Tarımda “kendine yeten” bir ülkeden, kendi ihtiyacını ithal eden bir ülkeye dönen TC devleti küçük üreticileri desteklemiyor. Oysa ki tarımsal yapıda otuz yıllık tasfiye sürecine rağmen küçük üretim hala ağırlıkta. Dolayısıyla üretimin esası küçük üreticilere dayanıyor. Fakat devlet, büyük hayvan çiftliği olan Sancak Grubu’nun dediği gibi “tarımı köylülerden kurtarma” peşinde koşuyor. Küçük üreticilerin yaşadığı sorunlarla ilgilenilmediği gibi, doğal afetler nedeniyle oluşan zararları da tazmin etmiyor. Doğal afet nedeniyle hem ürün alamayan hem de yaptığı masrafı karşılayamayan küçük üreticiler, üretim için kullandıkları kredi borçlarını da ödeyemiyor. Son dört yıldır üst üste yaşanan doğal afetler nedeniyle borç ertelemesi yapılmış fakat gelinen aşamada küçük üreticilerin borcu bir defada ödeyemeyecek kadar birikmiş durumda. Bu yılki hasat döneminden de rekolte kaybı nedeniyle yeteri düzeyde ürün alamayan küçük üreticiler önceki borçlarını ödeyemedikleri gibi bu borcun üstüne yaptıkları yeni borcu da ödeyemeyerek, var olan borçları ödenemez hale geldi. Borç ertelemenin dışında, borç faizlerinin düşürülmesi ya da faizlerin sıfırlanmasını talep eden küçük üreticilere devlet tarafından henüz bir kolaylık sağlanmış değil. Küçük üreticilerin borçlarını ödeyemez hale gelmesinin nedeni salt doğal afetler değildir. Devletin yaklaşık kırk yıldır izlediği emperyalist tarım politikaları ve doğal afetler sonrası üreticilerin yarasını saracak bir politika izlememesi, doğal afetler kadar yıkıcıdır küçük üreticiler için.
Doğal afetler, büyük oranda doğa koşullarına tabi olan tarımsal üretim için en büyük tehlikedir. Doğal afetleri önlemek mümkün değildir. Fakat doğal afetlerin bir felakete dönüşmesini önlemek veya yıkıcı gücünü azaltmak mümkündür. Lakin TC devleti değil doğal afetlerin felakete dönüşmesini önlemeyi, tam tersi bir politika izliyor. Dünya genelinde yaşanan iklim değişikliği sorunu, kapitalist aşırı üretim ve azami kar hırsının yarattığı bir sorundur. Türk komprador kapitalizminin azami kar hırsı, Türkiye’nin ekosistemini tahrip ediyor. “Çılgın proje” sıfatıyla açıklanan ve hayata geçirilen HES’lerle derelerin, ırmakların canlı yaşamı için taşıması gereken su miktarı azaltılıyor, hatta dereler kurutuluyor, ülkenin akciğeri olan ormanlar İstanbul’da 3. Köprü ve 3. Havalimanı projeleriyle, Doğa Karadeniz’de yaylaları birleştirme adına Yeşil Yol Projesiyle, Kaz Dağları başta olmak üzere diğer ormanlık arazilerde maden arama çalışmalarıyla yok ediliyor. Yapılan bu “çılgın projeler” ülkenin iklim dengesinin değişmesine, ekosistemin bozulmasına, doğa olaylarının birer afete dönüşmesine yol açıyor. Her afet doğrudan ve ilk olarak tarımsal üretimi dolayısıyla küçük üreticileri vuruyor, daha büyük zararlar veriyor.
Devletin anayasasında, kendi hukukunda (bir hukuk devleti olarak!) doğal afetin yaşandığı bölgeler, afet bölgesi kapsamı alınarak oluşan zararlar devlet tarafından tazmin edilir. Fakat tarımda yaşanan don, dolu, yağmur, sel, kuraklık gibi afetler, doğal afet olarak görülmüyor. Dolayısıyla, doğal afetten oluşan zararın tüm yükü küçük üreticilerin sırtına yüklenmiş oluyor. Bir “hukuk devleti olan!” TC devleti, kendi hukukuna uymadığı gibi doğal afetler karşısındaki sorumluluğundan da kaçıyor. Ürünü heba olan, yaptığı masrafı boşa giden, tüm zarar-ziyanla baş başa kalan küçük üreticiler bugün olduğu gibi borçları ödenemez hale geliyor, getiriliyor.
2014 ekim döneminin kurak geçmesi, 2015 kışının bahar havasında geçip, Mart ayına doğru soğukların artması, Nisan Mayıs boyunca dolu ve sağanak yağışların olması, birçok bölgede sel felaketi yaşanması bazı ürünlerde yüzde yüze varan kayıplara neden oldu. Son dört yıldır doğal afetlerle zarara uğrayan üreticiler bu yıl da önemli oranda ürün kaybı yaşadı. Bu soruna karşı borçların ertelenmesini ya da faizlerin düşürülmesini isteyen çiftçiler açısından bu da sorunu çözmüyor. Devlet son dört yıldır borç erteleme yapıyor fakat bu erteleme tarım sigortası ve Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı üreticileri kapsıyor sadece. Küçük üreticilerin önemli bir kısmının ne tarım sigortası var ne de ÇKS’ye kayıtlı. Dolayısıyla devletin yaptığı borç ertelemelerinden bu kesim faydalanamıyor. Bu yaşanan soruna dair devletin yapacağı borç erteleme veya faizlerin düşürülmesinden küçük üreticilerin büyük kısmının yararlanamayacağı anlamına geliyor. Yapılan “yardım”dan yine tarım sigortası ve ÇKS kapsamında olan büyük üreticiler yararlanıyor. Büyük üreticilerin elindeki servet yaşanan afetin zararı karşılayacak boyutta olmasına rağmen, devlet yardımları yine onlara akıyor. Devlet, büyük üreticilerin zararını karşılarken, küçük üreticileri yok sayarak tasfiye sürecini hızlandırıyor.
Küçük üreticileri borç batağına sürükleyen tek neden doğal afetler değil elbette. TC devleti doğal afetin zararlarını tazmin etmiş olsa da küçük üreticiler harfiyen uygulanan emperyalist tarım politikaları nedeniyle borç yükü altında zaten eziliyor. Doğal afetler bu borç yükünü içinden çıkılmaz hale getiriyor. Kırk yıla yakındır uygulanan küçük üreticileri tarımdan tasfiye etme politikası kapsamında küçük üreticiler her türlü devlet desteğinden yararlanması kısıtlandı ve zorlaştırıldı. Yapılan desteklemelerin yönetmeliği ve yöntemi değiştirildi. Dekar başına, arazi büyüklüğüne göre yapılan desteklemelerin aslan yapını büyük üreticiler alıyor, desteklemelerin kalan kısmının küçük üreticilere bir faydası olmuyor.
Sürekli artan girdi fiyatları (mazot, ilaç, tohum vb.) karşısında küçük üreticiler girdi kullanamayarak ne toprağı işleyebiliyor ne de verimli-kaliteli üretim yapabiliyor. Ata-baba yöntemleriyle üretim yapmak zorunda bırakılıyor. Serbest piyasa pazarında her türlü desteği alan, verimli ve kaliteli üretim yapan büyük üreticilerle aynı pazara ürün süren küçük üreticiler bir de burada ürününü satamayarak eziliyor. Düşük taban fiyat uygulamasıyla, maliyetin altında açıklanan taban fiyatları nedeniyle küçük üreticiler üretim maliyetini dahi karşılayamıyor. Kendi imkanlarıyla üretim sürecine dahil olarak, bu ağır koşullar altında borçlanmak zorunda bırakılıyor. Tüm bu yollarla küçük üreticiler üretemez hale getirilerek mülksüzleştiriliyor.
Devletin izlediği emperyalist politikaları ve büyük üreticiler tarafından ezilen küçük üreticilerin borç batağına sürüklenerek mülksüzleştirilmesi, küçük üreticilerin aileleriyle birlikte yüz binlerce insanı ilgilendiren ciddi bir sorundur. Küçük köylülerin yaşadığı borç sorunu sömürü düzeninin kaçınılmaz sonucudur. Bu soruna karşı örgütlü mücadele vermek küçük köylülüğün tek alternatifidir. “Ağa zapteylemiş kocaman dağı/Zapteyledi bizim bahçeyi bağı/Canımızdan tatlı kıraç toprağı/Beyler vermez biz alırız zor ile…”