Kapitalist sistemde krizler organiktir. Sistemin işleyişinden ve doğasından kaynaklanır. Kapitalizm krizden beslenen ve krizler üreten bir sistemdir. Sermayenin üretim, yeniden üretim döngüsünün bozulması krizleri yaratan temel faktördür. Kapitalist sistemde iki tip kriz vardır. Kısa çevrimli krizler ve büyük bunalımlar. 1970’lerin başlarından bugüne kadar farklı evrelerden geçerek ve bünyesinde zaman zaman kısa çevrimli krizler üreterek devam eden kriz, kapitalizmin genelleşmiş/ yapısal krizidir. Yapısallığı üretim tarzının iç dinamikleriyle ilgilidir. Başka bir tanımla, kâr oranlarının düşme eğilimine ya da yasasına bağlıdır ve bu eğilime karşı geliştirilen sermaye birikim rejimine ilişkindir.
Krizin dışavurumu aşırı birikim/ kapasite fazlası sorunu şeklindedir. 1980’li yıllarda bir kriz yönetme modeli olarak devreye sokulan neo-liberal yeniden yapılanma ve küreselleşme süreci kapitalizmin tarihinin en kapsamlı mali genişlemesini beraberinde getirdi. Kriz aşırı finansallaşma ve kredi spekülasyonlarıyla yönetildi. Bu süreçte Sovyetlerin çöküşü ve Doğu Avrupa’daki rejimlerin iflası, kapitalizme yeni pazar alanları ve olağanüstü kaynaklar yarattı. Bu gelişmeler krizin şiddetini azalttı/ etkilerini sönümlendirdi ve krizi öteledi. 2007, krizin depresyon aşamasını simgeledi. Bu aşama genellikle, “uzun ve büyük durgunluk” olarak da ifade ediliyor.
KRİZİN İÇ FAZLARI
2008- 2009 yıllarında kriz merkez ülkelerde yoğunlaştı. ABD’de mali kriz şeklinde biçimlenen kriz, 2009 yılında Avrupa’ya sıçradı/ sirayet etti. Avrupa krizin odak coğrafyasına dönüştü. Kıtanın Akdeniz havzası borç ve bankacılık krizi içine girdi. 2014 yılında kriz periferiye/ “gelişmekte olan ülkelere” yansıdı. Bu süreç krizin iç fazlarını, küresel yayılımını ve derinleşmesini gösterdi.
ABD yaşadığı mali krize karşı, parasal genişleme politikaları uygulamaya başladı. Ayrıca finans şirketlerin ve otomotiv devlerinin iflasını kamuya mal etti. Küresel piyasalara parasal enjeksiyonun yapılmasının temel nedeni krizi “ihraç” etmekti. Avrupa Merkez Bankası ’da benzer yaklaşım gösterdi. Bu dönemde (2014 yılının sonları kadar) sermaye hareketleri merkezden periferiye doğru bir seyir izledi. Küresel piyasalarda likidite olağanüstü arttı (sadece FED, 7 yıllık bir zamanda piyasaya 3.9 trilyon dolar sürdü). 2007-2014 arası periferi için bol ve ucuz döviz anlamına geldi. Türkiye dahil, gelişmekte olan piyasalar olarak tanımlanan ülkelerde görülen sanal/ spekülatif büyümenin ardındaki sır buydu. Yani küresel likidite fazlalığı.
Ne var ki parasal genişleme ve düşük faiz politikaları krizi engelleyecek bir nitelik taşımaz. Kriz devam eder, hatta yıkıcı enerjisini daha da biriktirir. Sadece krizin yayılmasına, etkilerinin azaltılmasına ve bir ölçüde krizi geriletmeye yarar. Özünde palyatif önlemlerdir. Gelişmelerde bunu gösterdi.
Merkez ülkelerin bütün varyasyonları; bir yandan yeni ve yıkıcı bir finans köpüğüne yol açıyor, diğer yandan ise dünya “büyük” durgunluk içinde savruluyor. Dünya ekonomisi uzun dönemli düşük büyüme trendi içinden çıkamadı. Resesyonda sınır 2.5’ken, dünya ekonomisinin büyüme oranı 2.8. Yani kritik eşikte. Ayrıca küresel büyümenin taşıyıcı gücü olan ABD, AB ve Çin bu özelliğini yitirdi. Dünya performansları düştü. Çin’in büyüme oranında hatırı sayılır düşüş yaşanmaya başladı. ABD, yaptığı hamlelere rağmen resesyondan çıkmış değil. Avrupa’da uzun durgunluğun sarsıntılarını yaşıyor. Yeni bir mali krizin bütün dinamikleri açığa çıkmış durumda. FED’in yeni kararları ve Çin’de yaşanacak ekonomik salınımlar (Çin’de ekonomik yavaşlama ve Çin döviz kuru, emtia fiyatlarının düşmesine ve küresel ticarete olumsuz etkilere yol açıyor), gelişmekte olan ülkeleri borç krizine doğru sürükleyebilir.
FİNANS KÖPÜĞÜ, YENİ MALİ KRİZİ
FED’in yeni kararlarıyla sermaye hareketleri sert bir şekilde yön değiştirmeye başladı. Son 1 yıl içinde gelişmekte olan ülkelerden 1 trilyon dolarlık sermaye çıkışı yaşandı.
2014 yılında sermaye hareketleri yön değiştirdi. 2008’den sonra sermaye hareketleri merkezden çevreye yönelirken, 2014’te çevreden merkez ülkelere, güvenli pazarlara yönelmeye başladı.
Finansal köpük olağanüstü aşamaya, 2007 krizini tetikleyen orana yaklaştı. Türev, spekülatif piyasalar, 2015 yılında 753 trilyon dolara ulaştı. Küresel ekonomisinin toplam gayri safi hasılası ise 70, 75 trilyon dolar civarında. 2007’de türev piyasaların toplamı 890 trilyon doları bulmuştu. Aşağı yukarı küresel ekonominin toplam çıktısının 14, 15 kat fazlasını oluşturuyordu. Bugün ise 10 katını geçmiş durumda. Diğer verilerde dikkat çekici. Dünya ekonomilerin toplam borcu 2015 yılında, 200 trilyon doları geçti, küresel varlıkların toplamı ise 250 trilyon dolar.
Ülke ekonomileri arasında senkronizasyon artmasıyla birlikte, hızla yükselen ve 2016 yılında da orantısal düzeyde yükselmesi beklenen bu spekülatif köpük, küresel düzeyde yeni bir finansal tsunaminin habercisi olabilir.
Bu noktada özellikle Çin ekonomisinin yaşacağı salınımlar önem taşıyacaktır.
Volkan Yaraşır