) sınıf devleti sorunlarında aynı küçük-burjuva ve devrim düşmanı bilmezden gelme.(14)

“Halk devleti” kavramı, ne denli, “proletarya ve emekçilerin yeni devleti” maskesiyle örtülmeye çalışılırsa çalışılsın, ikisinin özünün aynı olduğu gizlenemez.

Daha sonra bu revizyonist tezi kapitalist yolcu Kruşçev de savunmuştu:

SSCB’de proletarya diktatörlüğü artık gerekli değildir. Proletarya diktatörlüğü devleti olarak ortaya çıkmış olan devlet, içinde bulunduğu yeni, bugünkü aşamada, tüm halkın devleti haline gelmiştir.”(15)

Mao önderliğindeki ÇKP ise Kruşçev revizyonistlerin proletarya diktatörlüğünü reddeden anlayışlarını eleştirmiş ve şu karşılığı vermişlerdi:

Devletin bir sınıfsal kavram olduğunu bilmek için, Marksizm-Leninizmin genel bilgisinden az biraz bilmek yeterlidir. Lenin, şunu tespit etti: ‘Devletin ayırt edici özelliği, iktidarın ellerinde toplandığı ayrı bir insanlar sınıfının varlığıdır.’ Devlet, sınıf mücadelesinin bir aletidir, bir sınıfın diğer bir sınıfı bastırma aracıdır. Her devlet, belirli bir sınıfın diktatörlüğüdür. Devlet hala varolduğu sürece, sınıflar üstünde durması mümkün değildir, tüm halkın devleti olması mümkün değildir.”(16)

 

Dipnotlar:

1- Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir?, s. 174-175. Dördüncü Basım, Sol Yayınları

2- Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi, s. 21, İkinci Basım 1988, Sol Yayınları

3- Lenin, Seçme Eserler, C. 11, s. 68, İnter Yayınları

4- Lenin, Ne Yapmalı, s. 30, Sol Yayınları

5- Lenin, Seçme Eserler, C. 2, s. 54-55, İnter Yayınları

6- Willi Dickhut, Teori ve Pratiğin Diyalektik Birliği, s. 7, New Werlag, Almanca

7- Engels, Almanya’da Burjuva Demokratik Devrim, s. 31, Sol Yayınları

8- Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 24, Sol Yayınları

9- Lenin, SE, C.11, s.71, İnter Yayınları

10- Marx-Engels, Gothe ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, s. 41, 3. Baskı, Sol Yayınları

11- Marx-Engels, Felsefe İncelemeleri, s. 182, Marx’tan Joseph Weydemeyer’e Mektup, 5 Mart 1852

12- Marx-Engels, Gotha ve Erfurt Programının Eleştirisi, s. 57, 3. Baskı, Sol Yayınları

13- Marx-Engels, Seçme Yapıtlar, s. 226 (“Paris Komününün 20. Yıldönümü İçin”, 18 Mart 19191), Sol Yayınları

14- Lenin, Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky, s. 117

15- Uluslararası Komünist Hareketin Genel Çizgisi Hakkında Polemik, s. 501, “Kuruşçev’in Sahte Komünizmi ve Dünya İçin Tarihsel Dersler” (4 Temmuz 1964) bölümünden, 1. Basım, İnter Yayınları

16- Polemik, s. 501

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu